Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
VIA : English Turkish

prep. üzerinden, yolu ile

VIA AIRMAIL : English Turkish

prep. uçak ile

VIA DOLOROSA : English Turkish

Kudüs'ün Eski Şehir'inde Hz. İsa'nın çarmıha gerilerek sürüklendiğine inanılan sokak (Hristiyanlık); işkence veya ızdırap yolu, acı

VIA LACTEA : English Turkish

n. samanyolu [astr.]

VIA LACTIA : English Turkish

süt borusu

VIA MARE : English Turkish

Akdeniz'in doğu kıyıları boyunca eski ticaret yolu

VIA MEDIA : English Turkish

orta yol

VIABILITY : English Turkish

n. yaşayabilirlik

VIABLE : English Turkish

adj. yaşayabilir, yaşar, geçerli

VIABLY : English Turkish

adv. uygulanabilir bir şekilde, yapılabilir bir şekilde, tutarlı bir şekilde; muhtemel bir şekilde, münasip bir şekilde; rahim dışında yaşayabilir bir şekilde

VIADUCT : English Turkish

n. viyadük, karayolu köprüsü

VIAGRA : English Turkish

n. viagra, erkeklerde penis ereksiyonunu güçlendiren çığır açan ilaç

VIAL : English Turkish

n. küçük şişe

VIAND : English Turkish

n. yiyecek, gıda maddesi, erzak; nefis yiyecek

VIANDS : English Turkish

n. yiyecekler

VIATICUM : English Turkish

n. ölüm döşeğindekine verilen aşai rabbani, yol harçlığı

VIBE : English Turkish

n. titreme sarsıntı (Argo); sezgisel his, basiret, önsezi, uyarı, içine doğma, malum olma

VIBES : English Turkish

n. vibrafon, heyecan

VIBRAHARP : English Turkish

n. vibraharp, elektrikli rezonatörlerle çalınan bir müzik aleti, vibrafon

VIBRANCE : English Turkish

n. titreşimlilik, canlılık, enerji, hayat, dirilik, güç; nabız, çarpıntı

VIBRANCY : English Turkish

n. titreklik, coşkunluk, gürlük

VIBRANT : English Turkish

adj. çınlayan, titreşimli, yankılanan, canlı, enerjik, heyecanlı, titreşen

VIBRANTLY : English Turkish

adv. canlı bir şekilde, enerjik bir şekilde, enerjili bir şekilde, diri bir şekilde; neşeli bir şekilde, hayat dolu bir şekilde; titreşimli bir şekilde, yankılı bir şekilde

VIBRAPHONE : English Turkish

n. vibrafon

VIBRATE : English Turkish

v. titreşmek, titremek, tereddüd etmek, duraksamak, sallanmak