English To Turkish
WITHDRAW : English Turkish Redhouse
with.drawwîdh.drô', wîth.drô' fiil (withdrew, withdrawn)
geri çekmek, çekmek: He withdrew his hand. Elini geri çekti.
from (parayı) (hesap veya bankadan) çekmek.
from (bir şeyi) (bir yerden) çıkarmak: He withdrew the papers from his briefcase. Kâğıtları evrak çantasından çıkardı.
from (birini) (bir yerden) almak: He withdrew his daughter from that school. Kızını o okuldan aldı.
çekilmek, uzaklaşmak: Every evening he would withdraw to his study. Her akşam çalışma odasına çekilirdi. The cavalrymen withdrew from the battlefield. Süvariler savaş alanından çekildi.
(from) (-den) çekilmek, (-e) katılmaktan vazgeçmek: She withdrew from the contest. Yarışmadan çekildi.
(from) (-den) ayrılmak, (-i) bırakmak: Don't withdraw from college! Üniversiteden ayrılma!
içine kapanmak/çekilmek, kabuğuna çekilmek
WITHDRAW ONE'S EYES FROM : English Turkish Redhouse
gözlerini (birinden/bir şeyden) başka tarafa çevirmek
WITHDRAW ONE'S OBJECTION : English Turkish Redhouse
itirazını geri almak
WITHDRAW ONE'S SUPPORT : English Turkish Redhouse
desteğini çekmek
WITHDRAWAL : English Turkish Redhouse
isim
geri çekme, çekme.
from (birini) (bir yerden) alma.
çekilme.
(hesap veya bankadan) para çekme.
(hesap veya bankadan) çekilen para
WITHDRAWAL SYMPTOMS : English Turkish Redhouse
uyuşturucudan kesilince oluşan belirtiler
WITHDRAWN : English Turkish Redhouse
with.drawnwîdh.drôn' fiil bakınız withdraw sıfat içine kapanık
WITHDREW : English Turkish Redhouse
with.drewwîdh.dru' fiil bakınız withdraw
WITHER : English Turkish Redhouse
with.erwîdh'ır fiil
solmak; soldurmak.
susturmak, sindirmek
WITHHELD : English Turkish Redhouse
with.heldwîth.held' fiil bakınız withhold
WITHHOLD : English Turkish Redhouse
with.holdwîth.hold' fiil (withheld)
den saklamak,
e vermemek: Don't withhold any information from me. Benden hiçbir şey saklama.
for (bir şeyi) (birine) ayırmak: She withheld nothing for herself. Kendine bir şey ayırmadı.
from kesmek: I'll withhold this from your salary. Bunu maaşından keseceğim
WITHHOLD JUDGMENT : English Turkish Redhouse
yargıda bulunmamak: I'm withholding judgment for the time being. Şimdilik bir yargıda bulunmuyorum
WITHHOLD ONE'S CONSENT : English Turkish Redhouse
onaylamayı reddetmek: He withheld his consent until the last minute. Son dakikaya kadar onaylamayı reddetti
WITHHOLD PAYMENT : English Turkish Redhouse
ödeme yapmamak; ödemeyi durdurmak: They're withholding payment until further notice. Başka bir talimat gelinceye kadar ödeme yapmayacaklar
WITHIN : English Turkish Redhouse
with.inwîdhîn' zarf
içeride; içeriye: They painted the house within and without. Evin hem içerisini, hem dışarısını boyadılar. Inquire within. İçeriye müracaat edin.
içinde; içinden: He was calm without but cursing within. Dıştan sakin görünüyordu, fakat içinden küfrediyordu. edat
(belirli bir zaman) içinde: They'll be here within an hour. Bir saat içinde burada olacaklar.
(belirli bir mesafe) yakınlıkta, içinde: We're within a kilometer of the river. Nehre bir kilometre yakınlıktayız.
(belirli sınırlar veya belirli bir bünye) içinde: You have to work within these conditions. Bu şartlar içinde çalışmaya mecbursun. They don't live within their income. Gelirleriyle orantılı bir şekilde yaşamıyorlar. It's like an empire within an empire. İmparatorluk içinde bir imparatorluğa benziyor
WITHIN AN ACE OF : English Turkish Redhouse
az kalsın, neredeyse: You were within an ace of drowning. Az kalsın boğulacaktın
WITHIN AN INCH OF HIS LIFE : English Turkish Redhouse
ölümüne ramak kalmış
WITHIN CALL : English Turkish Redhouse
seslenildiği zaman duyulabilecek uzaklıkta
WITHIN HEARING : English Turkish Redhouse
işitebilecek yakınlıkta
WITHIN LIMITS : English Turkish Redhouse
elli bir dereceye kadar, belli sınırlar içinde
WITHIN MY KEN : English Turkish Redhouse
gözümün seçebildiği yerde.
bildiklerim arasında
WITHIN ONE'S PROVINCE : English Turkish Redhouse
yetkisi içinde, yetki alanında
WITHIN REACH : English Turkish Redhouse
erişilebilir
WITHIN REASON : English Turkish Redhouse
makul düzeyde, makul ölçüde; makul bir sınırı aşmadan
WITHOUT : English Turkish Redhouse
with.outwîdhaut' edat
siz: You can't live without money. Parasız yaşanmaz. He won't go without her. Onsuz gitmez. It's merely sound without sense. Sadece anlamsız sesler.
meden: Don't act without thinking. Düşünmeden harekete geçme. He was fired without explanation. Hiçbir açıklama yapılmadan işinden çıkarıldı. Can we get in without being seen? Kimse görmeden içeri girebilir miyiz?
dışında: They had encamped without the city. Şehrin dışında ordugâh kurmuşlardı. zarf
dıştan.
dışarı, dışarıda: It was raining without. Dışarıda yağmur yağıyordu
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani