Multilingual Turkish Dictionary

English

English
WEAPON : English Turkish

n. silâh

WEAPON ENVELOPE : English Turkish

ir silahın etkili bölgesi

WEAPON LICENSING : English Turkish

silah belgeleme, silah ruhsatlama, silah sertifikalama, bir kimseye silaha sahip olma yetisi verme

WEAPON OF MASS DESTRUCTION : English Turkish

WMD, kitle imha silahı, çok büyük miktarda kayıp verdirmek ve geniş bir şekilde yıkım sağlamak üzere tasarlanmış silah (özellikle nükleer, biyolojik veya kimyasal özellikli)

WEAPON OF MASS DISTRACTION : English Turkish

kitle oyalama silahı, büyük kalabalıkların dikkatini önemli bir meseleden başka yöne çeviren olay veya şey

WEAPONISE : English Turkish

v. (Britanya İngilizcesi) silahlamak, silah olarak kullanmak, silaha dönüştürmek; potansiyel bir silah olarak kullanmak (weaponize olarak da kullanılır)

WEAPONIZE : English Turkish

v. (Amerikan İngilizcesi) silahlamak, silah olarak kullanmak, silaha dönüştürmek; potansiyel bir silah olarak kullanmak (weaponise olarak da kullanılır)

WEAPONLESS : English Turkish

adj. silâhsız

WEAPONRY : English Turkish

n. silâhlar

WEAR : English Turkish

n. giyinme, kullanma, elbise, giysi, eskime, yıpranma, aşınma, dayanma, dayanıklılık

WEAR : English Turkish

v. giymek, takmak, taşımak, dayanmak, takınmak, aşındırmak, yıpratmak, soldurmak, solmak, yıpranmamak, boca etmek, volta vurmak

WEAR A LONG FACE : English Turkish

yüzü asık olmak, endişeli görünmek, suratı asık olmak, yüzünde kaygı belirtisi olmak

WEAR A MASK : English Turkish

maske takmak, kostüm giymek, kendini gizlemek, gizlenmek

WEAR A SWORD : English Turkish

kılıç kuşanmak, kılıç takmak, kılıç taşımak, kılıçlı olmak

WEAR A TROUBLED LOOK : English Turkish

endişeli görünmek, yüzünde kaygı belirtisi olmak

WEAR AND TEAR : English Turkish

zamanla eskime, kullanılarak aşınma, amortisman

WEAR AWAY : English Turkish

geçmek bilmemek, eskitmek, yıpratmak, tüketmek, zayıflatmak, eskimek, aşınmak, yıpranmak, solmak, azalmak, kalmamak, tükenmek

WEAR CONTACT LENSES : English Turkish

v. lens takmak, lens kullanmak

WEAR DOWN : English Turkish

devamlı ısrarla kırmak [fig.], yıpramak, eskitmek, yıpratmak, zayıflatmak, yenmek, yıpranmak, eskimek, aşınmak

WEAR GLASSES : English Turkish

v. gözlük takmak, gözlük kullanmak

WEAR HIS HEART ON HIS SLEEVE : English Turkish

içi dışı bir olmak, duygularını açıkça belli etmek, içten pazarlıklı olmamak

WEAR INTO HOLES : English Turkish

delinene kadar giymek

WEAR MOTLEY : English Turkish

soytarılık etmek

WEAR OFF : English Turkish

yavaş yavaş azalmak, eskitmek, aşındırmak, eskimek, aşınmak, yıpranmak, geçmek, hafiflemek

WEAR ON : English Turkish

geçmek bilmemek