Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
KER'A : Ottoman Turkish

Çocuk seven kadın

KERA : Ottoman Turkish

Uyku, nevm

KERABİS : Ottoman Turkish

(Kirbâs. C.) Kumaşlar. Bezler

KERAD(E) : Ottoman Turkish

f. Yırtık ve eski elbise

KERAHE : Ottoman Turkish

(Kerâhiye) Meşakkat, zahmet, şiddet

KERAHET : Ottoman Turkish

İğrenme, iğrençlik, mekruh oluş. İslâmiyetçe iyi sayılmayan şey. * İstenmiyerek, zorla. *Fık: Şer'an yapılmaması sevablı ve hayırlı olan bir şeyin terk edilmeyip yapılması. (Bak: Mekruh)

KERAHET VAKTİ : Ottoman Turkish

Güneşin doğuş, batış ve zeval vakti

KERAHETEN : Ottoman Turkish

Kerahet olarak, makbul olmayarak, istenmiyerek

KERAHİYYET : Ottoman Turkish

Mekruh oluş. Kerih ve çirkin olan işin hâli

KERAİH : Ottoman Turkish

(Kerihe. C.) Nefret edilecek ve iğrenç şeyler

KERAKER : Ottoman Turkish

f. Kuzgun. * Karga

KERAMAT : Ottoman Turkish

(Keramet. C.) Kerametler

KERAME : Ottoman Turkish

İzzet, şeref. Küp ağzına koydukları tabak

KERAMEND : Ottoman Turkish

f. Münasib, muvafık, lâyık, uygun, şayeste

KERAMET : Ottoman Turkish

Allah (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli. * Bağış, kerem. * İkram, ağırlama

KERAMET-İ ALEVİYE (R.A.) : Ottoman Turkish

Hz. Ali Efendimize âid keramet. (Bak: Kaside-i Ercuze)

KERAMET-İ İLMİYE : Ottoman Turkish

İktisab suretiyle olmayıp, vehbi yani Cenab-ı Hakk'ın atiyyesi olarak geniş bir ilme mazhariyyetten hâsıl olan ilmi keramet. *İlim tahsili ile çok büyük ilim sâhibi olan bir allâmeden çok daha yüksek vâsi' ve hârikulâde bir ilme mazhar bulunan, hem ilmî dehâsı ve fart-ı zekâsı tecrübelerle ve harika eserleri ile sâbit ve müsellem olarak bir ferd-i ferid-i zaman hâlinde zuhur ve iştihar eden ender evliyâullahtan vücuda gelen ve zuhur eden, nur-efşân, hikmetfeşan ilmi kerâmet, ilmî harika. (Z. Gündüzalp)(Velilerde zuhur eden kerametler de Peygamber'in (A.S.M.) Hak olduğuna bir delildir. Çünkü bu veliler ona tabi' olmakla böyle harika hâllere mazhar olurlar. Ş.)

KERAMET-İ KEVNİYE : Ottoman Turkish

"Kudret-i Rabbaniyenin ihsanı ile letâfet kesbedip havada uçmak, uzun yolu kısa zamanda gitmek, bir mü'minin bir sıkıntısı hâlinde Cenab-ı Hakk'a dua edip ind-i İlâhîde makbul bir zâttan yardım istemekle, o zatın, izn-i İlâhi ile o muztar kimsenin imdadına yetişmesi, kale gibi muhkem bir yerde üzerinden kilitli muhkem bir hücresinde hapis olan bir zatın, orada ibadet ve taatla meşgul olduğu bir zamanda görüldüğü halde, aynı zat aynı zamanda çarşıda halk arasında veya câmide görülmesi ve bir zâta şiddetli ve kesretli zehirlemelerle su-i kasdlar yapıldığı halde, ona zehir tesir etmemesi ve ona düşmanları tarafından kurşun isâbet ettirilememesi ve tayy-ı mekân ve bast-ı zaman gibi hârika hallere mazhar olması gibi hadiselere o zatın ""keramet-i kevniyesi"" denilmektedir. Bu gibi hârika haller Cenab-ı Hak indinde ve Resul-ü Ekrem (A.S.M.) yanında makbul ve mahbub olan ender velilerde zuhur eder. (Z. Gündüzalp)"

KERAN : Ottoman Turkish

f. Kenar, uç, âhir, son, nihayet

KERAN TÂ KERAN : Ottoman Turkish

Bir uçtan bir uca

KERAR : Ottoman Turkish

Arap kadınlarının takındıkları boncuk

KERARİS : Ottoman Turkish

(Kürrâse. C.) El yazması kitapların sekiz sahifeden ibâret olan formaları

KERAS : Ottoman Turkish

Hilyon ve marulca dedikleri ot

KERASTE : Ottoman Turkish

f. Kereste

KERB : Ottoman Turkish

(C.: Kurub-Küreb) Yeri sürüp aktarmak. * Dar etmek. * Yakın olmak. * Gam, tasa, keder, endişe