Multilingual Turkish Dictionary

Turkish To Turkish

Turkish To Turkish
BEHTERE : Ottoman Turkish

Yalan söyleme

BEHUR : Ottoman Turkish

Tütsü. (Dilimizde buhur şeklinde kullanılır)

BEHUT : Ottoman Turkish

(C.: Bühüt) İşitenleri şaşkına uğratan iftira, yalan

BEHV : Ottoman Turkish

(Behve) Misafir odası. * Yer altında hayvan ağılı. (Bu iki mananın cem'i Ebhâ-Bühüvv şeklindedir) * Geniş meydan, yer. * Göğüsün içi, boğazdan mideye kadar olan aralık. * Rahim ile mahrecinin arası

BEHVET : Ottoman Turkish

Sofa. * Çardak. * Odaların önüne yapılan oda

BEHZ : Ottoman Turkish

Benû Selim kavminden bir cemaatin adı. * İleri itme. * Şiddetle göğse vurma

BEHZERE : Ottoman Turkish

(C.: Behâzere) Semiz davar

BEHZET : Ottoman Turkish

Ağırlaştırmak, meşakkatli yapmak. * Zebûn etmek

BEHÂİM : Ottoman Turkish

hayvanlar

BEHÎC : Ottoman Turkish

güleryüzlü, şen, güzel

BEHŞ : Ottoman Turkish

Muki otunun yaşı. * Kara yüz

BEİS : Ottoman Turkish

(Be's) Zarar. Kuvvet ve şiddet. Zahmet. Zor. Fenâ. Bed

BEİS : Ottoman Turkish

zarar, fenalık

BEJENDÎ : Ottoman Turkish

f. Geçim darlığı. Maişet derdi

BEJMAN : Ottoman Turkish

f. Yırtık, dökük, pejmürde, dağınık. * Hüzünlü, kederli, üzgün, yaslı

BEK' : Ottoman Turkish

Birbiri ardınca şiddetle vurmak. * Karşılayıp istikbâl etmek

BEKA : Ottoman Turkish

"Devamlılık. Evvelki hâl üzere kalma. Dâim ve sâbit olma. * İlm-i Kelâm'da
Varlığının asla sonu olmayan Cenab-ı Hakk'ın bir sıfatıdır. * Bâki olmak. Ebedîlik.(... Beşer bu asırda harplerin ve fenlerin ve dehşetli hâdiselerin ikazatıyla uyanmış ve insaniyetin cevherini ve câmi istidâdını hissetmiş. Ve insan, acib cemiyetli istidâdiyle yalnız bu kısacık, dağdağalı dünya hayatı için yaratılmamış. Belki ebede meb'ustur ki, ebede uzanan arzular, mahiyetinde var. Ve bu dar, fâni dünya insanın nihayetsiz emel ve arzularına kâfi gelmediğini herkes bir derece hissetmeğe başlamış. Hattâ insaniyetin bir kuvâsı ve hâdimi olan kuvve-i hayâliyeye denilse
""Sana dünya saltanatı ile beraber bir milyon sene ömür olacak, fakat sonunda hiç dirilmeyecek bir sûrette bir idam senin başına gelecek."" Elbette hakiki insaniyetini kaybetmiyen ve intibaha gelmiş o insanın hayâli, sevinç ve beşarete bedel, derinden derine teessüf ve eyvâhlarla saâdet-i ebediyenin bulunmamasına ağlayacak. H.)"

BEKA-İ DÜNYEVÎ : Ottoman Turkish

Dünya hayatında devamlılık. Uzun ömür

BEKA-İ NEV' : Ottoman Turkish

Nev'in devamı. Meselâ: İnsan nev'inin, yani insanların devam edip bitmemesi, çocukların doğması ile olduğu gibi

BEKALE : Ottoman Turkish

Yağla karışmış keş. * Karıştırmak

BEKAM : Ottoman Turkish

f. İsteğine, meramına kavuşan, nail olan. Arzu ettiğine erişen. Mesut, bahtiyar

BEKAMET : Ottoman Turkish

Dilsizlik, dili olmamaklık

BEKAYA : Ottoman Turkish

Geride kalanlar, bakiyeler. * Maliye işlerinde tahsil olunmayan gelir, meblağ

BEKBEKE : Ottoman Turkish

Depretmek, tahrik

BEKİL : Ottoman Turkish

Yakışıklı delikanlı, genç