Ottoman Turkish
NEŞİL : Ottoman Turkish
Çömlekte pişmiş et
NEŞİR : Ottoman Turkish
Dağıtma, yayma, herkese duyurma
NEŞİR : Ottoman Turkish
yayım, dağıtım
NEŞİT : Ottoman Turkish
Neş'eli, sevinçli, şenlikli. Faal
NEŞİTA : Ottoman Turkish
Bir şeyin, aramaksızın bulunması. * Ansızın bulunan nesne. * Gâzilerin kastettikleri yere varamadan yolda buldukları ganimet
NEŞİŞ : Ottoman Turkish
Kaynayan şeyden çıkan ses
NEŞK : Ottoman Turkish
Burna çekme
NEŞL : Ottoman Turkish
Taan etmek. * Cezbetmek, kendine çekmek
NEŞM : Ottoman Turkish
Zerdali ağacı gibi bir ağaç. * Bir çiçek cinsi
NEŞNEŞE : Ottoman Turkish
Koyun derisini yüzmek. * Zırh sesi. * Su kaynarken ötüp ses çıkmak
NEŞR : Ottoman Turkish
Neşretmek, yaymak, bir haberi fâşetmek, herkese duyurmak, şâyi kılmak. * Başıboş cemaat. * Bulutlu günde yel esmek. * İzhar etmek. * Katetmek. * Mecnun veya hastaya duâ yazmak veya okumak
NEŞR : Ottoman Turkish
yayma, dağıtma, ölülerin mahşerde dirilip toplanmasından sonra yayılması
NEŞR-İ SUHUF : Ottoman Turkish
Sahifelerin neşri. * Haşirde, insanların hesab görülmek için dirildiklerinde amel defterlerinin meydana çıkarılıp herkesin amelinin belli oluşu.( $ kelimesiyle ifade eder ki: Haşirde herkesin bütün a'mâli bir sahife içinde yazılı olarak neşrediliyor. Şu mes'ele kendi kendine çok acib olduğundan akıl ona yol bulamaz. Fakat, surenin işaret ettiği gibi, haşr-i baharîde başka noktaların nazîresi olduğu gibi, şu neşr-i suhuf naziresi pek zâhirdir. Çünki: Her meyvedar ağaç ve çiçekli bir otun da amelleri var, fiilleri var, vazifeleri var. Esmâ-i İlâhiyyeyi ne şekilde göstererek tesbihat etmiş ise ubudiyetleri var. İşte onun bütün bu amelleri tarih-i hayatlariyle beraber umum çekirdeklerinde, tohumcuklarında yazılıp başka bir baharda, başka bir zeminde çıkar. Gösterdiği şekil ve suret lisaniyle gayet fasih bir surette analarının ve asıllarının a'mâlini zikrettiği gibi dal, budak, yaprak, çiçek ve meyveleriyle sahife-i a'mâlini neşreder. İşte gözümüzün önünde bu Hakimâne, Hafizâne, Müdebbirâne, Mürebbiyâne, Lâtifâne şu işi yapan O'dur ki, der: $Başka noktaları buna kıyas eyle. Kuvvetin varsa istinbat et. S.)
NEŞREN : Ottoman Turkish
Yayılmak suretiyle, neşir yoluyla. Yazarak, dağıtarak
NEŞRETME : Ottoman Turkish
yayımlama
NEŞRİYÂT : Ottoman Turkish
Gazete, kitap, radyo ve sâir vasıtalarla neşrolunmuş, yayılmış şeyler
NEŞRİYÂT : Ottoman Turkish
yayınlar, yayıncılık
NEŞRİYÂT-I KÂZİBE : Ottoman Turkish
Yalandan, uydurma sözler
NEŞRÎ : Ottoman Turkish
Neşir ile alâkalı
NEŞT : Ottoman Turkish
Yılan sokmak ve ısırmak. * Bir yerden bir yere gitmek. * Çözmek. * Çıkarmak. * İpi bağlamak
NEŞTER : Ottoman Turkish
Ameliyat bıçağı. Hekim bıçağı
NEŞTER : Ottoman Turkish
ameliyat bıçağı
NEŞUR : Ottoman Turkish
Ziyadesiyle neşreden. Fazla yayan. Dağıtan
NEŞUT : Ottoman Turkish
Bir balık cinsi. * Kovası katı çekilmeyince su çıkmayan kuyu
NEŞV : Ottoman Turkish
f. Canlıların büyümesi, yetişmesi, boy atması. * Yeniden hayata gelmek
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani