Turkish To Turkish
AN'ANELİ SENED : Ottoman Turkish
"Hadis nakledenlerin veya bir haberi söyleyenlerin bu haberi kimden kime söylendiğini belli eden ""An filan, an filan"" diyerek şahısların isimleriyle beraber rivâyet ve nakledilen kuvvetli ve şüphe götürmeyen sened. (Suâl
An'aneli senedin fâidesi nedir ki; lüzumsuz yerde, malum bir vâkıada ""an filân, an filân, an filân"" derler? Elcevab: Fâideleri çoktur. Ezcümle bir fâidesi şudur ki: An'ane ile gösteriliyor ki, an'anede dâhil olan mevsuk ve hüccetli ve sâdık ehl-i hadisin, bir nevi icmâını irae eder ve o senette dâhil olan ehl-i tahkikın, bir nevi ittifakını gösterir. Güya o senette, o an'anede dâhil olan herbir imam, herbir allâme; o hadisin hükmünü imza ediyor, sıhhatine dâir mührünü basıyor. M.)"
AN'ANEVİYE : Ottoman Turkish
An'aneciler. * An'aneden gelen
AN'ANEVÎ : Ottoman Turkish
An'ane ile alâkalı
AN'ANÂT : Ottoman Turkish
(An'ane. C.) Rivayetler. * Gelenekler, an'aneler, âdetler, örfler
AN-ASL : Ottoman Turkish
Aslında, hakikatında, aslından
AN-BE-AN : Ottoman Turkish
Gittikçe, yavaş yavaş, zaman ilerledikçe
AN-CEHLİN : Ottoman Turkish
Bilmezlikle, bilmeyerek
AN-İL İMAN : Ottoman Turkish
İmandan
AN-İL-GIYAB : Ottoman Turkish
Kendisi yokken, gıyabında, arkadan
AN-KARİB : Ottoman Turkish
Yakından, çok zaman geçmeden
AN-KARİB-İZ-ZAMAN : Ottoman Turkish
Yakın vakitten
AN-KARİBİN : Ottoman Turkish
Yakın vakitlerde
AN-KASDİN : Ottoman Turkish
Kasd ve niyet üzere, mahsusen
AN-KÜM : Ottoman Turkish
Sizden
AN-KÜMA : Ottoman Turkish
İkinizden
AN-KÜMÂ : Ottoman Turkish
İkinizden
AN-LA ŞEY'İN : Ottoman Turkish
Bilâ mucib, sebebsiz
AN-NAKDİN : Ottoman Turkish
Nakit para olarak
AN-SAMİM-İL KALB : Ottoman Turkish
Derûn ve kalbden, riyâdan âri ve hâli olarak. Kalbin samimiyyeti ile
AN-SAMİMİN : Ottoman Turkish
Kalbden. Riyasızlıkla. Samimiyetle. İçten
AN-I SEYYALE : Ottoman Turkish
"Gelip geçici az bir an.(Vacib-ül Vücud'a intisabını bilen veya intisabı bilinen herbir mevcud, sırr-ı vahdetle, Vâcib-ül Vücud'a mensub bütün mevcudatla münasebetdar olur. Demek her bir şey, o intisab noktasında hadsiz envar-ı vücuda mazhar olabilir. Firaklar, zevaller, o noktada yoktur. Bir ân-ı seyyâle yaşamak, hadsiz envâr-ı vücuda medardır. Eğer o intisab olmazsa ve bilinmezse, hadsiz firaklara ve zevallere ve ademlere mazhar olur. Çünki o hâlde alâkadar olabileceği herbir mevcuda karşı bir firakı ve bir iftirakı ve bir zevâli vardır. Demek kendi şahsi vücuduna, hadsiz ademler ve firaklar yüklenir. Bir milyon sene vücudda kalsa da, intisabsız
evvelki noktasındaki o intisabdaki
bir an yaşamak kadar olamaz. Onun için ehl-i hakikat demişler ki: ""Bir ân-ı seyyâle vücud-u münevver, milyon sene bir vücud-u ebtere müreccahtır."" Yani: ""Vücud-u Vâcibe nisbet ile bir an vücud, nisbetsiz milyon sene bir vücuda müreccahtır."" Hem bu sır içindir ki, ehl-i tahkik demişler: ""Envâr-ı vücud, Vâcib-ül Vücudu tanımakladır."" Yâni: ""O hâlde kâinat, envar-ı vücud içinde olarak melâike ve ruhaniyat ve zişuurlar ile dolu görünür. Eğer onsuz olsa; adem zulümatları, firak ve zeval elemleri herbir mevcudu ihata eder. Dünya, o adamın nazarında, boş ve hâli bir vahşetgâh suretinde görünür."" M.)"
AN-I VÂHİD : Ottoman Turkish
Aniden, birdenbire, bir an
ANAFOR : Ottoman Turkish
Denizde akıntının yanında veya altında, onun ters istikametinde olarak akan su. Akıntı mukabili
ANAK : Ottoman Turkish
En zarif, en yakışıklı, en güzel.* Çok ferah, çok sürurlu
ANAKAT : Ottoman Turkish
Muvaffakiyetsizlik. Ümidi boşa çıkma
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani