Multilingual Turkish Dictionary

Turkish To Turkish

Turkish To Turkish
KE : Ottoman Turkish

"f. Farsçada küçültme edatıdır. Kelimelerin sonlarına gelir. (Meselâ: ""Merdüm: Adam; merdümek: Adamcağız"" gibi.)"

KE'KEE : Ottoman Turkish

Zorla reddetmek, def'etmek

KE'S : Ottoman Turkish

Çanak. * Kadeh. Dolu kadeh

KE'SEN DİHAK : Ottoman Turkish

(Kulpsuz) dolu kadehler

KE-EN LEM YEKÜN : Ottoman Turkish

Güyâ olmadı. Sanki olmadı

KE-ENNE : Ottoman Turkish

(Ke-ennehu) (Teşbih edatıdır) Sanki, güyâ, öyle gibi. (Bak: İnne)

KE-L-ADEM : Ottoman Turkish

Yok. Yokmuş gibi

KEB' : Ottoman Turkish

Men'etmek, mâni olmak, engellemek. * Dinar. Dirhem

KEBAB : Ottoman Turkish

Ateşte pişirilen et. * Ateşte kavrularak veya alazlanarak pişirilen her türlü yiyecek

KEBABE : Ottoman Turkish

Bir ot ismi

KEBAD : Ottoman Turkish

İri limon

KEBADE : Ottoman Turkish

f. Tâlim yayı

KEBADE-KEŞ : Ottoman Turkish

f. Ok atma tâlimi yapan veya ok atmaya hevesli olan. Tâlim yayını çeken

KEBADE-KEŞÎ : Ottoman Turkish

f. Ok atmaya hevesli olma, tâlim yayını çekme

KEBAİR : Ottoman Turkish

"(Kebire. C.) Büyük şeyler, büyük günahlar. Kebairin sıralanışı:-Allah'ı inkâr etmek.-Allah'a şirk koşmak.-Kat'iyyen sâbit olan dini bir hükme inanmamak.-Allah'ın rahmetinden ümidini kesmek.-Allah'ın cezasından, mekrinden ve azabından emin olmak.-Günah üzerinde ısrar etmek. Yâni, herhangi bir günahı devamlı işleyip durmak.-Namazı, orucu terketmek. Allah yolunda cihaddan kaçmak.-Anaya, babaya âsi olmak. Yalan yere şehadet veya yemin etmek.-Bir kimseyi haksız yere öldürmek. Bir kimsenin bir uzvunu haksız yere kesmek veya muattal bir hale koymak.-İffetli kadınlara fuhuş isnad etmek. Nemmamlık etmek.-Ribâda (fâizde) ve hırsızlıkta bulunmak. Rüşvet almak.-Yetim malı yemek.-Zina ve livata denilen günahları işlemek. Bu sayılan günahlar hülâsa edilse, ""yedi kebair""i ifade eder. Başta üçü el-iyâzü billah küfürdür. Sonrakiler ise, üzerine İlâhî ceza terettüb edip, hadd-i şer'îyi icab ettiren, açıkça ve kat'i olarak nehyedilmiş bulunan büyük günahlardır. (Bak: Mubikat-ı seb'a)"

KEBAS (KEBES) : Ottoman Turkish

Misvak ağacının yemişi. * Bir şeyin kokup bozulması

KEBB : Ottoman Turkish

Hor ve zelil etmek, yüzü üstüne bırakmak, helâk etmek

KEBBAH : Ottoman Turkish

Gönden bardak ve matara diken kimse

KEBBAN : Ottoman Turkish

Büyük terâzi. Kantar

KEBBE : Ottoman Turkish

İzdihamlık, kalabalık. * Cenk ve kıtal içinde sür'at etmek. Savaşta acele hareket etmek

KEBC : Ottoman Turkish

Davarı durdurmak için dizginini çekmek

KEBE : Ottoman Turkish

Çobanların ve köylülerin giydikleri yünden bir nevi aba

KEBED : Ottoman Turkish

Ciğer ağrısı. * Kara ciğer. * Meşakkat. Şiddet. Mihnet. * Karnın şişmesi

KEBEL : Ottoman Turkish

Kısa

KEBG : Ottoman Turkish

f. Keklik