Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
DID YOU ENJOY YOUR STAY : English Turkish

ziyaretinizden memnun kaldınız mı

DID YOU FIND SOMETHING YOU LIKE : English Turkish

eğendiğiniz bir şeyler bulabildiniz mi

DID YOU HAVE AN ACCIDENT : English Turkish

kaza mı geçirdiniz

DIDACTIC : English Turkish

adj. öğretici, eğitici, öğretmenlik taslayan, didaktik

DIDACTICALLY : English Turkish

adv. öğretici bir şekilde; direktif vererek, göstererek

DIDACTICISM : English Turkish

n. didaktisizm, eğitici ve öğretici olma durumu; aşırı bir şekilde diğerlerine ders verme eğilimi

DIDACTICS : English Turkish

n. pedagoji, eğitbilim, öğretme sanatı

DIDAPPER : English Turkish

n. (Zooloji) dalgıç kuşu, küçük batağan, küçük bir dalgıçkuşu türü

DIDDER : English Turkish

n. titreme

DIDDER : English Turkish

v. titremek

DIDDLE : English Turkish

v. kandırmak, yutturmak, dolandırmak; vakit öldürmek; yerinde duramamak, kıpır kıpır olmak

DIDDLEY : English Turkish

n. Diddley, soyadı; Bo Diddley (Elias McDaniel olarak 1928'de doğdu), daha sonra gelen rok müzisyenlerini etkileyen Afrikalı-Amerikalı gitarcı ve şarkıcı

DIDDLY : English Turkish

n. (Argo) hiçbir şey (negatif bir anlatımdan sonra kullanılır)

DIDDUMS : English Turkish

interj. konuşmacının kendisine hitap edilen kişinin çocuksu davrandığını düşündüğünü gösteren ünlem, bir kimsenin çocuk gibi davranan kimseye yakınlık duymadığını belirtmek için söylediği şey

DIDEROT : English Turkish

n. Diderot, soyadı; Denis Diderot (
1784), Fransız yazar ve filozof (Fransız"Encyclopedie"'nin editörü)

DIDGERIDOO : English Turkish

n. Avustralya Yerlilerine özgü üflemeli bir çalgı

DIDGORI : English Turkish

n. Didgori Dağı, Tiflis'in batısında bulunan dağ (Gürcistan'ın başkenti), 1122'de Gürcü ve Türk askerleri arasında olan savaş bölgesi

DIDICOI : English Turkish

n. çingene

DIDN'T : English Turkish

v. "did not (-madı)",
madı, geçmiş zaman olumsuzu (bir fiil ile birlikte geçmiş zamandaki bir olumsuzluğu anlatmak için kullanılır)

DIDN'T FINISH THE JOB : English Turkish

işi bitirmedi, görevini tamamlamadı, vazifesini bitirmedi, görevini yarım bıraktı

DIDN'T GIVE A DAMN : English Turkish

umurunda olmadı, umursamadı

DIDN'T GIVE A DAMN ABOUT HIM : English Turkish

o umurunda olmadı, onu umursamadı, onu önemsemedi

DIDN'T GIVE A DAMN ABOUT- : English Turkish

umurunda olmadı, umursamadı

DIDN'T KNOW HOW RIGHT HE WAS : English Turkish

onun ne kadar haklı olduğunun farkına varmadı, onun ne kadar doğru olduğunu bilmesi

DIDN'T KNOW WHAT TO DO WITH HIMSELF : English Turkish

ne yapacağını bilmedi, ne yağacağını şaşırdı