Multilingual Turkish Dictionary

Turkish Turkish Antoloji

Turkish Turkish Antoloji
CAHİT SITKI TARANCI : Turkish Turkish Antoloji

TANRIMLA BAŞBAŞAŞaşırdım, bilmem nasıl atsam adım;Gün kasvet, gece kasvet.Bulutlar ve sisler içinde kaldım,Gök mavisine hasret.Olmuyor seni düşünmemek Tanrım,Ummamak senden medet.Dibine vardı suyun ayaklarım;Suyun dibinde zulmet.Kalmadı ümidin soluk ve cılızIşığında bereket;Ve ölüm, kapımda kişner, sabırsızBir at oldu nihayet

CAHİT ZARİFOĞLU : Turkish Turkish Antoloji

EFENDİMIBoynuma bir ip atKölen diye yollarda gezdir beniIIGözlerini süzüyorsunBir balık gibi akıyorsun kaldırımlardaBir daha yüreğini kaparsan bana'Bu yaprağı paramparça yaparım'Çiçekleri sarı yapraklar ve bir ocak ayıAğız ağıza sin ve cim harfleriAteş kararıyor, bu içimin alevleriAcı çekiyorum elimden alınmışsın gibiBir mektup hakiyemiz olacakBaştan başa notalar bülbül ağızlarıDik kafalı bir baş görüyorlarBaşını eğmiş dalların yaprağındaZayıf bir çocuk yüzü, gülümsüyorDikkatle bak, korku dolu bakışlarıO boğulurken gülücüklerSaçılıyorÖlüm bir kuş kaldırıyor mezarlıktanAk kanatları, hayat yok oluyorÇıkıp geliyorsunKor gibisin, bir kar gibisinSoruyorsun: Zarifoğlu bana dargın mısınYoksa uyardılar mı seni sevdamızdan'Yaşamak' bir perde gibi kalkıyor aramızdanZamansız mekansız bir tünel başındayız şimdiO mavi gözleri görmüş olmalıyımBir ikindi vakti kaskatı ellerimin altındaUçuşlu saçlar buklelerÜstünde uyuyan ellerSevgim uzanıyorSoluk soluğa uyandırıyor menekşeleriGörüyorum kıpırdanışlarınıUykunda güç açan yanaklarınıHaydi uyanHaydi canlan "hazan yaprağı"

CAN YÜCEL : Turkish Turkish Antoloji

BULUŞMAK ÜZEREDiyelim yağmura tutuldun bir günBardaktan boşanırcasına yağıyor mübarekÖbür yanda güneş kendi keyfindeNe de olsa yaz yağmuruPırıl pırıl düşüyor damlalarEteklerin uça uça bir koşudur kopardınDar attın kendini karşı evin sundurmasınaİşte o evin kapısında bulacaksın beniDiyelim için çekti bir sabah vaktiErkenden denize gireyim dedinKulaç attıkça senPatiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadanEge Denizi bu efendi denizSeslenmiyorDerken bir de dibe dalayım diyorsunİçine doğdu belki deİşte çil çil koşuşan balıklarLapinalar gümüşler var yaEylim eylim salınan yosunlarOnların arasında bulacaksın beniDiyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortayaÇakmak çakmak sözleriMeydan ya Taksim ya Beyazıt MeydanıHerkes orda sen de ordasınHerif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarındanYürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelimÖzgürlüğe Mutluluğa doğruHer işin başında Sevgi diyorGözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşiliBi de başını çeviriyorsun ki Yanında ben varım

CELAL SILAY : Turkish Turkish Antoloji

SERENADYarın sabah erken uyanben yıldızıma söyledimışıklar serpecek üzerinegök kuşağıyla uyanacaksınben ağaçlarıma söyledimyarın sabah erken uyandağıt saçlarını silkindallar titreyecek şaşacaksınyarın sabah erken uyanben göklerime söyledimuzat ellerini bana doğruşafak sökecek, bakacaksınben yerlerime söyledimyarın sabah erken uyangözünün değdiği bir yerdeçiçekler açacak, göreceksin

CEMAL SÜREYA : Turkish Turkish Antoloji

BENT KAPAĞIIBiliyorum papağan renklidir mahşer,Aralık durur, harita, giysiler ve ten;İlk kitapta kırksekiz, altıncıda üç;Osmanlı burunlu muhabbet kuşları,Anılar, diyor arka koltukta, işte anılar...Şoför dayamış dirseğini arabanın kapısına.Anılar diyor arka koltukta bir adam,Bugün anılar nasıl da düş değeri kazanıyor!Ertelenemez artık ağustos duygusu;Son pişmanlık, inanın, fazla çiçek!IISen eteklerinden erdemler sarkanKırmızı başlıklı pis kız,Dağ-taş derdinde bahçe toprağı,Kulplu platin, paçalı tavuk,Geldin değiştirdin bütün anılarımı.Ne tuhaf, seninle,Bir bölüğünü kullanamasak bile,GerçekleştiremeyeceğimizHiçbir özgürlük yok.IIIDolmabahçe Sarayı'nın altındaZambak gibi hırsla açılıyor bir kuğu,Doğru söyleBeni mi seviyorsun Atatürk'ü mü?Sessiz bent kapağı Hayrat yazıHüsnühat.Kirli,Anıtkabir romen rakamlarıyla kaç?

ECE AYHAN : Turkish Turkish Antoloji

MEÇHUL ÖĞRENCİ ANITIBuraya bakın, burada, bu kara mermerin altında Bir teneffüs daha yaşasaydıTabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdürDevlet dersinde öldürülmüştürDevletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:-Maveraünnehir nereye dökülür?En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dirBu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı morBir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştımO günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyikYavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır:Ah ki oğlumun emeğini eline verdilerArkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarındaHer çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardırBütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek

EDİP CANSEVER : Turkish Turkish Antoloji

MASA DA MASAYMIŞ HA...Adam yaşama sevinci içindeMasaya anahtarlarını koyduBakır kâseye çiçekleri koyduSütünü yumurtasını koyduPencereden gelen ışığı koyduBisiklet sesini çıkrık sesiniEkmeğin havanın yumuşaklığını koyduAdam masayaAklında olup bitenleri koyduNe yapmak istiyordu hayattaİşte onu koyduKimi seviyordu kimi sevmiyorduAdam masaya onları da koyduÜç kere üç dokuz ederdiAdam koydu masaya dokuzuPencere yanındaydı gökyüzü yanındaUzandı masaya sonsuzu koyduBir bira içmek istiyordu kaç gündürMasaya biranın dökülüşünü koyduUykusunu koydu uyanıklığını koyduTokluğunu açlığını koyduMasa da masaymış ha...Bana mısın demedi bu kadar yükeBir iki sallandı durduAdam ha babam koyuyordu

ENİS BATUR : Turkish Turkish Antoloji

YOKUŞAttar'ın öldüğü yaşa geldimyorgun, öfkeli; içimde belirsizbir hızla süren mum: Fitil bittibitecek, yağ sürüyorum boşuna:Belki de yarın olmayacak, diyorum.Bu kehribar ağızlık, tütüne dadandığımyıllardan: Figen bulup seçmişti, gümüşün,minenin arasından; sayısız armağanaldım ondan yaşarken, ama bir tanesibeslerdi tümünü: Sevdim, sevildimbu çirkin dünyada.Attar'ın yaşına geldimse, bilinmedik birgiz yok elimde: Öyle çok zaman yitirdimyaşantı kalmamış gerimde: Saat durmuşilerlemiş farkıma hiç varmamışım: Dipsizbir hokkaya sığmış seyrek, yokuş şiirim

ENİS BEHİÇ KORYÜREK : Turkish Turkish Antoloji

HATIRAGeçsin günler, haftalar,Aylar, mevsimler, yıllar..Zaman, sanki bir rüzgârVe bir su gibi aksın...Sen gözlerimde bir renkKulaklarımda bir sesVe içimde bir nefesOlarak kalacaksın

ERCÜMEND BEHZAD : Turkish Turkish Antoloji

İNCİL VE TOPRAKSiz BEYAZLAR doğduğunuzdaBir İnciliniz vardı yalnızBizimse toprağımızŞimdi bizim İncilimiz varSizinse toprağınız

ERDEM BAYAZİT : Turkish Turkish Antoloji

SANA, BANA, VATANIMA, ÜLKEMİN İNSANLARINA DAİR"Telgrafın tellerini kurşunlamalı"Öyle değildi bu türkü bilirimBir de içime-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerekBazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelenHaberler bilirim mektuplar bilirim.Gamdan dağlar kurmalıyımKayaları kelimeler olanKırk ikindi saymalıyımKırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarımaSaçlarının akışını anar anmaz omuzlarından Baştan ayağa ıslanmalıyımGam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.İçimde kaynayan bir mahşer varBu mahşer bir de annelerin kalbinde kaynarÇünkü onlar yün örerken pencere önlerindeYa da çamaşır sererken bahçelerdeAlıverirler kara haberini ansızınOkul dönüşü bir trafik kazasındaCan veren oğullarının.Bir de gencecik âşıkların yüreklerini bilirimBir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmişBir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerineKaranlık sokaklarına dalarak şehirlerinBeton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayanYa da melâl denizi parkların ıssız yerlerindeÖrneğin hind okyanusu gibi derinİsyânın kapkara sularına dalan.Nice akşamlar bilirim kiKaranlığınıBir millet hastanesindeDokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorundaBaşını kalorifer borularına gömmüşBeyaz giysilerinden uykular dökülen tabiblerdenHaber sormaya korkanGenç kızların yüreğinden almıştır.Bir de baharlar bilirimApartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceğiAnadolu bozkırlarındaİstanbuldan çıkıp diyarbekire doğruTekerleriYamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içenCesur otobüs pencerelerinden Bilinçsiz bir baş kayması ile görülenEvrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarındaÇıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarınınBir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirkenDiğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.Yazlar bilirim memleketime özgüYiğit köy delikanlılarınınİncir çekirdeği meselelerde birbirlerini kurşunladıklarıBirinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadanÜstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkanDiğeri kan ter içinde yayla yollarındaMavzerinin demirini alnına dayamışYüreği susuzluktan bunalanİçinden mahpushane çeşmeleri akanAnsızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıpApansız silahına davrananNice delikanlıların figüranlık yaptığıYazlar bilirim memleketime özgü.Güzler bilirim ülkeme dairKarşılıksız kalmış bir sevda gibi gelirKalakalmış bir kıyıda melûl ve tenhaKalbim gibiKaybolmuş daracık ceplerinde elleriTitreyen kenar mahalle çocuklarıBir sıcak somun için yalın kat bir don içinDökülürler bulvarlara yapraklar gibi.Kadınlar bilirim ülkeme aitYürekleri akdeniz gibi geniş, soluğu afrika gibi sıcakGöğüsleri çukurova gibi münbitDağ gibi otururlar evlerindeLimanlar gemileri nasıl beklerseÖyle beklerler erkekleriniYaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.İsyan şiirleri bilirim sonraKelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğindenHarfler harb düzeni almıştır mısralardaKimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştırKimi bir soygun sofrasında ışıklı salonlardaHırsızın gırtlağına tıkanmıştır.Müslüman yürekler bilirim dahaKızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennetEller bilirim haşin hoyrat mertAlınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdırHer kırışığı sorulacak bir hesabıHer çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.Bütün bunların üstüneHepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyimVatanım milletim tüm insanlar kardeşlerimSonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeliAdın kurtuluştur ama söylememeliyimCan kuşum umudum canım sevgilim

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL : Turkish Turkish Antoloji

HÜSN Ü AŞKBaşım, ki fırtınalardan bu anda kurtuldu,Senin dizinde nihâyet biraz sükûn buldu...Dalınca alnımı kat kat genişleten siteme,"Neden bu vakte kadar bekledin, zavallı?" deme;Şikâyet etme, sakın boş geçen zamânından.Geçen zamanla ne eksildi hüsn ü ânından,Geçen zamanla ne kaybetti rûhumun güneşi?Muhabbetim de, cemâlin de lâyemûtun eşi..Gelince hüsn ile aşk, ansızın, nazar nazaraBir ân içinde döner karşılıklı aynalara.Zaman, mesâfe bu sonsuz hayâl önünde nedir?Ne hükmü var ki, bütün kaybımız beş on senedir!Dehâlar ölse de mısrâlar ihtiyarlamaz;Güzelliğin de senin böyle tâzedir kış, yaz;Nasıl duvarda değişmeksizin durursa resim,Nasıl güzelse Boğaz her saatte, her mevsim...Diler beşikte görünsün, diler mezâra yakın,Yanan gönüllere ilhâmı bir gelir aşkın.Büyür çınar gibi zahmetle şanlı sevdâlar;Bahâra geç kavuşur, sevgilim, büyük dağlar!

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA : Turkish Turkish Antoloji

86Dünya kadar büyük bir günüydü çocukluğumun,Mektebe ilk gittiğim o altın sabah.Omuzumda kalmıştı el sıcaklığıylaAnamın okşarken söylediği bir "Bismillâh".Muhayyeleme sığmayan beyaz bir binaVe kocaman bir bahçe ki oyundan büyük.Harfler kadar yabancı ve çirkin çocuklarRenk renk elbise, renk renk göğüslük.İlk ders bir bayramın sonu gibi soğuktuGördük karatahtada, "Hesap" denen karaltıyı.Ezberletti kendi numarasını hoca, herkese;Ben de öğrendim iki haneli seksen altı'yı.Ve paydos gelmedi bir türlü odamızaDuvardaki levhaları ezberledim, masal gibi.Deminki çirkin çocukların oldu yavaşça hepsi güzelVe o sevgiyle sevdim onları ki sızlatır daima kalbi.Oyunlar ve neş'elerle geçti o günVe tatlı rüyalar gibi bitti mektep.Bilgimi düşürmeden eve götürmek içinİçimden seksen altı, seksen altı diyordum hep.Eve gelince kestim defterimden bir güle benzeyen iki rakamıDolabıma yapıştırdım yan yana, bir zafer saadetiyleAblalarımın göreceği saati bayram gibi bekledimTatlıydı bu bekleyiş mavi bir arifeden bile.Fakat şaşırmıştım iki rakamın yeriniDolap kadar, ev kadar güldü halime ablalarım.Anlar gibi durdumsa da anlamadım yer değişse ne olurKi hâlâ para saydıkça o hayreti duyarım.Ki hâlâ yaşarım bir ayrılıkta o hayretiDalarım 86, 68 diye bazan.Yer değiştirince başka şey olmak ne tuhafNe tuhaf ölümü duymak seksen altıdan!

FEYZİ HALICI : Turkish Turkish Antoloji

ELLERİME KAR YAĞIYORYalınca bir dağ-başında,Ellerime kar yağıyor..Yazın yaz, kışın kış tanrım,Bu ne mayalanış, tanrım;En güzele, en korkunca,Teselliler sonu, bunca,Gök-yüzünde unuttuğumEllerime kar yağıyor..Bu yapraktan ince canlar,Bu kubbe kubbe ezanlar.Bu dualar, rahmet rahmet,Aşk, ışıtan can-evimi,Bu başlangıç, bu nihayet,Bu gördüğüm düş benim mi?Nice dillerin telâşı?Tekmil bir geceye karşı,Alev alev gözlerimden,Ellerime kar yağıyor..Adımlar işte, ard-arda,Gayrıca beklemek olmaz.Açın, perdeleri bütün,Mavi mavi aynalarda,Uyanmak üzre, doğan gün.Kulu kurbanı olduğum,Mutluca toprakta tohum.Çiçek, niyazlar içinde,Dal'ın türküsü bembeyaz,Serpil serpil duyuyorum,Bardaktan boşanırcasına,Kopmuş takvimlere inat,Duygu duygu kanat kanat,Ellerime kar yağıyor..Bu deniz boyu dalgalar,Bu müslüman dakikalar.Her nefes alış-verişteDuyduğum, bu gerçek işte,Muştular içinde sazım,Bu mu benim alın-yazım?Dostlar görmüyor musunuz?Çağrılar içinde, sonsuzHep zamanların dışında,Yalınca bir dağ-başındaEllerime kar yağıyor

GÜLTEKİN SAMANOĞLU : Turkish Turkish Antoloji

UZUN VURAN GÖLGEÇağrılı gülücükle gelecek değildi ya,İşte kasımpatılar, işte el titremesi;Ve kalbimde dolup boşalmalar, depremler.Uzaklarda sanılan yarım yüzyıl geldi ya:Artık kolay olmuyor, "akşam olsun" demesi...Duygu meleyen kuzum, kuzulamaya durmuş.Gülüşünü sularla bir tuttuğum yaramaz,"Bir"ken, "iki" olmanın yol ayrımında yorgun.Ne bu tedirginliğim, gölge uzun mu vurmuşYollarına ömrümün; ellerim durduramaz.Bu eller kaç günahın, kaç sevabın sahibi?Kalem tutan, el tutan, ara sıra gül tutan;Dikeni kanatsa da, ille gül, ille de gül.Bir de üstüme yağan sevgiler, yağmur gibi:Yaşamayı sevdiren, beni böyle avutan

HAKAN ALBAYRAK : Turkish Turkish Antoloji

BİR
65’LİĞİM BİLE YOKyaşasın konfederasyon!yaşasın kamçılar ve köleler!çünkü siyahları sevsem deabe lincoln'ın bir yalancı olduğunu biliyorumdengeler adına vuruldu kim vurulduysaçiftçilermarilyn monroebağdatdengeler adına bırakıldım kendimle başbaşaburada şehremini'deve bir hallaç pamuğuna dönüşmüş olarakkimim bennerden gelip nereye gidiyorumbunun ne önemi varmossad besliyor kafka'yızen'i amerika finanse ediyorçünkü hepimizi uyuşturuportadoğu'yu ateşe vermek istiyorlarikilemüçlem ve dörtlemleralternatif çöplüğüne döndü üçüncüü dünyanın beyinlerihiç akletmez misinizhayır etmeyiz!düşüncenin soysuz çarkına teslim ederiz ayetleriöyle büyüttük öyle büyüttük ki düşünceyieylemi de aldı içineeylemi aldı bizdenve ateşler içre bağdat'ın orta yerindeçırılçıplak kalakaldık iştedengeler adına silahsızdengeler adına şahsiyetsizmiskingevezeentelektüel-dengeler adına vuramadı kim vurmadıysadengeler adına şair yaptılar bizi

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA : Turkish Turkish Antoloji

GİT BAHARÇekil, bu gölgeli yolda gezinme,Bahar, bakışların yine pek sarhoş.Yanılıp gönlüme misafir inme:Kapısı kilitli, mihrabı bomboş.Mâbeddir orası, meyhane değil!Ziyalar, kokular, sesler, çiçekler...Ömrümün her günü başka bir düğün!Bülbüller koynunda aşkı çiçekler,Güller dökülürler göğsüne bütün:Gerçekten güzelsin, efsane değil.Altınlı başında papatya niçin?Sarı saçlarına pembe gül takın!Git bahar, gönlümde ibadet için Diz çöken kızları ürkütme sakın,Kalbime girme, o kâşane değil!Git bahar, git bahar... uzaklarda gül,Denize renginden bırak hediye;Ufuklarda gezin, semaya ssüzül,Kalbime sokulma: "Peymane!" diye,Gördüklerin kandil... Peymane değil!

HALİM YAĞCIOĞLU : Turkish Turkish Antoloji

KADINCIĞIMŞu sabun kokan mendilim var ya kadıncığımElcağızınla yıkadığın bembeyazŞu çoraplarım var ya yamadığın kadıncığımŞu gömleğim tiril tiril kolalıHepsi sana minnettar kadıncığımHer şeyiyle saadetim sana bağlıŞu odamız var ya küçücükSilip süpürdüğün zevkinle donattığınŞu saksılar var ya kadıncığımKaranfiller sardunyalar küpelerHepsi sana minnettar kadıncığımKırıntıyla beslediğin serçelerŞu soframız var ya bereketliTabaklarımız tuzluğumuz sürahimizŞu pişirdiğin yemek var ya kadıncığımMis kokan ekmeğimiz salatamızHepsi sana minnettar kadıncığımDerim ki bir rüya hayatımızŞu bakır cezve var ya kadıncığımOğuldukça oğuldukça parıldayanŞu fincanlar var ya kadıncığımÜstünde altın kuşlar uçuşanHepsi sana minnettar kadıncığımHepsinin huzuru aşkındanŞu inancımız var ya kadıncığımKalbimizi gece gündüz ısıtanŞu temiz kalman var ya kadıncığımKendini uzak tutman günahlardanHepsi sana minnettar kadıncığımHer şeyimiz şükrettiğin Allahtan

HALİT FAHRİ OZANSOY : Turkish Turkish Antoloji

MUM IŞIĞIGittikçe donuklaşan bir âlemin dışındaBir rüyaya dalarız solgun mum ışığında.Nineler bu ışıkta ördü dantellerini;Saçlarının bu ışık öptü ak tellerini;Bu ışıktan gözleri aydınlandı kızların;Bu ışık esrarını yarattı yıldızların;Karanlığın bu ışık dağıttı korkusunu;Yavrular bu ışıkta uyudu uykusunu;Başında tel duvağı, göğsünde yaseminler,Bu ışıkta soyundu nice taze gelinler;Çerçevesi sedefle kakmalı aynalaraBu ışıkla aksetti daha nice hâtıra,Nice anne çehresi, nice masum gülüşü,Bazan da ağlar gibi bir dudak bükülüşü!Demek ki ruhumuza uzak değil bu ışık,İçinde parça parça benliğimiz karışık,Bırakın parıldasın bari bir tek mısrada,Hiç olmazsa Nedimin çehresi gelir yâda:Gözlerimiz önünden geçer beyaz yaşmaklar,Düşünürüz tülleri ateşleyen dudaklar,Ve aynaya akseden alın kırışığındaÖlümü hatırlarız solgun mum ışığında

HAMİT MACİT SELEKLER : Turkish Turkish Antoloji

DÜNYA DEFTERİNDE KALAN ADIMIZSen tatlandırırsın suyu, ekmeği;Seninle birlikte yaşamak iyi,Seni gördüğümce dünya güzeldir;Iztırap sen varsın diye çekilir;Yüzünde iyilik, çevrende huzurMaddeleşir, dokunulur, duyulur.Zorluklara karşı yalnız değilimEn yakınım, öz tanışım, sevgilim.Hep aynı olsa da daima yeni,Dinlemek isterim kalb hikâyeni,Bazı aldırmadan, bazı sitemleNasıl kırdığımı kalbini, söyleAnlat birer birer uykularınıDağıtan karışık duygularını;Sevindiğin zaman artar sevincim,Ağlarsasn daha çok ferahlar içim.Kıskan beni, darıl, öfkelen banaVe sana aşkımı söylerken banaYüz çevir yahut da kaşlarını çat,Sonra bir dağınık gül gibi uzatBeyaz ellerinde affedişini.Göstermeden gözlerinin içiniSeni sevmiyorum, sevmedim ki deEbedilik sırrı vardır sevgideGerçi gönül azap çeker bunalırDünya defterinde adımız kalır

HASAN ŞİMŞEK : Turkish Turkish Antoloji

ÇAĞRIŞIMbu sabah iğdeler mi çiçektesaçların mı sürünüyor vakte kadınımgiden yazlar mı geri gelmekte?nedir bu koku çevremi saran?bu çağrışım bir isyanbir ihtilâl başlangıcı sanırımbir infarktüs ağrısıdır yürekte.ah/ben o çağlarda nasıl ateşliyimgüneş doluyumiçim-dışım haziran.uyanmışım seninle yatmalardankulağına bir şiir fısıldıyorum:"dönsek mi diyorum..."dönsek mi bu aşkın şafağından."giden yazlar mı geri gelmektesaçların mı sürünüyor vakte kadınımbu sabah iğdeler mi çiçekte?

HAYDAR ERGÜLEN : Turkish Turkish Antoloji

ANNEsahi senden mi doğdum anneyollar nehirler kuşluk vakitleri dururkenbir insandan mı doğar bir çocukanne senin yüreğin taş olsa dayanır mıkuş olsa çiçek olsa gündüz olsakırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynubu kez dağlar doğursun beni annesen de ılık yağmur oldurmadan yağ kanayan yerlerime

HİLMİ YAVUZ : Turkish Turkish Antoloji

ŞİMDİ NEDENSEşimdi nedense her şeydeansızın dağılan kelebek tadıbiliyorsun, en bakımlı bahçesessizliktirgülüşler oraya sürgün edildiacıların kardeş olduğunu kimse anlayamadısevdalarda olsun, ilkyaz ölümlerinde olsungeçit vermeyen akarsu olmazgülün kendini işlemek içinçırağı ya da ustası yokturçocuklar! bağışlayın benisözlerimi boz üveyiklerinhırçın tuzuna batırıp bakınhüzünden daha kötü bir yolaçıcı olabilir mi?şimdiye kadar olmadıama şimdi, nedense, her şeydeansızın dağılan kelebek tadı

HULKİ AKTUNÇ : Turkish Turkish Antoloji

HAYALKÂR HÜSEYİN TERZİHANESİKanat biçin masalını yitirmiş bir ankayakanat biç ey makastar hezarrenk kuşlar adınaKanat biç arka sokak ülkelerine dış kapılarakanat biç hiç çekinmeden sayıklayanlaraKanat biç yüzüksüz kızlara nişanlılarakanat biç düş kapanı ak çarşaflaraKanat biç kanat biç kanatlar biçinher şey suya saplanıyor kanat biçinKanat biçin içimizdeki büyük uzaklara

HÜSEYİN FERHAD : Turkish Turkish Antoloji

METAFİZİKSeni bir kilise avlusunda dilenmeliyim artık.haçlara gerilmiş avuçlarımda bir suskun çan.-Ben değil miyim şu yıkıntıların üzerine uzanansaçların darmadağınık.Seni bir tapınağın avlusunda dilenmeliyim artık.çıplak ayaklarına sürmeliyim o ilençli yüzümü..-Ben değil miyim kemirip duran madde'ye verilmiş tek sözümüaklım darmadağınık.Seni bir cami avlusunda dilenmeliyim artık.kirli bir mendil gibi sermeliyim yüreğimi önünde.-Ne var içimi kanatan bu ezan seslerindemihrabım darmadağınık