Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
CIVILIZED : English Turkish

adj. medeni, uygar, kibar, ince, nazik

CIVILIZED COUNTRIES : English Turkish

medenileşmiş ülkeler, gelişmiş ülkeler, aydınlanmış ülkeler, modern uluslar, gelişmiş milletler

CIVILIZED NATIONS : English Turkish

uygar uluslar

CIVILIZED SOCIETY : English Turkish

n. gelişmiş toplum, medeni toplum, yönetimin kesin kabul edilmiş yöntemlerine riayet eden demografik grup

CIVILIZER : English Turkish

n. medenileştiren/geliştiren kimse, arıtıcı, çiftçi, yetiştirici

CIVILLY : English Turkish

adv. nazikçe, kibarca, medenice

CIVILNESS : English Turkish

n. vatandaşlık; nezaket, kibarlık

CIVISM : English Turkish

n. iyi yurttaş olma

CIVITAS : English Turkish

n. antik Roma'da vatandaş statüsü

CIVVIES : English Turkish

n. sivil elbise

CIVVY : English Turkish

n. sivil; askeri üniformanın karşıtı olan sivil kıyafetler (ayrıca civy)

CIVVY STREET : English Turkish

sivil yaşam

CIVY : English Turkish

n. sivil; askeri üniformanın karşıtı olan sivil kıyafetler (ayrıca civvy)

CIXOUS : English Turkish

n. bir soyadı; Helene Cixous (1937 doğumlu), Cezayir doğumlu bir feminist romancı ve edebiyat eleştirmeni

CJD : English Turkish

"Creutzfeldt-Jakob disease (Creutzfeldt-Jakob hastalığı)", adını Hans G. Creutsfeldt ve Alfons Jakob'dan alan ve nadir rastlanan dejeneratif bir beyin hastalığı (hastalığın, beyin hücrelerinin hızlı kaybından den kaynaklanan hafıza kaybı, dengesiz hareketler, tutuk vücut durumu ve nöbetler gibi özellikleri vardır)

CKD : English Turkish

(Nakliyecilikte) daha sonra birleştirilmek üzere parçalar halinde satılan mal (Yeni Zellanda'da kullanılan terim)

CKW : English Turkish

saat istikametinde, soldan sağa

CKW. : English Turkish

saatin akrep ve yelkovanının ilerlediği istikamette, soldan sağa

CL : English Turkish

n. santilitre, bir litrenin 100'de birine eşit hacim ölçüsü

CLABBER : English Turkish

v. ekşitmek (sütü); kesilmek (sütün), ekşitmek, lora dönüşmek

CLABBER : English Turkish

n. bonnyclabber, ekşi ve yoğun süt; kesilmiş süt

CLACK : English Turkish

n. gevezelik, laklak, tıkırtı, çatırtı, gıcırtı, takırtı, kapak, sürgü, klape

CLACK : English Turkish

v. gevezelik etmek, laklak etmek (Argo), tıkırdamak, çatırdamak, gıcırdamak

CLACKER : English Turkish

n. dırdırcı, lafazan, geveze

CLACKERS : English Turkish

n. bir ipe bağlı bir toptan oluşan vurmalı oyuncak; (Gayrı resmi) takma dişler, protez dişler