English To Turkish
OSTRACIZE : English Turkish Redhouse
os.tra.cizeas'trısayz fiil
toplum dışına itmek; dışlamak.
sürmek, sürgüne göndermek
OSTRICH : English Turkish Redhouse
os.trichôs'trîç isim devekuşu
OSTRICHLIKE : English Turkish Redhouse
os.trich.likesıfat devekuşu gibi
OTHER : English Turkish Redhouse
oth.er^dh'ır sıfat başka, diğer, öbür. zamir başkası, diğeri, öbürü
OTHERWISE : English Turkish Redhouse
oth.er.wise^dh'ırwayz zarf
başka türlü.
yoksa, olmazsa, aksi takdirde
OTTER : English Turkish Redhouse
ot.terat'ır isim susamuru
OTTOMAN : English Turkish Redhouse
Ot.to.manat'ımın sıfat, isim (Ottomans) Osmanlı
OUCH : English Turkish Redhouse
ouchauç ünlem Ah!/Of!/Aman!
OUGHT : English Turkish Redhouse
oughtôt yardımcı fiil
meli,
malı (Gereklilik ve zorunluluk belirtir.): I ought to go. Gitmeliyim. It ought not to be allowed. Buna izin verilmemeli. You ought to know better. Bu hareketin fena olduğunu bilmeniz gerekir. I ought to have gone. Gitmeliydim
OUGHTN'T : English Turkish Redhouse
ought.n'tôt'ınt kısaltma ought not
OUNCE : English Turkish Redhouse
ounceauns isim ons, 26,9 gram
OUR : English Turkish Redhouse
ouraur zamir, sıfat bizim
OURS : English Turkish Redhouse
oursaurz zamir bizimki
OURSELVES : English Turkish Redhouse
our.selvesaurselvz' zamir, çoğul kendimiz, bizler: We ourselves will help. Biz kendimiz yardım edeceğiz
OUST : English Turkish Redhouse
oustaust fiil çıkarmak, dışarı atmak, kovmak
OUSTER : English Turkish Redhouse
oust.erisim dışarı atma
OUT : English Turkish Redhouse
outaut zarf
Belirli bir yerden gitme veya gönderme anlamındaki fiillerle birlikte kullanılır: They started out at dawn. Şafak sökerken yola çıktılar. Take him out! Onu dışarı çıkar! She's gone out for lunch. Öğle yemeği için dışarı çıktı. She was sent out to India. Hindistan'a gönderildi. The tide's going out. Deniz alçalıyor.
dışarı; dışarıda; dışarıya: No sooner had she hung out the laundry than it began to rain. Çamaşırı dışarıya asar asmaz yağmur yağmaya başlamıştı. His shirttails were hanging out. Gömleğinin etekleri pantolonunun üzerinden sarkıyordu. Don't stick your tongue out! Dilini çıkarma! He took out his checkbook. Çek defterini çıkardı. We'll smoke him out. Onu dumanla dışarı çıkarırız. It's nice out today. Dışarısı güzel bugün./Bugün hava güzel. Let's sit out. Dışarıda oturalım.
Birinin/Bir şeyin merkez sayılan bir yerden uzak olduğunu göstermek için kullanılır: They live way out in Maltepe. Onlar ta Maltepe'de oturuyor.
Bazı fiilleri pekiştirmek için kullanılır: Write it all out! Hepsini yaz! Sing out! Yüksek sesle söyle! I'm tuckered out. Pestilim çıktı.
(Birinin belirli bir şey yapmaktan yorulduğunu göstermek için kullanılır.): edat (-den) dışarıya/öteye. I'm meetinged out. Toplantılara gitmekten yoruldum artık. He looked out the window. Pencereden baktı. Don't throw him out the door! Onu kapı dışarı etme! Drive out that road for twenty kilometers. O yoldan yirmi kilometre git. isim, konuşma dili çare; bahane; mazeret. fiil (bir şey) kendini belli etmek, ortaya çıkmak, meydana çıkmak: Sooner or later the truth will out. Hakikat ergeç meydana çıkar
OUT AT THE ELBOWS : English Turkish Redhouse
kılıksız, hırpani, üstü başı dökülen.
eskimiş (giysi)
OUT BACK : English Turkish Redhouse
konuşma dilibinanın/bir yerin arkasındaki yer, arka: I'll meet you out back in five minutes. Seni beş dakika sonra binanın arka tarafında bulurum
OUT FRONT : English Turkish Redhouse
konuşma dilibinanın/bir yerin önündeki yer, ön: He's standing out front. Binanın önünde duruyor
OUT LOUD : English Turkish Redhouse
sesli; yüksek sesle
OUT OF : English Turkish Redhouse
den (Yeri değişen birinin veya bir nesnenin çıkış yerini bildirir.): Take your hands out of your pockets! Ellerini ceplerinden çıkar!
dışında: It's out of range. Menzil dışında. That's out of my sphere. Bilgi alanımın dışında o.
den uzak, dışında: It's twenty kilometers out of town. Şehirden yirmi kilometre uzakta.
den dolayı, için,
den: He did it out of love. Sevdiği için yaptı. She did it out of necessity. Mecbur kaldığı için yaptı. He went to them out of desperation. Çaresizlikten onlara gitti.
arasından: Out of three hundred candidates they selected her. Üç yüz aday arasından onu seçtiler
OUT OF ACTION : English Turkish Redhouse
işlemeyecek hale gelmiş.
saf dışı (oyuncu, asker)
OUT OF BREATH : English Turkish Redhouse
soluğu kesilmiş, soluk soluğa
OUT OF COMMISSION : English Turkish Redhouse
görev yapamaz durumda.
bozuk
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani