Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
FABRE : English Turkish

n. Fabre, soyadı; Quebec bölgesinde bir köy (Kanada)

FABRIC : English Turkish

n. kumaş, bez, dokuma, yapı, çatı, inşa, bünye

FABRIC FILTER : English Turkish

kumaş filtre, endüstriyel emisyonlardan toz parçacıklarını yakalamak için kullanılan kumaş malzeme

FABRIC FINISHING : English Turkish

ir kumaş parçasının kenarlarını dikerek çevirme

FABRIC OF A RELATIONSHIP : English Turkish

ilişkinin kumaşı, arkadaşlığın temeli, ilişkinin türü, bir ilişkinin yönetildiği tarz

FABRIC OF SOCIETY : English Turkish

topluluğun kumaşı, topluluğun/toplumun kurulduğu veya birleştirildiği yol

FABRIC SOFTENER : English Turkish

yumuşatıcı

FABRICANT : English Turkish

n. üretici

FABRICATE : English Turkish

v. üretmek, uydurmak, atmak, yalan söylemek, sahtesini yapmak

FABRICATE LIES : English Turkish

v. yalanlar uydurmak, kasıtlı olarak gerçekdışı ifadeler veya durumlar yaratmak

FABRICATE LOANS : English Turkish

uydurma borçlar iddaa etmek veya kaydetmek

FABRICATED : English Turkish

adj. uydurulmuş, yapılmış, uydurulan; sahte

FABRICATED EVIDENCE : English Turkish

uydurma delil, sahte delil, uydurma kanıt, onları yanlış yönlendirmek için bir mahkeme veya jüriye sunulan uydurma şahitlik veya uydurma belgeler

FABRICATION : English Turkish

n. üretme, imal etme, bir araya getirme, uydurma, yalan, sahtesini yapma

FABRICATION OF EVIDENCE : English Turkish

delil uydurma, mahkemede kullanılması için yalancı şahitlik veya sahte belgeler yaratılması

FABRICATOR : English Turkish

n. fabrikatör, imalatçı, uydurukçu, yalancı, sahtekâr, sahteci

FABRY : English Turkish

n. Fabry, soyadı; Johannes Fabry (
1930), Alman dermatolog (Fabry hastalığı onun adını almıştır); ayda geniş krater

FABRY DISEASE : English Turkish

n. Fabry hastalığı, alpha-galactosidase A enzimi eksikliğinden kaynaklanan genetik hastalık

FABULATE : English Turkish

v. uydurma ve hayali hikayeler anlatmak; fabllar uydurma işi ile uğraşmak

FABULICIOUS : English Turkish

adj. olağanüstü şekilde lezzetli, müthiş şekilde lezzetli

FABULIST : English Turkish

n. fabl yazarı, hayali hikâyeler yazan kimse, uydurukçu, yalancı

FABULOSITY : English Turkish

n. hayal ürünü olma, hayali olma; gerçekdışılık, sahtelik

FABULOUS : English Turkish

adj. müthiş, şahane, harika, uydurma, hayal ürünü, inanılmaz, imkânsız

FABULOUSLY : English Turkish

adv. olağanüstü bir şekilde; inanılmaz bir şekilde; hayalperest/gerçekdışı bir şekilde, hayali bir şekilde

FACE : English Turkish

n. ön, yüz, çehre, surat, sima, hal, tavır, eda, yüz ifadesi, görünüş, şekil, biçim, yüzey, üst taraf, cephe, önyüz, resimli taraf, kadran, onur, itibar