English Turkish
CLEARING OFFICE : English Turkish
n. takas ofisi, takas bürosu
CLEARING ONE'S HEAD : English Turkish
kafasını temizleme, dinlenme ve yeniden düzenleme için bir mola alma
CLEARING ONE'S THROAT : English Turkish
irisinin boğazını temizlemesi, boğazını balgamdan temizliyormuş gibi yapmak için veya boğazını balgamdan temizlemek için öksürük sesi çıkarma
CLEARING OUT : English Turkish
ayrılma, terketme, bırakma; araba ile uzaklaşma, giderme, ortadan kaldırma, uzaklaştırma; temizleme, boşaltma
CLEARING SCHEDULE : English Turkish
hangi parasal kaynakların geri döndürüldüğünün oranını belirten liste
CLEARING SYSTEM : English Turkish
n. kliring yöntemi
CLEARINGHOUSE : English Turkish
n. müşterek alacak ve hesapların olduğu yer; sınıflandırma ve dağıtım ajansı
CLEARLY : English Turkish
adv. açıkça, anlaşılır biçimde, açık açık, apaçık, şüphesiz
CLEARLY STIPULATED : English Turkish
detaylı bir şekilde tanımlanmış, açıkça gösterilmiş
CLEARNESS : English Turkish
n. açıklık, berraklık, netlik, şeffaflık
CLEAROUT : English Turkish
n. boşaltma/tahliye eylemi; boşaltma faaliyeti
CLEARSTARCH : English Turkish
v. kolalamak, kolalayıp ütülemek
CLEARSTORY : English Turkish
n. ışığın içeri girmesine olanak sunmak için pencereleri olan bir iç duvarın en üst kısmı; bir katedralin içerisindeki üst duvarlar ve pencereler dizisi (Mimari)
CLEARWATER : English Turkish
n. Florida'da (ABD) bir şehir; Minnesota'da (ABD) bir şehir; Kansas'ta (ABD) bir şehir; Nebraska'da (ABD) bir köy; ABD'de bir nehir; Britanya Columbia'sında (Kanada) bir kasaba; Britanya Columbia'sında (Kanada) bir göl; bir soyadı
CLEARWAY : English Turkish
n. güvenlik şeridi, arıza halinde kullanılan yol
CLEARWING : English Turkish
n. saydam kanatları olan güve türü
CLEAT : English Turkish
n. kastanyola, koçboynuzu (gemi); pençe (ayakkabı); kaymayı önleyici şey; demir, kelepçe
CLEATS : English Turkish
n. topuklarında pençe olan ayakkabı; futbol ayakkabılarının tabanlarındaki metal lastik veya plastik pençeler (krampon çivileri)
CLEAVABLE : English Turkish
adj. ikiye ayrılabilir, çatlayabilir, ayrılabilir, bölünebilir
CLEAVAGE : English Turkish
n. yarılma, ayrılma, bölünme; çelişki; göğsün dekolteden görünen kısmı, göğüs dekoltesi
CLEAVE : English Turkish
v. yarmak, bölmek, açmak, yarılmak, çatlamak, ikiye ayrılmak; bağlı olmak, yapışmak; sadık kalmak
CLEAVE IN TWAIN : English Turkish
v. ikiye ayırmak (kesmek)
CLEAVER : English Turkish
n. satır, balta
CLEAVERS : English Turkish
n. şiltelik saman, yoğurtotu (ayrıca clivers)
CLEF : English Turkish
n. anahtar [müz.], nota anahtarı
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani