Ottoman Turkish
NÜANS : Ottoman Turkish
Fr. İnce fark
NÜAS : Ottoman Turkish
Uyuklama, uyku gelip basma. * Hislere ârız olan uyuşukluk ve fütur. Pineklemek
NÜASÎ : Ottoman Turkish
Uyuklama ile ilgili
NÜBAH : Ottoman Turkish
Havlama
NÜBEA : Ottoman Turkish
(Nebi. C.) Nebiler, peygamberler
NÜBELE : Ottoman Turkish
(C.: Nübel) İstincâ taşı. * Kesek parçası
NÜBLE : Ottoman Turkish
İhsan, atiyye. Fazl
NÜBTA : Ottoman Turkish
Atın kolanı veya karnı altında olan beyazlık
NÜBU' : Ottoman Turkish
Suyun, yerden çıkıp akması
NÜBUB : Ottoman Turkish
Bitmek
NÜBUT : Ottoman Turkish
Suyun, yerden çıkıp akması
NÜBÜVVET : Ottoman Turkish
"(Nebi. den) Peygamberlik, nebi olmak, nebilik. Allah'ın (C.C.) emriyle vazifeli olarak insanları doğru yola çağırmak. (Bak: Muhammed (A.S.M.)
Resül)(.... Hem mâdem nev-i beşerde Nübüvvet vardır. Ve yüzbinler zât
Nübüvvet dâva edip mu'cize gösterenler
gelip geçmişler. Elbette umumun fevkinde bir kat'iyyet ile Nübüvvet-i Ahmediye (A.S.M.) sabittir. Çünkü İsa (A.S.) ve Musa (A.S.) gibi umum resüllere nebi dedirten ve risâletlerine medar olan delâil ve evsâf ve vazifeler ve ümmetlerine karşı muameleler, Resül-i Ekrem'de (A.S.M.) daha ekmel, daha câmi bir surette mevcuddur... M.)(Enbiya-yı Sâlifinde nübüvvete medar ve esas tutulan noktalar ve onların ümmetleriyle olan muâmeleleri hakkında yalnız zaman ve mekânın tesiriyle bazı hususat müstesnâ olmak şartiyle yapılacak tam bir teftiş ve kontrol neticesinde Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmda daha ekmel, daha yüksek bulunmakta olduğu tahakkuk eder. Binaenaleyh nübüvvet mertebesine nâil olanların hey'et-i mecmuası mu'cizeleriyle vesair ahvalleriyle, lisan-ı hal ve kal ile nev-i beşerin sinni kemâle geldiğinde Üstad-ül beşer ünvânını taşıyan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sıdk-ı nübüvvetine ilân-ı şehadet etmişlerdir. O Hazret de (A.S.M.) bütün mu'cizeleriyle Saniin vücub ve vahdetini nurlu bir bürhan olarak âleme ilân etmiştir. O Zat'ın (A.S.M.) ahvâl ve harekâtı birer birer yani tek tek O'nun sıdk ve hakkaniyetini gösterirse hey'et-i mecmuası O'nun sıdk-ı nübüvvetine öyle bir delil olur ki; şeytanları bile tasdike mecbur eder.İ.İ.)(Bil ki nev-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemâlâtın fezlekesi ve esasıdır. Din-i hak saadetin fihristesidir. İman bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir. Madem şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir feyiz, zâhir bir hak, fâik bir kemâl görünüyor. Bilbedâhe hak ve hakikat, Nübüvvet içindedir ve nebiler elindedir. Dalâlet, şer ve hasâret, onun muhâlifindedir... M.N.)"
NÜBÜVVET : Ottoman Turkish
nebilik, peygamberlik
NÜBÜVVET DA'VA ETMEK : Ottoman Turkish
Peygamber olduğunu bildirip doğruluğunu isbat için deliller göstermek, peygamberliğini ileri sürmek
NÜBÜVVET-PENAH : Ottoman Turkish
Peygamber, nebi. Nübüvvet kendisine istinad eden zât
NÜBÜVVETDÂRÂNE : Ottoman Turkish
peygamberlik şeklinde
NÜBÜVVETKÂRÂNE : Ottoman Turkish
peygamberce
NÜC'A : Ottoman Turkish
Otlu yer istemek
NÜCEBA : Ottoman Turkish
(Necib. C.) Necib kimseler. Nesli, soyu sopu temiz ve pâk olan kişiler
NÜCEBE : Ottoman Turkish
Lütuf ve keremi çok olan. Cömert insan
NÜCEYM : Ottoman Turkish
Yıldızcık. Küçük parıltısı olan. Küçük yıldız
NÜCH (NECÂH) : Ottoman Turkish
Zafer bulmak. Hâlâs olmak. Kurtulmak. İhtiyaçlarını giderip zafer bulmak
NÜCME : Ottoman Turkish
Bir ot cinsi
NÜCU' : Ottoman Turkish
Yemeğin hazmolup sindirilmesi. * Eser yapmak. * Duhul etmek, girmek
NÜCUM : Ottoman Turkish
Tulu' etmek, doğmak. * Görünmek, zuhur etmek
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani