Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
MÂRİFETULLAH : Ottoman Turkish

Allahı bilme, tanıma

MÂRİFETÂŞİNÂ : Ottoman Turkish

marifetin yabancısı olmayan

MÂRR : Ottoman Turkish

Geçen, geçmiş, yürüyen

MÂRR-ÜL BEYAN : Ottoman Turkish

Beyânı yukarıda geçmiş olan

MÂRR-ÜZ ZİKR : Ottoman Turkish

Yukarıda zikri geçmiş olan, yukarda bahsedilmiş olan

MÂRRE : Ottoman Turkish

Fık: Herkesin gittiği umumi yoldan yürüyen

MÂRRİN Ü ÂBİRÎN : Ottoman Turkish

Gelip geçenler. Gelen giden

MÂRRÎN : Ottoman Turkish

(Mâr. dan) Geçenler

MÂRUF : Ottoman Turkish

ilinen, güzel

MÂRUFİYET : Ottoman Turkish

ilinirlik

MÂRUZ : Ottoman Turkish

arzolunan, verilen, anlatılan, karşı karşıya kalan

MÂRUZÂT : Ottoman Turkish

anlatılanlar

MÂRÛT : Ottoman Turkish

sihir belleten iki melekten biri

MÂRIK : Ottoman Turkish

dinsiz

MÂSADAK : Ottoman Turkish

ir sözü onaylayan, doğrulayan

MÂSİVÂ : Ottoman Turkish

yaratıklar

MÂSİVÂULLAH : Ottoman Turkish

Allahın yarattıkları

MÂSİYET : Ottoman Turkish

isyan, günah

MÂSUM : Ottoman Turkish

günahsız, suçsuz

MÂSUME : Ottoman Turkish

suçsuz kadın veya kız

MÂSUMİYET : Ottoman Turkish

masumluk

MÂSUMÂNE : Ottoman Turkish

masumca

MÂSÛN : Ottoman Turkish

korunan

MÂSÛNİYET : Ottoman Turkish

korunurluk

MÂTEM : Ottoman Turkish

"Ağlama. Üzüntü veya kederden ağlayıp sızlama. Kederinden yas tutma.(...Bak! Öyle bir ziya-yı hakikat neşreder ki, eğer O'nun o nurâni daire-i hakikat-ı irşadından hariç bir surette kâinata baksan, elbette kâinatın şeklini bir matemhâne-i umumi hükmünde ve mevcudatı birbirine ecnebi, belki düşman ve câmidatı dehşetli cenâzeler ve bütün zevil-hayatı zevâl ve firakın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde görürsün. Şimdi bak; O'nun neşrettiği nur ile o matemhâne-i umumi şevk-i cezbe içinde bir zikirhâneye inkılâb etti. O ecnebi düşman mevcudat, birer dost ve kardeş şekline girdi. S.)"