English To Turkish
PORTER : English Turkish Redhouse
por.terpôr'tır isim hamal, taşıyıcı, yükçü
PORTERAGE : English Turkish Redhouse
por.ter.ageisim
hamallık.
hamal ücreti
PORTFOLIO : English Turkish Redhouse
port.fo.li.opôrtfo'liyo isim
evrak çantası.
makam, görev.
borsa portföy
PORTHOLE : English Turkish Redhouse
port.holepôrt'hol isim
denizcilikle ilgili lomboz.
kale mazgalı
PORTION : English Turkish Redhouse
por.tionpôr'şın isim
kısım, parça, bölüm, cüz.
porsiyon, bir tabak yemek.
pay, hisse.
kader, nasip. fiil out
i bölüştürmek
PORTLY : English Turkish Redhouse
port.lypôrt'li sıfat iri yapılı, cüsseli, şişman
PORTO RICAN : English Turkish Redhouse
Por.to Ri.canpôr'tı ri'kın bakınız Puerto Rican
PORTO RICO : English Turkish Redhouse
Por.to Ri.copôr'tı ri'ko bakınız Puerto Rico
PORTRAIT : English Turkish Redhouse
por.traitpôr'trît isim portre
PORTRAIT PAINTER : English Turkish Redhouse
portre ressamı
PORTRAY : English Turkish Redhouse
por.traypôrtrey' fiil
resmetmek, resmini yapmak.
betimlemek, tanımlamak
PORTRAYAL : English Turkish Redhouse
por.tray.alisim
resmetme.
betimleme
PORTUGAL : English Turkish Redhouse
Por.tu.galpôr'çıgıl isim Portekiz
PORTUGUESE : English Turkish Redhouse
Por.tu.guesepôr'çıgiz isim (Portuguese)
Portekizli.
Portekizce. sıfat
Portekiz, Portekiz'e özgü.
Portekizce.
Portekizli
PORTUGUESE MAN-OF-WAR : English Turkish Redhouse
(birkaç tür) renkli ve büyük medüz/denizanası
POS. : English Turkish Redhouse
pos.kısaltma «position» positive possessive
POSE : English Turkish Redhouse
posepoz isim
poz, duruş.
tavır; yapmacık tavır. fiil
poz vermek.
ortaya (bir soru) atmak.
(sorun) yaratmak.
yerleşmek; yerleştirmek
POSE AS : English Turkish Redhouse
kendine
.. süsü vermek,
.. kılığına girmek: The burglar, posing as a policeman, knocked on the door. Hırsız kendine polis süsü vererek kapıyı çaldı
POSEUR : English Turkish Redhouse
po.seurpozır' isim pozcu
POSH : English Turkish Redhouse
poshpaş sıfat, İngiliz İngilizcesi, konuşma dili lüks; şık, modaya uygun
POSITION : English Turkish Redhouse
po.si.tionpızîş'ın isim
yer, mevki.
durum, vaziyet, pozisyon.
tutum, görüş.
konum.
toplumsal durum, sosyal pozisyon.
duruş.
askeri mevzi.
iş, görev, memuriyet. fiil
yerleştirmek.
(bir yerde) durmak: He positioned himself next to the window. Pencerenin önünde durdu
POSITION ONESELF TO DO SOMETHING : English Turkish Redhouse
e uygun pozisyona girmek: The football player positioned himself for a goal. Futbolcu gol pozisyonuna girdi.
(bir şey yapabilmek için) zemin hazırlamak: He is positioning himself to become president. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için kendine zemin hazırlıyor
POSITIVE : English Turkish Redhouse
pos.i.tivepaz'ıtîv sıfat
kesin, mutlak: positive proof kesin delil.
olumlu, pozitif: a positive development olumlu bir gelişme.
gerçek: a positive difference gerçek bir fark.
belli, açık: It's positive that she was mistaken. Yanıldığı belli.
emin: Are you positive? Emin misin?
tam: a positive nuisance tam bir bela.
fotoğrafçılık pozitif.
kimya artı, pozitif.
dilbilgisi olumlu. isim
pozitif resim.
kesin şey, kati şey
POSITIVE SIGN : English Turkish Redhouse
toplama işareti, artı işareti (+)
POSITIVISM : English Turkish Redhouse
pos.i.tiv.ismpaz'ıtîvîzım isim, felsefe pozitivizm, olguculuk
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani