Ottoman Turkish
SAHLE : Ottoman Turkish
(C.: Sühul-sihâl) Koyun kuzusuna ve keçi oğlağına derler. (Doğduğu vakitten dört aylık olana kadar.)
SAHMEM (SAHMİM) : Ottoman Turkish
Hâlis (hayırda ve şerde kullanılır.) *Yaramaz huylu deve
SAHN : Ottoman Turkish
Evin ortasındaki açıklık, avlu, oyuk. * Boşluk. Boş yer. Orta, meydan, aralık. * Sahne. * Cami ve medreselerdeki umumun toplanmasına âit üstü kubbeli ve örtülü yer. * Büyük kâse. Sahan. * Zil
SAHN : Ottoman Turkish
sıcaklık, boşluk
SAHN-İ DURENG : Ottoman Turkish
Dünya
SAHN-İ GÜLŞEN : Ottoman Turkish
Gül bahçesinin ortası
SAHN-İ LÂLE-ZÂR : Ottoman Turkish
Lâle bahçesinin ortası
SAHNAN : Ottoman Turkish
Çifte zil
SAHNE : Ottoman Turkish
Manzara. * Tiyatro oynandığı yer. Oyun yeri
SAHNE : Ottoman Turkish
oyun yeri
SAHR : Ottoman Turkish
Örtmek
SAHRA : Ottoman Turkish
(C.: Sahârâ-Sahravât) Kır, ova, çöl. * Yazı. * Kızıl dişi eşek. (Müz-Eshar)
SAHRA-NEVERD : Ottoman Turkish
f. Çölde dolaşan. Göçebe
SAHRA-NİŞİN : Ottoman Turkish
f. Çölde oturan. Sahrada hayat geçiren
SAHRA-YI KEBİR : Ottoman Turkish
Büyük çöl. Cezayir, Tunus ve Libya'nın güneyinden Çat Çölü hizasına kadar uzanan Afrika'nın en büyük çölü
SAHRAVAT : Ottoman Turkish
(Sahra. C.) Sahralar, çöller. Ovalar. Kırlar
SAHRE(T) : Ottoman Turkish
Büyük ve sert taş
SAHRET : Ottoman Turkish
tarihi bir kaya
SAHRETULLAH : Ottoman Turkish
"Kudüs'te, Beyt-i Mukaddes'te çok eski ve tarihî bir kaya. Hazret-i Peygamber (A.S.M.), Mir'ac gecesinde bu kayadan uruc ettiği hakkında rivayet vardır. Bu kayaya ""Hacer-i Muallak"" da denir.(Felsefenin ruhsuz kanunları pek karanlık ve vahşetli gösterdikleri hilkat-i arziye ve vaziyet-i fıtriyesini bu meyve ile nurlu, ünsiyetli bir tarzda, ""Sevr ve Hut"" namlarındaki iki meleğin omuzlarında, yani nezaretlerinde ve Cennet'ten getirilen ve fâni Küre-i Arz'ın bâki bir temel taşı olmak, yani ileride baki Cennet'e bir kısmını devr etmeğe bir işaret için Sahret nâmında uhrevî bir madde, bir hakikat gönderilip ""Sevr ve Hut"" meleklerine bir nokta-i istinad edilmiş, diye Benî-İsrail'in eski peygamberlerinden rivayet var ve İbn-i Abbas'tan dahi mervidir. Maatteessüf bu kudsi mânâ, mürur-u zamanla bu teşbih, avamın nazarında hakikat telâkki edilmekle aklın hâricinde bir suret almış. Madem melekler havada gezdikleri gibi, toprakta ve taşta ve yerin merkezinde de gezerler, elbette onların ve Küre-i Arz'ın, üstünde duracak cismanî taş ve balığa ve öküze ihiyaçları yoktur. Ş)"
SAHRÂ : Ottoman Turkish
kır, ova, çöl
SAHRÂNİŞİN : Ottoman Turkish
çölde oturan, bedevi
SAHRINÇ : Ottoman Turkish
Yağmur sularını biriktirmek için bina altında ve toprak içinde yapılan etrafı duvarlı veya çimento sıvalı su mahzeni
SAHSAH : Ottoman Turkish
(C.: Sahâsıh) Düz yer
SAHSAH(A) : Ottoman Turkish
Döndürmek. * Evin ortası
SAHSALİK : Ottoman Turkish
Katı, şiddetli, şedid. * Yaşlanmış, ihtiyar kadın. * Şiddetli ses
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani