Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
ABDURRAHMAN BİN AVF : Ottoman Turkish

Aşere-i mübeşşereden ve çok fedakar olan Sahabelerdendir. İlk müslüman olan sekiz kişiden birisidir. Bütün ihya-yı din için olan muharebelerde çok fedakârlıkta bulunmuş, birisinde yirmibir yerinden yaralanmıştı. Bir gazada oniki dişini birden kaybetmişti. Medine'ye ve Habeşistan'a hicret edenlerdendi. Çok zengin idi. Bir defa otuz köleyi birden azad etmişti. Hicri 31 tarihinde 71 yaşında vefat etti

ABE : Ottoman Turkish

İşaret, alamet. * Cemaat, topluluk

ABE' : Ottoman Turkish

Kıymet. Ehemmiyet. Meta'

ABECE : Ottoman Turkish

Ahmak kimse

ABED : Ottoman Turkish

Hayâ etmek. Arlanmak. * Hışım etmek, kızmak. * Uyuz hastalığı

ABEDE : Ottoman Turkish

(ÎÂbid. C.) İbadet edenler. Âbidler. Tapanlar

ABEDE-İ ESNAM : Ottoman Turkish

f. Puta tapanlar. Putperestler. Heykele baş eğenler

ABEKET : Ottoman Turkish

(C.: Abekât) Tâne, az şey. * Tuluk içinde kalan yağ bakiyyesi. * Ekmek parçası. * Yılan başı dedikleri ufacık akça boncuk

ABEL : Ottoman Turkish

(C.: Abâl) Yassı ve enli yaprak

ABERASYON : Ottoman Turkish

Fr. Sapma

ABERAT : Ottoman Turkish

(Abre. C.) Göz yaşları

ABES : Ottoman Turkish

Oyuncak kabilinden faydasız ve boş amel. Lüzumsuz ve gayesiz iş. Tesadüfi. (Bak: Gaye)

ABES : Ottoman Turkish

saçma, gayesiz, hikmetsiz, gereksiz

ABESE : Ottoman Turkish

(Abs. den) Çehresini çattı, sureti kerih oldu (meâlinde)

ABESE İRCA : Ottoman Turkish

"Mantık ve matematikte bir isbat şeklidir. Bir hükmün doğruluğunu isbat için, bu hükmü inkâr eden diğer hükmün yanlışlığı isbatlanır. Meselâ: Allah'ın varlığının inkâr edilmesinin imkânsızlığını veya abesiyetini göstermek, Allah'ın varlığını isbat yollarından biridir. Bu, ""Abese irca"" yolu ile isbat şeklidir."

ABESE SURESİ : Ottoman Turkish

Kur'an-ı Kerim'de sekseninci surenin ismi olup, Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. Saliha Suresi, Sefere Suresi de denilir

ABESİYAT : Ottoman Turkish

(Abes. C.) Faydasız ve boş şeyler

ABESİYET : Ottoman Turkish

abeslik, saçmalık

ABESİYYUN : Ottoman Turkish

"Kâinatın ve hâdiselerin başı boş, faydasız ve gayesiz, kendi kendine, Haliksız olduğuna inanmak isteyen bâtıl yoldaki felsefeciler. Zamanımızda Ekzistansializm ""Varoluşculuk"" adı altında yeniden ortaya çıkan bir varlık ve hayat felsefesidir. İki kola ayrılmıştır. Bunlardan uluhiyeti inkâr edenler, hayatın, varlığın ve insanın var oluşunu abes ve gayesiz sayan ehl-i dalâlet fırkalarından biridir. Hristiyanlık dünyasında bunlara karşı çıkan ikinci kısım ise: Allah'a inanılmazsa herşeyin abes olacağını, bu sebeple Allah'a inanmanın zaruriliğini müdafaa etmektedirler.(Kâinatı abes ve gayesiz itikat eden felâsife-i abesiyyun gibi kendilerini başıboş, hikmetsiz, gayesiz, vazifesiz, Haliksız mı zannediyorlar? Acaba gözleri kör olmuş, görmüyorlar mı ki, kâinat baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen ve gayelerle müsmirdir. Ve mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar vazifelerle muvazzaftır. Ve evamir-i İlahiyyeye müsahharlardır.S.)"

ABEY-SERAN : Ottoman Turkish

Fesliğen. * Şiddetli emir. Şer ve mekruh nesne. * Bir dikenli ağaç

ABHER : Ottoman Turkish

Nergis çiçeği, * Dolu kap

ABİD : Ottoman Turkish

f. Kıvılcım

ABİDANE : Ottoman Turkish

f. Kul olarak, ibâdet edene yakışır surette

ABİDAT-I İSLÂMİYE : Ottoman Turkish

İslâm medeniyeti anıtları

ABİDE : Ottoman Turkish

Uzun müddet dillerde destan olup kalan beliye ve dâhiye. * Bir milletin târihinde büyük bir değeri hâiz olan vak'a. * Fesahat ve belâgatı dolayısıyle benzeri söylenemeyen şiir. * Tarihte yüksek ve hâkim bir mevkide olan vak'aları veya büyükleri yaşatmak için yapılan bina. * Azametiyle, güzelliğiyle insanı hayrete uğratan mebani. (Süleymaniye ve Ayasofya câmileri gibi.) Uzun müddet yaşıyan edebî, ilmi, sinai eserler. * Geçmiş devirlerden kalma tarihi veya bedii kıymeti olan binalar, kaleler ve harabeleri. * Dikilmiş sütunlar ve bunların üzerindeki resimler, nakışlar, yazılar. * Abidenin arapçadaki manası bizdekinden başkadır: Kendisinden nefretle, haşyetle bahsolunan, uzun müddet dillerde destan olup kalan dâhiye ve beliyyeye denir. (Türk İslâm Ansiklopedisi)