Ottoman Turkish
ZELH : Ottoman Turkish
Bir ok atımı yer. * Islaklığından dolayı ayak kayan yer
ZELİC : Ottoman Turkish
(Ayak) kaymak
ZELİF : Ottoman Turkish
Adımını atmak
ZELİK : Ottoman Turkish
Düşük oğlan, sakat çocuk
ZELİL : Ottoman Turkish
Sürçüp düşen. * Yanılan
ZELİLÂNE : Ottoman Turkish
f. Alçakça. Hakir ve aşağılık kimselere yakışır şekilde
ZELİLÎ : Ottoman Turkish
Hakirlik, horluk, zelillik, alçaklık
ZELK(A) : Ottoman Turkish
Sürçme, kayma
ZELL : Ottoman Turkish
Yanlışlık yapma, yanılma. * Ayağı sürçme, kayma
ZELLAT : Ottoman Turkish
(Zelle. C.) Yanılmalar, yanlışlar. * Sürçmeler, kaymalar. * Hatalar
ZELLE : Ottoman Turkish
sürçme, yanılma
ZELLE(T) : Ottoman Turkish
Sürçme, sürçüp kayma. * Yanılma. Yanlış. Ufak suç
ZELLET-ÜL KARİ' : Ottoman Turkish
Okuyanın yanılması. Namaz içinde, kırâat esnasındaki yapılan yanlışlık
ZELUH : Ottoman Turkish
Kaypak yer
ZELUL : Ottoman Turkish
Yumuşak huylu. Sert başlı olmayan. İtaatlı ve râm olan. * Hecin devesi. * İnsanların emrindeki yeryüzünün hâli
ZELULÎ : Ottoman Turkish
Başı yumuşak. Dayanıklı. Sabırlı, tahammüllü
ZELZAL : Ottoman Turkish
(Zülzâl) Sarsıntı. Zelzele. Deprem. Sarsılma. (Bak: Zilzal)
ZELZELE : Ottoman Turkish
"Yer sarsıntısı. * Sarsma.(Sual
Mâdem bu zelzele musibeti hatâların neticesi ve keffaret-üz-zünubdur. Mâsumların ve hatâsızların o musibet içinde yanması nedendir? Adâletullah nasıl müsaade eder? Yine manevî cânipten elcevab: Bu mes'ele sırr-ı kadere taalluk ettiği için, Risale-i Kader'e havale edip yalnız burada bu kadar denildi: $ Yani: ""Bir belâ, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zâlimlere mahsus kalmayıp mâsumları da yakar.""Şu âyetin sırrı şudur ki: Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif, iktizâ ederler ki, hakikatlar perdeli kalıp, ta müsabaka ve mücahede ile Ebubekirler, A'lâ-yı İlliyyîne çıksınlar ve Ebucehiller, esfel-i sâfilîne girsinler. Eğer mâsumlar, böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebucehiller, aynen Ebubekirler gibi teslim olup, mücahede ile mânevi terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.Mâdem, mazlum, zâlim ile beraber musibete düşmek hikmet-i İlâhîce lâzım geliyor. Acaba o biçâre mazlumların rahmet ve adâletten hisseleri nedir?Bu suale karşı cevaben denildi ki: O musibetteki gazab ve hiddet içinde onlara bir rahmet cilvesi var. Çünki o mâsumların fâni malları, onların hakkında sadaka olup, bâki bir mal hükmüne geçtiği gibi, fâni hayatları dahi bir bâki hayatı kazandıracak derecede bir nevi şehâdet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve azaptan büyük ve dâimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında aynı gazab içinde bir rahmettir. S.)"
ZELZELE : Ottoman Turkish
yer sarsıntısı, deprem
ZELZELET-ÜS SÂA : Ottoman Turkish
Kıyamet sarsıntısı. Kıyamet kopması ânında meydana gelecek olan çok müthiş zelzele
ZELZİL : Ottoman Turkish
Ev içinde olan mal, mülk ve eşya
ZELÎL : Ottoman Turkish
alçak, düşük
ZELÎLÂNE : Ottoman Turkish
alçalarak, alçakça
ZEMA' : Ottoman Turkish
Tenbel olmak. * Dehşetli olmak. * Acele etmek. * Yırtmak. * Alçak insan, kötü insan
ZEMAHŞERÎ : Ottoman Turkish
Keşşaf isimli ünlü tefsiri yazan islâm âlimi
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani