English To Turkish
POIGNANCY : English Turkish Redhouse
poi.gnan.cyisim acılık, keskinlik
POIGNANT : English Turkish Redhouse
poign.antpoyn'yınt, poyn'ınt sıfat
acı, keskin.
şiddetli.
dokunaklı
POIKILOTHERMAL : English Turkish Redhouse
poi.kil.o.ther.malpoykîl'ıthırmıl sıfat, zooloji soğukkanlı
POINCIANA : English Turkish Redhouse
poin.ci.an.apoynsiyän'ı isim cennetağacı, cennetçiçeği
POINSETTIA : English Turkish Redhouse
poin.set.ti.apoynsed'ı, poynset'ı, poynset'iyı isim Atatürkçiçeği
POINT : English Turkish Redhouse
pointpoynt isim
uç, sivri uç.
nokta: boiling point kaynama noktası. freezing point donma noktası. point of intersection kesişme noktası.
nokta, noktalama işareti.
amaç, anlam, yarar: There's not much point in going there personally. Oraya bizzat gitmenin pek anlamı yok.
anlatmak istenilen şey: That's not my point. Demek istediğim o değil. the point of the story hikâyenin anlatmak istediği şey.
coğrafya burun.
sayı, puan: win/lose on points sayı ile kazanmak/kaybetmek.
pusula kertesi.
matematik tamsayı ile kesiri ayırmak için aralarına konulan nokta Türkiye'de bunun yerine virgül kullanılır: four point six (
8) dört virgül altı (0,4).
matbaacılık punto.
borsa puan.
ferma. fiil
at
e doğrultmak,
e çevirmek: He pointed his telescope at the moon. Teleskopunu aya çevirdi.
at/out/to
i işaret etmek,
i göstermek: She pointed at her left foot. Sol ayağını işaret etti.
out
e dikkati çekmek: He pointed out the problem to us. Soruna dikkatimizi çekti.
ucunu sivriltmek.
(av köpeği) ferma yapmak, fermaya oturmak
POINT LACE : English Turkish Redhouse
iğne oyası
POINT OF HONOR : English Turkish Redhouse
şeref meselesi
POINT OF NO RETURN : English Turkish Redhouse
dönüşü olmayan nokta
POINT OF VIEW : English Turkish Redhouse
akış açısı, görüş açısı
POINTED : English Turkish Redhouse
point.edpoyn'tîd sıfat
sivri uçlu.
anlamlı
POINTEDLY : English Turkish Redhouse
point.ed.lyzarf anlamlı olarak
POINTER : English Turkish Redhouse
point.erpoyn'tır isim
işaret eden kimse veya şey.
işaret değneği.
ibre, gösterge.
puanter (bir tür av köpeği)
POINTILLISM : English Turkish Redhouse
poin.til.lismpwän'tiyîzım isim, resim noktacılık
POINTILLISME : English Turkish Redhouse
poin.til.lismepwän'tiyîzım isim, resim noktacılık
POINTILLIST : English Turkish Redhouse
poin.til.listpwän'tiyîst isim, resim noktacı
POINTILLISTE : English Turkish Redhouse
poin.til.listepwän'tiyîst isim, resim noktacı
POINTLESS : English Turkish Redhouse
point.lesspoynt'lîs sıfat
uçsuz.
anlamsız.
amaçsız.
puansız
POISE : English Turkish Redhouse
poisepoyz fiil
dengelemek; dengelenmek.
hazırlamak; hazırlanmak: The general poised his army for battle. General askerlerini savaşa hazırladı.
hareketsiz tutmak; hareketsiz durmak: The gull hung poised in the air. Martı havada hareketsiz duruyordu.
belirli bir şekilde tutmak: The dancer poised her arm gracefully over her head. Balerin kolunu zarif bir şekilde başının üzerinde tuttu
POISON : English Turkish Redhouse
poi.sonpoy'zın isim zehir. fiil zehirlemek
POISON GAS : English Turkish Redhouse
zehirli gaz
POISON HEMLOCK : English Turkish Redhouse
aldıran, ağıotu
POISON IVY : English Turkish Redhouse
ir tür zehirli sumak
POISON OAK : English Turkish Redhouse
ir tür zehirli sumak
POISON SUMACH : English Turkish Redhouse
ir tür zehirli sumak
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani