Ottoman Turkish
SUHNAN : Ottoman Turkish
Sıcak, kızgın. * Sıcak gün
SUHNE : Ottoman Turkish
Kızgınlık. * Gözü yaşlı, dertli olmak
SUHRE : Ottoman Turkish
Maskara, gülünç, eğlenceli. * Zoraki iş gören, ücretsiz zoraki çalışan kimse ve hayvan
SUHRE : Ottoman Turkish
isteksiz yapan
SUHREKÂR : Ottoman Turkish
f. Maskaralık yapan. Maskara
SUHRİYEN : Ottoman Turkish
(Sıhriyya) Musahhar kılınan, hizmette çalıştırılan. * Gülünç olan
SUHRİYYE : Ottoman Turkish
Maskaralık
SUHT : Ottoman Turkish
Haram mal, her nevi haram. * Yok eylemek. Gidermek. Bir şeyin kökünü kazımak (mânasına saht'dan alınmıştır. Haramın bereketi olmadığından hânumânlar yıktığı için suht denilmiştir.)
SUHTE : Ottoman Turkish
f. Yanmış, tutuşmuş. Yanık. * (C.: Suhtegân) Softa. Medrese talebesi
SUHUB : Ottoman Turkish
(Sehâb. C.) Bulutlar
SUHUF : Ottoman Turkish
(Sahife. C.) Sahifeler. * Bâzı Peygamberlere gelen sahife halindeki kitap
SUHUF : Ottoman Turkish
sahifeler, bazı peygamberlere gelen ve ilâhî emirleri bildiren sayfalar
SUHULET : Ottoman Turkish
"Kolaylık. (Bak: Sühulet)(...Senin küçük bahçeni halk ettiği gibi, cenneti dahi senin için halk edebilir ve halk etmiş ve sana va'd etmiş. Ve va'dettiği için, elbette seni onun içine alacak. Mâdem bilmüşahede görüyoruz; her senede, yeryüzünde, hayvanat ve nebatatın üçyüz binden ziyade enva'larını ve milletlerini, kemal-i intizam ve mizan ile, kemal-i sür'at ve sühuletle haşr edip, neşreder. Elbette böyle bir Kadir-i Zülcelâl, va'dini yerine getirmeye muktedirdir... M.)"
SUHUN : Ottoman Turkish
(Sahne. C.) Sahneler
SUHUR : Ottoman Turkish
(Sahr. C.) Kayalar, büyük taşlar
SUHÛLET : Ottoman Turkish
kolaylık
SUK : Ottoman Turkish
Çarşı, pazar. Alım satım yeri
SUK' : Ottoman Turkish
Taraf, yön. * Nahiye
SUK'A : Ottoman Turkish
Başın ortasındaki beyazlık
SUKA : Ottoman Turkish
Çarşı adamı, esnaf
SUKA' : Ottoman Turkish
Horoz sesi, horoz ötüşü
SUKAB : Ottoman Turkish
(Sukbe. C.) Delikler
SUKATA : Ottoman Turkish
Kırıntı, döküntü, artık
SUKATAHÂR : Ottoman Turkish
f. Kırıntı, artık yiyen
TA'LİK : Ottoman Turkish
Asmak. * Geciktirmek. * Bağlanmak. * Bir cümlenin mazmununun husulünü diğer bir cümlenin mazmununun husulüne edat-ı şart ile rabt etmektir. Şu işi görürsen, şuna vâris olacaksın denilse, vâris olma, işin görülmesine bağlanmış olur. Buna ta'liki şart denir. * Muallak kalmak. Bir zamana bıraktırmak. * Kur'an yazısının bir çeşidi. * Tefsir
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani