Ottoman Turkish
DECAC : Ottoman Turkish
(C.: Dücüc) Tavuk. * Horoz, tavuk ve piliç cinsi
DECACE : Ottoman Turkish
(Dücâce, dicâce) Tavuk
DECC : Ottoman Turkish
Tavuğu çağırmak
DECCAL : Ottoman Turkish
"Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren. (Deccal'ın Cennet dediği Cehennem gibi, Cehennem dediği de Cennet gibi olacağı rivâyet edilir. Sahih hadislerin ihbarı ve din büyüklerinin izah ve kabulleri ile, âhirzamanda gelecek ve Risâlet-i Ahmediyeyi inkâr edip İslâmiyeti tahribe çalışacak ve dünyayı fesâda verecek çok şerli ve küfr-ü mutlak yolunda olan dehşetli bir şahıstır. Bir hadis rivâyetinde üç deccal, diğerinde yirmiyedi deccal geleceği Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm tarafından bildirilmiştir. Âlem-i İslâmda muhtelif zamanlarda çıkmış olan dehşetli din düşmanlarının ve anarşiye hizmet edenlerin umumu da rivâvetleri tasdik etmektedir. Bu din yıkıcılığının âhirzamanda daha dehşetli olacağı bildirilmektedir. Şu son asırda görülen ve dünyayı tehdit eden ve Cenab-ı Hakk'ı inkâra kadar cür'et edip medeniyet-i beşeriyeyi tahribe çalışan dehşetli cereyanlar bu gaybi ihbârın doğruluğunu tasdik etmektedir.) (Bak: Mehdi, Mesih, Mesih-üd-Deccal, Süfyan)(Deccal'ın şahs-ı surîsi insan gibidir. Mağrur, fir'avunlaşmış, Allah'ı unutmuş olduğundan; surî, cebbârâne olan hâkimiyetine, uluhiyet namını vermiş bir şeytan-ı ahmaktır ve bir insan-ı dessastır. Fakat şahs-ı mânevisi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi, pek cesimdir. Rivayetlerde Deccal'a ait tavsifat-ı müdhişe ona işaret eder. Bir vakit Japonya'nın başkumandanının resmi, bir ayağı Bahr-i Muhit'te, diğer ayağı on günlük mesafedeki Port Artür Kal'asında tasvir edilmiş. O küçük Japon Kumandanının bu surette tasviriyle, ordusunun şahs-ı mânevîsi gösterilmiş. M.)"
DECCÂL : Ottoman Turkish
kıyametten önce ortaya çıkarak yandaşlarıyla birlikte dini yıkmaya çalışan azgın kimse
DECCÂLİYET : Ottoman Turkish
din yıkıcı deccalın ilkeleriyle hareket edenlerin oluşturduğu mânevî şahsiyet
DECCÂLÂNE : Ottoman Turkish
deccal gibi
DECDECE : Ottoman Turkish
"Tavuğa ""bilibili"" diye seslenmek."
DECECAN : Ottoman Turkish
Ağırca, yab yab yürümek
DECEN : Ottoman Turkish
Çok yağmur
DECL : Ottoman Turkish
"Örtmek. * Devenin katranlanması. * Karıştırmak, yalan söylemek. Hakkı bâtıl; bâtılı hak diye göstermek. Anarşi çıkarmak. * Bâtılı hak gösteren. * Mübâlâgalı fâili; Deccaldır."
DECN : Ottoman Turkish
Bol yağmur, rahmet. * Havanın bulutlu olması. * Bir yerde mukim olma. Bir yerde oturma
DECRAN : Ottoman Turkish
Neşeli, sevinçli, bahtiyar kimse
DECUCAT : Ottoman Turkish
Ayakları kısacık dişi deve
DECV : Ottoman Turkish
Nikâh. * Çok karanlık, zulmet
DECYE : Ottoman Turkish
(C.: Dücâ) Karanlık, zulmet
DEDEKTİF : Ottoman Turkish
Fr. Hususi araştırma yapan, tâkib ve tarassudda bulunan polis
DEEB : Ottoman Turkish
Âdet, usul, kaide, an'ane
DEF : Ottoman Turkish
savma, savuşturma
DEF' : Ottoman Turkish
Ortadan kaldırmak, Öteye itmek. * Mâni' olmak. Savmak. Savunmak. * Himaye etmek. * Fık: Bir dâvayı müdafaa için başka bir dâva açmak
DEF'A : Ottoman Turkish
Bir kerre
DEF'A-İ ULÂ : Ottoman Turkish
Birinci olarak, ilk defa
DEF'ATEN : Ottoman Turkish
Hemen, birdenbire âni olarak. Beklenmedik anda. Bir def'ada
DEF'ATEYN : Ottoman Turkish
İki kere, iki defa
DEF'Î : Ottoman Turkish
Hemen, bir anda
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani