Ottoman Turkish
MÂMÛL : Ottoman Turkish
yapılmış
MÂMÛLÂT : Ottoman Turkish
yapılmış şeyler
MÂMÛR : Ottoman Turkish
ayındır, şenlikli
MÂNDE : Ottoman Turkish
kalmış, yaramaz
MÂNEN : Ottoman Turkish
mânâca, anlamca
MÂNEND : Ottoman Turkish
enzer, eş
MÂNEVÎ : Ottoman Turkish
maddî olmayan, ruhanî
MÂNEVÎYE : Ottoman Turkish
mânâ ile ilgili
MÂNEVÎYÂT : Ottoman Turkish
madde üstü hâller
MÂNİ' : Ottoman Turkish
Men'eden. Geri bırakan. Esirgeyen. Engel. Özür
MÂNİ-İ ŞER'Î : Ottoman Turkish
şeriatça kabule engel olan, mâni' olan hâl
MÂNİA : Ottoman Turkish
Men'eden şey. Engel. Özür. Zorluk
MÂNİDÂR : Ottoman Turkish
anlamlı
MÂNİDÂRÂNE : Ottoman Turkish
anlamlıca
MÂNÂ : Ottoman Turkish
anlam, öz
MÂNÂ-YI İSMÎ : Ottoman Turkish
"İsme dair mânâ. Bir şeyin sadece kendisini bilip tanımak. Bir şey başka şeyleri tanıttığı, bildirdiği veya sevdirdiği için olan mânâya da mânâ-yı harfî denir. Bir ağacı gölgesinden, zahirî görünüşünden, bize verdiği meyvesinden dolayı alâka gösterir ve seversek mânâ-yı ismî ile seviyoruz demektir. Ağacı görmek ve tanımakla ve meyvelerini almakla Rahmet-i İlâhiyeyi tanıyor, Cenab-ı Hakk'a sevgi ve şükrümüzü arttırıyor ve O'nun emri dairesinde ağaca Rabbimizin iltifatı, rahmeti olarak alâka gösteriyor isek; bu mânâya da mânâ-yı harfî deniyor.(...Dünyayı ve ondaki mahlukatı mânâ-yı harfî ile sev. Mânâ-yı ismî ile sevme! "" Ne kadar güzel yapılmışlar"" de. "" Ne kadar güzeldir"" deme ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünkü, bâtın-ı kalb, âyine-i Samed'dir ve O'na mahsustur. Meselâ; nasıl ki bir pâdişâh-ı âli, sana bir elmayı ihsan etse, o elmaya iki muhabbet ve onda iki lezzet var: Biri; elma, elma olduğu için sevilir ve elmaya mahsus ve elma kadar bir lezzet var. Şu muhabbet pâdişaha ait değil. Belki, huzurunda o elmayı ağzına atıp yiyen adam, padişahı değil, elmayı sever ve nefsine muhabbet eder. Bazan olur ki, padişah o nefisperverâne olan muhabbeti beğenmez, ondan nefret eder. Hem elma lezzeti dahi cüz'idir. Hem zeval bulur, elmayı yedikten sonra o lezzet dahi gider, bir teessüf kalır. İkinci muhabbet ise; elma içindeki elma ile gösterilen iltifâtât-ı şâhânedir. Güyâ o elma, iltifât-ı şâhânenin nümunesi ve mücessemidir, diye başına koyan adam, padişahı sevdiğini izhar eder. Hem iltifatın gılâfı olan o meyvede öyle bir lezzet var ki, bin elma lezzetinin fevkindedir. İşte şu lezzet ayn-ı şükrandır. Şu muhabbet, padişaha karşı hürmetli bir muhabbettir!.. S.)(Aynen onun gibi, bütün nimetlere, meyvelere, zatları için muhabbet edilse, yalnız maddî lezzetleri ile gafilâne telezzüz etse, o muhabbet nefsanîdir. O lezzetler de geçici ve elemlidir. Eğer Cenab-ı Hakk'ın iltifâtât-ı rahmeti ve ihsânâtının meyveleri cihetiyle sevse ve o ihsan ve iltifâtâtın derece-i lütuflarını takdir etmek suretinde kemâl-i iştiha ile lezzet alsa; hem mânevî bir şükür, hem elemsiz bir lezzettir... S.)"
MÂNÎ : Ottoman Turkish
engel
MÂNÎÂ : Ottoman Turkish
engel olan
MÂR : Ottoman Turkish
yılan
MÂRAZ : Ottoman Turkish
sergi
MÂREKE : Ottoman Turkish
çarpışma yeri, çarpışma
MÂREZ : Ottoman Turkish
sergi
MÂRİFE : Ottoman Turkish
elli, bilinen
MÂRİFET : Ottoman Turkish
ilim, hüner, tanıma
MÂRİFETNÂME : Ottoman Turkish
marifet yazısı
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani