English
YOU BET : English Turkish
emin ol, elbette
YOU BET YOUR LIFE : English Turkish
kesinlikle, emin olabilirsin, tabii ki de, hiç şüphen olmasın, şüphesiz
YOU BET! : English Turkish
kesinlikle!, şüphesiz!, elbette!, tabii ki de!
YOU BETCHA : English Turkish
kesinlikle, şüphesiz, elbette, tabii ki de, bahse girebilirsin
YOU CAN FIND THE SCHEDULE OVER THERE : English Turkish
tarifeyi orada bulabilirsiniz
YOU CAN NEVER KNOW : English Turkish
ilemezsin, hiçbir zaman tahmin edemezsin, gelecekte ne olacağını kimse bilemez, hayat sürprizlerle dolu
YOU CAN PICK IT UP IN AN HOUR : English Turkish
ir saat içerisinde alabilirsiniz
YOU CAN PICK IT UP LATER TODAY : English Turkish
ugün içerisinde alabilirsiniz
YOU CAN PICK IT UP TOMORROW : English Turkish
yarın alabilirsiniz
YOU CAN SEE FOR YOURSELF : English Turkish
kendin görebilirsin, kendin bak istersen, gerçeği kendin görebilirsin, açıkça görebilirsin, şüphe yok
YOU CAN'T ALWAYS GET WHAT YOU WANT : English Turkish
istediğini her zaman elde edemezsin, her istediğine sahip olmazsın
YOU CAN'T FIT A ROUND PEG IN A SQUARE HOLE : English Turkish
dört köşeli bir kazığı daire şeklindeki bir deliğe sokamazsın, bir kimseyi uygun olmayan bir rol takınmaya zorlayamazsın, davul bile dengi dengine çalar
YOU CAN'T MAKE AN OMELET WITHOUT BREAKING EGGS : English Turkish
yumurta kırmadan omlet yapamazsın, omlet yapmak için yumurta kırmak gerekir, önemli bir şeyi hoşnutsuzluk yaratacak bir durum olmadan elde etmek zordur, bir şeyi başarmak için başka bir şeyden feragat etmek gerekir, gülü seven dikenine katlanır
YOU CAN'T MISS IT : English Turkish
mutlaka görürsün
YOU CAN'T SAY A WITHOUT SAYING B : English Turkish
tabii ki de, çok açık ki, anlaşılan o ki
YOU CANNOT EAT YOUR CAKE AND HAVE IT : English Turkish
hem pastam dursun hem karnım doysun diyemezsin, her istediğine sahip olmazsın, tüm hayallerini gerçekleştirmek imkânsızdır
YOU COULD CUT IT WITH A KNIFE : English Turkish
ıçakla kesilebilecek kadar gergin, çok gergin ortam, bir yerdeki çok gergin atmosfer; çok kalın bir şey (sıcak ve nemli hava, ağır aksan)
YOU DON'T HAVE THE GUTS : English Turkish
götün yemiyor, arkan yemiyor, yeterince cesur değilsin, cesaret edemiyorsun
YOU DON'T KNOW WHAT YOU ARE SAYING : English Turkish
ne dediğini bilmiyorsun sen, ne konuştuğunu bilmiyorsun, saçmasapan konuşuyorsun, salakça konuşuyorsun, çok mantıksızca konuşuyorsun
YOU DON'T SAY! : English Turkish
ne diyorsun sen?!, hadi canım ordan!, ne söylüyorsun?!
YOU GAVE ME THE WRONG CHANGE : English Turkish
yanlış para üstü verdiniz
YOU HAD BETTER : English Turkish
-sen iyi olur,
malısın,
sen daha iyi olur
YOU HAD BETTER GO : English Turkish
gitsen iyi olur, gitsen daha iyi
YOU HAD BETTER NOT : English Turkish
yapmasan iyi olur, yapmasan daha iyi
YOU HAVE A POINT : English Turkish
interj. haklısın
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani