English Turkish
FIRST STAGE : English Turkish
ilk bölüm, başlangıç seviyesi
FIRST STEP : English Turkish
ilk adım
FIRST STRING : English Turkish
ir spor karşılaşmasında oyuna ilk başlayan oyuncular (ilk onbir gibi)
FIRST TARGET : English Turkish
ilk hedef, öncelikli hedef
FIRST TEMPLE : English Turkish
Süleyman Mabedi; İlk Tapınak, Kudüs'te bulunan ilk tapınak, Kral Süleyman tarafından yaptırılan tapınak
FIRST THING : English Turkish
ilk konu, ajandadaki ilk şey
FIRST THING IN THE MORNING : English Turkish
sabah ilk iş, sabah ilk şey, uyandıktan hemen sonra, sabahın erken saatlerinde, sabah erkenden
FIRST THINGS FIRST : English Turkish
en önemli şeyler ilk önce tamamlanmalıdır
FIRST TIME : English Turkish
ilk kez, ilk olarak
FIRST TITLE : English Turkish
yüksek öğrenimde ilk akademik derece, BA
FIRST TURN : English Turkish
ilk eğim, ilk istikamet değişimi
FIRST VERSE : English Turkish
ilk dörtlük, ilk paragraf
FIRST VIOLIN : English Turkish
irinci keman, bir orkestra çalarken şefin en yakınında ve en önde oturan en iyi kemancı
FIRST WATCH : English Turkish
erken saatlerde nöbetçi vardiyası, ilk nöbetçi vardiyası
FIRST WATER : English Turkish
n. en iyi ve en yüksek kalite mücevherler
FIRST WORLD : English Turkish
Birinci Dünya, modern komünist olmayan sanayileşmiş ülkeler (Japonya, ABD, Kanada ve Batı Avrupa ülkelerini dahil eder)
FIRST WORLD WAR : English Turkish
I. Dünya Savaşı, 1914 ile 1918 yılları arasında olan dünya savaşı
FIRST YEARS OF MARRIAGE : English Turkish
evliliğin ilk yılları, bir çiftin evliliğinin erken zamanları
FIRST-AID STATION : English Turkish
n. ilk yardım istasyonu, ilk yardım müdahalesi yapılan yer
FIRST-CLASS PRIVATE : English Turkish
irinci sınıf er, ABD ordusunda en düşük rütbenin en yüksek derecesi (Er 1, Er 2, birinci sınıf Er)
FIRST-CLASS RESTAURANT : English Turkish
irinci sınıf restorant, mükemmel restorant, üstün kaliteli restorant
FIRST-FRUITS : English Turkish
olgunlaşan ilk meyveler, sezonun en erken ürünleri; ilk sonuçlar
FIRST-TIME OFFENDER : English Turkish
ilk defa bir suça bulaşan kimse
FIRSTBORN : English Turkish
n. ilk doğan, ilk çocuk, ailede doğan ilk çocuk, en büyük çocuk, en büyük kardeş
FIRSTFRUITS : English Turkish
n. olgunlaşan ilk meyveler, sezonun en erken ürünleri; bir çabanın ilk sonuçları
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani