English Turkish
FUTURE : English Turkish
adj. gelecek, ileriki, müstakbel, ilerideki, vadeli
FUTURE BATTLEFIELD : English Turkish
ir sonraki muharebe alanı, bir sonraki mücadelenin yer alacağı yer, gelecek çarpışma alanı
FUTURE EVENTS : English Turkish
gelecekteki olaylar, gelecekte gerçekleşecek olan olaylar
FUTURE LIFE : English Turkish
öldükten sonraki yaşam, ahiret
FUTURE OF JERUSALEM AND THE GOLAN HEIGHTS : English Turkish
Kudüs’ün ve Golan Tepelerinin geleceği, İsrail ve Arap komşuları arasındaki Kudüs’ün ve Golan Tepelerinin egemenliği ile ilgili olan anlaşmazlığının sonucu
FUTURE PERFECT : English Turkish
n. gelecekte bitmiş olan zaman, henüz gerçekleşmemiş ve gelecekte gerçekleşecek olan eylemi tanımlayan fiil zamanı (örneğin, “O zamana kadar bitirmiş olacağım")
FUTURE PERFECT TENSE : English Turkish
n. gelecekte bitmiş zaman, henüz gerçekleşmemiş ve gelecekte gerçekleşecek olan eylemi tanımlayan fiil zamanı (örneğin, “O zamana kadar bitirmiş olacağım")
FUTURE TENSE : English Turkish
gelecek zaman, gelecekte gerçekleşecek olan eylemi ifade eden fiil şekli (Gramer)
FUTURE VALUE : English Turkish
gelecekteki değer, bileşik faiz eklendikten sonra para miktarı ne kadar değerli olacak
FUTURE WORTH : English Turkish
gelecekteki değer, bileşik faiz eklendikten sonra para miktarı ne kadar değerli olacak
FUTURELESS : English Turkish
adj. umutsuz, geleceği olmayan
FUTURES : English Turkish
n. vadeli işlemler, belirli malları gelecekte belirlenmiş bir tarihte şu anki fiyata satın alma veya satma sözleşmeleri
FUTURISM : English Turkish
n. fütürizm, gelecekçilik
FUTURIST : English Turkish
n. fütürist, gelecekçi
FUTURISTIC : English Turkish
adj. fütürist, geleceğe ait; ilerlemiş
FUTURISTICALLY : English Turkish
adv. fütürist bir şekilde, gelecekçi bir biçimde
FUTURITY : English Turkish
n. gelecek, ilerisi, gelecekteki durum
FUTUROLOGIST : English Turkish
n. gelecek bilimci, gelecek bilimi uzmanı olan kimse
FUTUROLOGY : English Turkish
n. fütüroloji, gelecekbilim
FUTZING : English Turkish
n. futzing, (Bilgisayar Argosu) kurcalama, oyalanma, deneme (eğlence, öğrenme veya uğraş olarak bilgisayar ile)
FUZE : English Turkish
n. sigorta, fünye, fitil, tapa
FUZE : English Turkish
v. eritmek, yanmak, atmak, birleştirmek, birleşmek
FUZZ : English Turkish
n. hav, ince tüy, kuştüyü, tüy gibi saç, aynasız, polis
FUZZILY : English Turkish
adv. belirsiz bir biçimde, net olmayan bir şekilde; allak bullak
FUZZINESS : English Turkish
n. uçuşma, kabarık olma, belirsizlik
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani