Multilingual Turkish Dictionary

Turkish To Turkish

Turkish To Turkish
UBEYD : Ottoman Turkish

Küçük kul, kulcuk

UBEYDE BİN CERRAH (R.A.) : Ottoman Turkish

Aşere-i Mübeşşere'den olup, asıl ismi Amir bin Abdullah'tır. Her din muharebesinde bulunup çok büyük şecaat ve metanet göstermiştir. Adaleti ile de meşhurdu. Şam'ın fethinde kendisi kumandandı. Hicri 18 senesinde 58 yaşında iken taundan vefat etmiştir

UBR : Ottoman Turkish

Çok. * Sedir ağacından su kenarlarında biten ağaç

UBS : Ottoman Turkish

Huzursuzluktan yüz burkulmak. Yüz ekşime, surat asma

UBSUR : Ottoman Turkish

Seri. Çok yürüyen deve

UBUD : Ottoman Turkish

(Ebed. C.) Ebedler, sonsuzluklar

UBUDET : Ottoman Turkish

Kulluk. (Aslında zillete derler.)

UBUDİYYET : Ottoman Turkish

"Bendelik, kulluk, kölelik. Kul olduğunu bilip Allah'a itaat etmek. Allah'a teslim olup, Kur'an ve Peygamber (A.S.M.) vasıtası ile verilen emirleri aynen icra ve tatbike çalışmak.(İnsanlar kendileri için değil, Allah'a ubudiyet için yaratılmışlardır.)(Ubudiyet, emr-i İlâhîye ve rıza-i İlâhîye bakar. Ubudiyetin dâîsi, emr-i İlâhî ve neticesi rıza-i Hak'tır. Semeratı ve fevaidi, uhreviyedir. Fakat ille-i gaiye olmamak, hem kasden istenilmemek şartıyla, dünyaya ait faideler ve kendi kendine terettüb eden ve istenilmeyerek verilen semereler, ubudiyete münafi olmaz. Belki zaifler için müşevvik ve müreccih hükmüne geçerler. Eğer o dünyaya ait faideler ve menfaatler, o ubudiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz'ü olsa, o ubudiyeti kısmen ibtal eder. Belki o hasiyetli virdi akim bırakır, netice vermez. İşte bu sırrı anlamıyanlar, mesela yüz hasiyeti ve faidesi bulunan Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendî'yi veya bin hasiyeti bulunan Cevşen-ül Kebir'i o faidelerin bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek okuyorlar. O faideleri göremiyorlar ve göremiyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünki o faideler, o evradların illeti olamaz ve ondan onlar kasden ve bizzat istenilmeyecek. Çünkü onlar fazlî bir surette, o halis virde talebsiz terettüb eder. Onları niyet etse, ihlası bir derece bozulur. Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer.Yalnız bu kadar var ki; böyle hasiyetli evradı okumak için, zaif insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O faideleri düşünüp, şevke gelip, evradı sırf rıza-yı İlahî için, âhiret için okusa zarar vermez. Hem de makbuldür. Bu hikmet anlaşılmadığından; çoklar, aktabdan ve selef-i salihînden mervî olan faideleri görmediklerinden şübheye düşer, hattâ inkar da eder. L.) (Bak: Rububiyet)"

UBUR : Ottoman Turkish

Geçmek. Atlamak. * Zorlamak. * Suyun öte kıyısına geçmek

UBUS : Ottoman Turkish

Çatık yüzlü. Abus. * Utanmaz kimse

UBUSET : Ottoman Turkish

Yüz ekşiliği. Çehre çatıklığı. Somurtkanlık

UBYE : Ottoman Turkish

Büyüklenmek, kibirlenmek

UBÛDİYET : Ottoman Turkish

ibadet, kulluk etme

UBÛDİYETKÂRÂNE : Ottoman Turkish

kulluk edercesine

UBÛR : Ottoman Turkish

geçme

UCAB : Ottoman Turkish

(Uccâb) Çok şaşılacak fazla gülünç olan şey

UCACET : Ottoman Turkish

(C.: İcâc) Dişi deve sürüsü. * Toz. * Yüce avazlı, yüksek sesli

UCALE : Ottoman Turkish

Misafirlerin yolda yemek için götürdükleri azık. * Çiftçilerin azık diye evvelce koyup getirdikleri buğday ve arpa

UCAM : Ottoman Turkish

Çekirdek

UCARİM : Ottoman Turkish

Kuvvetli adam

UCAVE : Ottoman Turkish

Tırnağa bitişik olan sinir

UCB : Ottoman Turkish

"(Ucub) Kibir, gurur. Kendini beğenmişlik. Ameline, yaptıkları işe güvenmek. * Varlığı nâdir olan şeyi görünce istiğrab etmek hâli. * Yabancı kadın taifesiyle beraber oturmak ve konuşmaktan pek hoşlanan.(Arkadaş! Ye'se düşen adam, azabdan kurtulmak için istinad edecek bir noktayı aramaya başlar. Bakar ki, bir miktar hasenât ve kemâlâtı var, hemen o kemâlâtına bel bağlar. Güvenerek der ki: ""Bu kemalât beni kurtarır, yeter"" diye bir derece rahat eder. Halbuki a'mâle güvenmek ucubdur. İnsanı dalâlete atar. Çünkü insanın yaptığı kemalât ve iyiliklerde hakkı yoktur; mülkü değildir, onlara güvenemez. Hem insanın vücudu ve cesedi bile onun değildir. Çünkü, kendisinin eser-i san'atı değildir. O vücudu yolda bulmuş, lekita olarak temellük de etmiş değildir. Kıymeti olmayan şeylerden olduğu için yere atılmış da insan almış değildir. Ancak, o vücut havi olduğu garip san'at, acip nakışların şehadetiyle, bir Sani-i Hâkim'in dest-i kudretinden çıkmış kıymettar bir hane olup, insan o hanede emâneten oturur. O vücudda yapılan binlerce tasarrufattan ancak bir tane insana aittir. M.N.)"

UCB : Ottoman Turkish

ibadetiyle gururlanma

UCB-ÜZ ZENEB : Ottoman Turkish

(Bak: Acb-üz-zeneb)

UCBE : Ottoman Turkish

Acaib ve şaşılacak şey