Turkish
HURUR : Turkish Risale
Düşmek, sukut
HURUS : Turkish Risale
f. Horoz
HURUŞ : Turkish Risale
f. Coşma. Gürültü. şamata. Telâş
HURUŞAN : Turkish Risale
f. Çağlıyarak, coşarak, * Coşan, çağlayan
HURY : Turkish Risale
Değirmen deliği
HURZ : Turkish Risale
Oranlamak, yâni tahminle bir şeyin miktarını söylemek
HURZE : Turkish Risale
(C.: Hurez) Dikiş
HURİ : Turkish Risale
(Ahver ve Havrâ kelimelerinin C.) Ahu gözlüler. Gözlerinin akı karasından çok olan, pek güzel ve güzellikleri tarif ve tavsif edilemiyecek derecede güzel olan Cennet kızları. (Bak: Hur
Hur-i în) (Sual: Ehadiste denilmiş: "Huriler yetmiş hulleyi giydikleri halde, bacaklarının kemiklerindeki ilikleri görünüyor." Bu ne demektir? Ne mânası var? Nasıl güzelliktir?Elcevab: Mânası pek güzeldir ve güzelliği pek şirindir. Şöyle ki: Şu çirkin, ölü, câmid ve çoğu kışır olan dünyada; hüsün ve cemal, yalnız göze güzel görünüp, ülfete mâni olmazsa, yeter. Halbuki: Güzel, hayatdar, revnakdar, bütün kışırsız lüb ve kabuksuz iç olan cennette; göz gibi bütün insanın duyguları, lâtifeleri cins-i lâtif olan hurilerden ve huriler gibi ve daha güzel, dünyadan gelme, Cennet'teki nisâ-i dünyeviyeden ayrı ayrı hisse-i zevklerini, çeşit çeşit lezzetlerini almak isterler. Demek, en yukarı hullenin güzelliğinden tut, tâ kemik içindeki iliklere kadar, birer hissin birer lâtifenin medar-ı zevki olduğunu hadis işaret ediyor. Evet, "Hurilerin yetmiş hulleyi giymeleri ve bacaklarındaki kemiklerin ilikleri görünmesi" tâbiriyle hadis-i şerif işaret ediyor ki: İnsanın her ne kadar hüsün perver ve zevk-perest ve zinete meftun ve cemale müştak duyguları ve hassaları ve kuvaları ve lâtifeleri varsa, umumunu memnun edip doyuracak ve herbirisini ayrı ayrı okşayıp mes'ud edecek, maddi ve mânevi her nevi zinet ve hüsn-ü cemale huriler câmidirler. Demek, huriler Cennet'in aksam-ı zinetinden yetmiş tarzını, bir tek cinsten olmadığından birbirini setretmiyecek surette giydikleri gibi; kendi vücudlarından ve nefis ve cisimlerinden, belki yetmiş mertebeden ziyade ayrı ayrı hüsün ve cemalin aksamını gösteriyorlar. S.)
HURİYE : Turkish Risale
Huri gibi
HURŞUN : Turkish Risale
(C.: Harâşın) Ufacık bıtırak. (Davarların tüyüne yapışır.)
HURŞÎD : Turkish Risale
f. Güneş. Afitab. Hur. Mihr. şems
HUS : Turkish Risale
Bir kavim üzerine nâzil olan umur
HUSA : Turkish Risale
Hurma yaprağı
HUSAF : Turkish Risale
Hasad, hasad mevsimi. * Ekin biçme
HUSAFE : Turkish Risale
Düşmanlık, adavet. Gizli kin, hased
HUSAKE : Turkish Risale
Düşmanlık, adavet. Hased, gizli kin
HUSALE : Turkish Risale
Kırıntı, ufalanmış şey
HUSAM : Turkish Risale
Keskin kılıç
HUSAME : Turkish Risale
Keskinlik
HUSARE : Turkish Risale
Arpa, buğday ve pirinç gibi hububâtın kabuğundan düşen parçalar. * Her kabuklu nesnenin, kabuğundan ayrılıp temizlenmesi. * Şirâ sıkıntısı. * Her nesnenin fenâsı
HUSAS : Turkish Risale
Sür'atle gitmek, seğirtmek, koşmak
HUSBAN : Turkish Risale
Hesab. * Azab. * Sıkıntı. * Şer. * Koltuk yastığı
HUSEMA' : Turkish Risale
(Hasım. C.) Muhalifler, karşı taraflar, hasımlar. * Adüvler, düşmanlar
HUSF : Turkish Risale
Her bir şeyin içi
HUSHUS : Turkish Risale
Mübâlağa ile kandırmak
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani