Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
FOOD COLORING : English Turkish

gıda boyası, renklendiriciler, belirli gıda ürünlerine ilave edilen yapay boyalar

FOOD COURT : English Turkish

n. alış veriş merkezlerinin fast food bölümü, bir alışveriş merkezinde bir çok fast food restoranının olduğu ve ortak yemek yeme alanlarına sahip olan bölge

FOOD DEPARTMENT : English Turkish

n. gıda mağazası

FOOD ENGINEER : English Turkish

gıda mühendisi, gıdalarla ilgili bilimsel verilerin uygulamaya konmasında uzman olan kişi

FOOD ENGINEERING : English Turkish

gıda mühendisliği, yiyeceklerin bilimsel bilgilerini pratikte uygulamaya koyma

FOOD FISH : English Turkish

gıda olarak kullanılan balık

FOOD FOR FISHES : English Turkish

oğulmuş, balık yemi olmuş

FOOD FOR THOUGHT : English Turkish

düşüncenin gıdası, hesaba katılacak konu, göz önüne alınacak şey, hakkında düşünülecek konu

FOOD FOR WORMS : English Turkish

kurtçuklar tarafından yenen yiyecek; ölü beden, ceset

FOOD IS SCARCE : English Turkish

yiyecek kıt bir kaynaktır, besin miktarı sınırlıdır, yiyecekler kıttır

FOOD POISONING : English Turkish

gıda zehirlenmesi, patojenik veya toksik maddelerle kirlenmiş besinlerin yenmesi neticesinde meydana gelen hastalık (kusma ve ishalle karakterize)

FOOD PROCESSOR : English Turkish

mutfak robotu

FOOD RATION : English Turkish

yiyecek porsiyonu, sabit miktarda yiyecek

FOOD SHORTAGE : English Turkish

yiyecek kıtlığı, besinsizlik, açlık

FOOD WEB : English Turkish

n. besin zinciri, bir organizmanın kendinden sonraki en düşük seviyedeki canlıyı beslediği doğadaki beslenme düzenini tanımlayan piramit şeklindeki yapı, bir ekosistemde beslenen hayvanlar ve bitkiler içinde yırtıcılar ve avları arasındaki beslenme ilişkisi

FOODBORNE : English Turkish

adj. besinle taşınan, besinden kaynaklanan (foodborne hastalığında olduğu gibi)

FOODIE : English Turkish

n. yenilebilir, gurme, ağzının tadını bilen kimse, ahçılıktan ve iyi yemekten hoşlanan kimse

FOODLESS : English Turkish

adj. ekmeksiz, beslenmeden yoksun olan, yiyeceksiz

FOODSERVICE : English Turkish

n. hazır yapım yiyecekleri yapma ve nakletme ve servis etme veya dağıtma işi

FOODSTUFF : English Turkish

n. yiyecek maddesi, gıda maddesi

FOODY : English Turkish

n. gurme, ağzının tadını bilen kimse, ahçılıktan ve iyi yemekten hoşlanan kimse

FOODY : English Turkish

adj. yenebilir, yenilebilir; meyveli, verimli, bereketli

FOOFARAW : English Turkish

n. önemsiz bir konu üzerinde koparılan büyük yaygara, hiçbirşey için çok fazla telaş; aşırı miktarda süsleme, gösterişli süslülük

FOOL : English Turkish

n. aptal, enayi, akılsız, budala, maskara, salak, soytarı, meyve ve süt tatlısı

FOOL : English Turkish

v. kandırmak, enayi yerine koymak, maskaraya çevirmek, gülünç duruma sokmak, şaka yapmak, eğlenmek, vakit geçirmek, oyalanmak