Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
TERBİ' : Ottoman Turkish

Gazelin her beytine ikişer mısra ilâve ederek onu âdeta murabba (dörtlük) şekline koyma. * Dörde bölme. * Dört köşe etme

TERBİAN : Ottoman Turkish

Dört köşeli olarak. * Murabba (kare) olarak

TERBİL : Ottoman Turkish

Ayırmak

TERBİT : Ottoman Turkish

Zeytinyağı vermek

TERBİYE : Ottoman Turkish

Allah'ın emirlerine itaat ederek ruhen ve cismen yükselmeye ve yükseltmeye çalışmak. Kemale ermeğe, nizam ve emirleri dinlemeğe çalışmak. Allah rızası yolunda gitmeyi öğrenmek

TERBİYE : Ottoman Turkish

eğitim, öğretim

TERBİYEGERDE : Ottoman Turkish

f. Terbiye edilmiş. Yetiştirilmiş

TERBİYEGERDE : Ottoman Turkish

terbiye eden

TERBİYEGÂH : Ottoman Turkish

f. Terbiye yeri. Öğrenme ve yetişme yeri

TERBİYEGÂH : Ottoman Turkish

terbiye yeri

TERBİYEHANE : Ottoman Turkish

terbiye evi

TERBİYEKÂRANE : Ottoman Turkish

terbiye edercesine

TERBİYENAME : Ottoman Turkish

terbiye yazısı

TERBİYET : Ottoman Turkish

"""Terbiye"" kelimesinin Arabi okunuşudur."

TERBİYET : Ottoman Turkish

terbiye

TERBİYEVÎ : Ottoman Turkish

Terbiyeli. Terbiye ile alâkalı

TERBİYEVÎ : Ottoman Turkish

terbiye ile ilgili

TERBİŞ : Ottoman Turkish

(Ok) yeleklemek

TERBUB : Ottoman Turkish

İşe vurulmamış davar

TERCEMAN : Ottoman Turkish

(Tercüman) Terceme eden. Bir dilden başka bir dile çeviren. * Birisinin veya bir şeyin maksadını anlatmaya, bir şeyi tasvir ve ifadeye vasıta olan

TERCEMAN : Ottoman Turkish

tercüme eden

TERCEME : Ottoman Turkish

"(Tercüme) Bir sözü bir dilden başka dile çevirmek. Bir lügatı, diğer bilinen lügata çevirerek anlatmak.(""Elhamdülillah"" bir Cümle-i Kur'aniyyedir. Bunun en kısa mânası, ilm-i Nahiv ve Beyan kaidelerinin iktiza ettiği şudur: $Yâni: ""Ne kadar hamd ve medh varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar hasdır ve lâyıktır O zât-ı Vâcib-ül-Vücuda ki, ALLAH denilir. "" İşte, ""Ne kadar hamd varsa"", ""El-i istigrak"" tan çıkıyor. ""Her kimden gelse"" kaydı ise, ""Hamd"" masdar olup, fâili terkedildiğinden, böyle makamda umumiyeti ifade eder. Hem mef'ulün terkinde, yine makam-ı hitabide külliyet ve umumiyeti ifade ettiği için, ""Her kime karşı olsa"" kaydını ifade ediyor. ""Ezelden ebede kadar"" kaydı ise; fi'lî cümlesinden ismî cümlesine intikal kaidesi, sebat ve devama delâlet ettiği için, o mânayı ifade ediyor. ""Has ve müstehak"" mânasını ""Lillâh"" daki ""Lâm-ı cer"" ifade ediyor. Çünkü: o ""Lâm"", ihtisas ve istihkak içindir. ""Zat-ı Vacib-ül Vücud"" kaydı ise; vücub-u vücud, Uluhiyetin lâzım-ı zarurîsi ve Zat-ı Zülcelâle karşı bir ünvan-ı mülâhaza olduğundan, ""Lafzullah"" sair esmâ ve sıfâta câmiiyeti ve ism-i Azam olduğu itibariyle, delâlet-i iltizamiye ile delâlet ettiği gibi; Vâcib-ül Vücud ünvanına dahi, o delâlet-i iltizamiye ile delâlet ediyor.İşte, ""Elhamdülillah"" cümlesinin en kısa ve Ulemâ-yı Arabiyyece müttefekun-aleyh bir mânâ-yı zâhirîsi şöyle olursa, başka bir lisana o icaz ve kuvvetle nasıl tercüme edilebilir? M.)(Ehl-i ilhada kapılan ulemâ-üs-su', milleti aldatmak için diyorlar ki: İmam-ı A'zam, sâir imamlara muhalif olarak demiş ki: ""İhtiyaç olsa, diyar-ı baidede, Arabî hiç bilmeyenlere, ihtiyaç derecesine göre; Fâtiha yerine Fârisî tercümesi cevazı var. ""Öyle ise, biz de muhtacız, Türkçe okuyabiliriz?..""Elcevab: İmam-ı A'zam'ın bu fetvasına karşı, başta a'zamî imamların en mühimleri ve sair oniki eimme-i müçtehidîn, o fetvanın aksine fetva veriyorlar. Âlem-i İslâm'ın cadde-i kübrâsı, o umum eimmenin caddesidir; mu'zam-ı Ümmet, cadde-i kübrâda gidebilir. Başka hususi ve dar caddeye sevkedenler, idlâl ediyorlar. İmam-ı A'zam'ın fetvası, beş cihette hususidir:Birincisi: Merkez-i İslâmiyetten uzak diyar-ı âherde bulunanlara aittir.İkincisi: İhtiyac-ı hakikiye binaendir.Üçüncüsü: Bir rivayette, lisan-ı ehl-i Cennet'ten sayılan Fârisî lisaniyle tercümeye mahsustur.Dördüncüsü: Fâtiha'ya mahsus olarak cevaz verilmiş, tâ Fâtiha'yı bilmeyen namazı terketmesin.Beşincisi: Kuvvet-i imandan gelen bir hamiyet-i İslâmiye ile, maâni-i mukaddesenin, avâmın tefehhümüne medâr olmak için cevaz gösterilmiş. Halbuki, za'f-ı imandan gelen ve menfi fikr-i milliyetten çıkan ve lisan-i Arabîye karşı nefret ve zaaf-ı imândan tevellüd eden meyl-i tahrip sâikasıyla tercüme edip Arabî aslını terketmek, dini terk ettirmektir! M.)(Terceme: Bir kelâmın mânasını diğer bir lisanda dengi bir tâbir ile aynen ifade etmektir. Terceme aslın mânasına tamamen mutabık olmak için sarahatte delâlette, icmalde tafsilde, umumda hususda, ıtlakta takyidde, kuvvette isabette, hüsn-i edada, üslub-u beyanda, hâsılı ilimde, san'atta asıldaki ifadeye müsavi olmak iktiza eder. Yoksa tam bir terceme değil, eksik bir anlatış olmuş olur. Halbuki muhtelif lisanlar beyninde hutut-i müştereke ne kadar çok olursa olsun, herbirini diğerinden ayıran birçok hususiyetler de vardır.Onun için lisanî hususiyeti olmayıp sırf akl u mantıka hitab eden kuru ve fennî eserlerin kabiliyet-i ilmiyesi terakki etmiş olan lisanlara hakkıyla tercemesi kabil olduğunda söz yoksa da hem akla, hem kalbe yahut yalnız zevk ü hissiyata hitab eden ve lisan nokta-i nazarından edebi kıymeti ve zevk-i san'atı haiz bulunan canlı ve bediî eserlerin tercemelerinde muvaffakiyet görüldüğü nadirdir. (Elmalılı Tefsiri)"

TERCEME : Ottoman Turkish

tercüme, çevirme

TERCEME-İ HÂL : Ottoman Turkish

Hal ve hayatını anlatma. Biyografi

TERCİ' : Ottoman Turkish

(Rücu'. dan) Geri döndürme, geri çevirme. * Sesini yükseltmek