Ottoman Turkish
KEHAT : Ottoman Turkish
Büyük, semiz dişi deve
KEHB : Ottoman Turkish
Koruk
KEHD : Ottoman Turkish
Ayağı yere vurmak
KEHDEL : Ottoman Turkish
Genç hâtun. * Yaşlı hâtun, acuze. (Ezdattandır)
KEHENE : Ottoman Turkish
(Kâhin. C.) Kâhinler, falcılar
KEHF : Ottoman Turkish
Mağara, in. Sığınacak yer altı. * Tıb: Verem hastalığında akciğerde açılan oyuk
KEHF : Ottoman Turkish
mağara
KEHF SURESİ : Ottoman Turkish
Kur'an-ı Kerim'in
suresidir. Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur
KEHF-MİSAL : Ottoman Turkish
Mağaraya benzer şekilde, mağara gibi sesi aksettiren
KEHFMİSÂL : Ottoman Turkish
mağara gibi
KEHHAL : Ottoman Turkish
Gözlere sürme süren. * Göz doktoru
KEHİB : Ottoman Turkish
Patlıcan
KEHİL : Ottoman Turkish
(Kehile) Sürme çekilmiş göz. Sürmeli göz
KEHİLA : Ottoman Turkish
Gözleri yaradılıştan sürmeli olan kadın
KEHİRE : Ottoman Turkish
Kısa boylu kadın
KEHKAH : Ottoman Turkish
Zayıf erkek
KEHKEŞ : Ottoman Turkish
samanyolu
KEHKEŞAN : Ottoman Turkish
f. Samanyolu. Saman uğrusu. (Gökte sık yıldız ışıklarıyla hasıl olan yol biçimi uzayıp giden ışıklı manzara.)
KEHKEŞAN : Ottoman Turkish
samanyolu
KEHL : Ottoman Turkish
Göze sürme çekme. * Kıtlık yılı. (Bak: Kahl)
KEHL(E) : Ottoman Turkish
Otuz yaşını geçmiş, saçına aklık karışmış kimse. (Bak: Kühulet) * Bit
KEHLÂ' : Ottoman Turkish
Sürmeli kadın. * Sığırdili dedikleri ot
KEHM : Ottoman Turkish
Men'etmek, engel olmak. * Kaldırmak
KEHMEL : Ottoman Turkish
Ağır ve kaba
KEHMES : Ottoman Turkish
Boyu kısa olan
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani