Multilingual Turkish Dictionary

Turkish Turkish Antoloji

Turkish Turkish Antoloji
ABDURRAHİM KARAKOÇ : Turkish Turkish Antoloji

HAYAL VE GERÇEKAy ışığı pencereden girende,Senden yana hayâl kurmak ne güzel.Ya bir otobüste ya bir tirende,Gurbet ilden sana varmak ne güzel.Aşkın mayasını senden alıp da,Şekillendim sevdâ denen kalıpta.Evinizin kapısını çalıp da,İlk çıkandan seni sormak ne güzel.Umudu yoksula bol verir Hudâ;Bin tohuma can varbir damla suda.Gerek uyanık ol, gerek uykudaBenden bakıp seni görmek ne güzel.Kurumadan daha yolculuk teri,"Gel" diye yanına çağırsan beni.Bırakıp bir yana gamı, kederi,Doya doya seni sarmak ne güzel.Aşk deyince anlattığı her şeydir;Öldürdükçe tadı gelen bir şeydir..Azrail'e can vermesi zor şeydir;Sen istersen sana vermek ne güzel

AHMET ARİF : Turkish Turkish Antoloji

SEVDAN BENİTerketmedi sevdan beni,Aç kaldım, susuz kaldım,Hayın, karanlıktı gece,Can garip, can suskun,Can paramparça...Ve ellerim, kelepçede,Tütünsüz, uykusuz kaldım,Terketmedi sevdan beni

AHMET ERHAN : Turkish Turkish Antoloji

OTOBİYOGRAFİSana artık Ahmet Erhan diyorlarYalnızlık, ölümün üvey kardeşiEve hep geç saatlerde gelen babaların ayakizlerinden yükselen buğuBir yaprağın dalına dokunamadığı yerde büyüyen boşlukAyışığında kaldırımları süpüren bir kadının ikide bir durup burnunu önlüğünün koluna silmesiGibi boğuk, gibi çıldırtıcı, gibi silikSana artık Ahmet Erhan diyorlarNereye gideceğini yitirmiş yol, uçurum, dağ, bayır, çölBir kuşun kanadından çıkan kavBir kibritin ömrünün bir tek sigarayla sınırlı olması- Alkol, kendileri seni seviyorlarHer el titremesinin bir fotoğrafını çekmeliYanık masa örtülerinin, kırık bardaklarınGünışığında her şeyin, her şeyin görünmesiGibi iğrenç, gibi gerçek, gibi anlamsızSana artık Ahmet Erhan diyorlarTökezlenmiş söz, suskun türkü, rendelenmiş umut kırıntısıŞiir...alkolik bir babadan artakalmış sarışın güz boğuntusuÇıkılmaz buradan artık diyor bir ses, hiç değilse kapıları iyice örtünSoğuk, yalnızlığa özenip girmesin içeriGibi sinsi, gibi alaycı, gibi bungunSana artık Ahmet Erhan diyorlarKötümserlik, kusmukların çiçek kalıplarına dökülmüş hâliHer şeyin göreceli olduğu bir dünyada iş mi bu şimdiDeğişimlerin bir türlü dönüşüme varamadığı yerlerdeAklımı teğelliyor bir çocuk durup dururkenGibi çılgınlığa, gibi serseriliğe, gibi ölümeSana artık Ahmet Erhan diyorlarParmak damgasının mülkiyete yettiği bir çağdaYüreğini kâğıtlara basmanın bedeliDamarlara dolan toprak kokusunun hep ölümü çağrıştırdığıYaşamın konuşulan en eski lehçesiGibi okunmayan, gibi tozlu, gibi gülünçSana artık Ahmet Erhan diyorlarDiklendikçe kendi rüzgârından başı dönen gururYürüdükçe yollardan pencerelere yükselen buhurÇok şey görmüş geçirmişsin biliyorlarGibi ölüm, gibi aşk, gibi şiir

AHMET HAMDİ TANPINAR : Turkish Turkish Antoloji

BİR GÜN İCADİYE’DEBir gün İcadiye'de veya Sultantepe'de,Bir beste kanatlanır, birden olduğun yerdeBir kâinat açılır geniş, sonsuz, büyülü,Bugünün rüzgârında yıkanan mazi gülüDağılır yaprak yaprak hayâlindeki suyaBir başka gözle bakarsın ömür denen uykuya...Belki en hülyalısı duyduğun masallarınO şafak saltanatı korularda dalların,Her ufku tek başına bekleyen eski çamlarBir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar,Ardıçla kestanenin her yıllık macerasıHarap mezarlıklarda ölülerin rüyâsıGelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşkaAnlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka!

AHMET HAŞİM : Turkish Turkish Antoloji

BİR GÜNÜN SONUNDA ARZUYorgun gözümün halkalarındaGüller gibi fecr oldu nümâyân.Güller gibi...sonsuz, iri güller,Güller ki kamıştan daha nâlân:Gün doğdu yazık arkalarında!Altın kulelerden yine kuşlar,Tekrarını ömrün eder ilân.Kuşlar mıdır onlar ki her akşam,Âlemlerimizden sefer eyler?...Akşam, yine akşam yine akşam,Bir sırma kemerdir suya baksam;Akşam, yine akşam, yine akşam,Göllerde bu dem bir kamış olsam!

AHMET KUTSİ TECER : Turkish Turkish Antoloji

BESBELLİBesbelli ölümüm sabahleyindir.İlk ışık korkuyla girerken camdan,Uzan, başucumda perdeyi indir,Mum olduğu gibi kalsın akşamdan.Sonra koş terlikle haber vermeye,"Kiracım bu sabah can verdi" diye,Üç beş kişi duysun ve BelediyeBeni kaldırmaya gelsin odamdan.Evden çıkar çıkmaz omuzda tabut,Sen de eller gibi adımı unut,Kapımı bir kaç gün için açık tut,Eşyam bakakalsın diye arkamdan

AHMET MUHİP DIRANAS : Turkish Turkish Antoloji

OLVİDOHoyrattır bu akşamüstüler daimaGün saltanatıyla gitti mi bir defaYalnızlığımızla doldurup her yeriBir renk çığlığı içinde bahçemizden,Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdanLavanta çiçeği kokulu kederleri;Hoyrattır bu akşamüstüler daima.Dalga dalga hücum edip pişmanlıklarUnutuşun o tunç kapısını zorlarVe ruh, atılan oklarla delik deşik;İşte, doğduğun eski evdesin birden,Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşikVe cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar..Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledirKâğıtlarda yarım bırakılmış şiir;İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşıHatırlar bir gün bir camı açtığını,Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazlaHalay çeken kızlar misali kolkola.Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,İhtiyar ağaçlı kuytu bahçelerdenAyışığı gibi sürüklenip giden;Geceye bırakıp yorgun erkekleriSalınan etekler fısıltıyla, nazla.Ebedi âşığın dönüşünü beklerYalan yeminlerin tanığı çiçeklerArtık olmayacak baharlar içinde.Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz kış;Her garipsi ayak izi kar içindeDönmeyen âşığın serptiği çiçekler.Ya sen! ey sen! esen dallar arasındanBir parıltı gibi görünüp kaybolanNe istersin benden akşam saatinde?Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;Hatıraların bu uyanma vaktindeSensin hep, sen, esen dallar arasından.Ey unutuş! kapat artık pencereni,Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;Çıkmaz artık sular altından o dünya.Bir duman yükselir gibidir kederdenMacerası çoktan bitmiş o şeylerden.Amansız gecenle yayıl dört yanımaEy unutuş; kurtar bu gamlardan beni

AHMET OKTAY : Turkish Turkish Antoloji

DÖNÜYOR MEVSİMSadece bir rüya arar insangecenin ve alkolün göğsünde. Maziürkütür çünkü ve bir uçurumdurher otel odası. Yatıyorbinlerce cesedimdiplerinde. Belki son dubleyebakarken düştüm, belki fasıldinlerken radyoda. Ey sesin muamması!İnliyordu yaylı tambur: Yatalakbir hasta ya dadövülmüş bir çocuk. Zamanve Hayal!tükettiler beni. Her hatırakorkunç: Ayak seslerimyankılanıyor koridorlarındaIşıklar Askeri Lisesi'nin,peşimde ablamın hayaleti: Bir yazgünü öldü benden uzakta. Mor elbisesiyleymiş. O şanlı üniformannasıl da almıştır gözlerihafifleyip uçarken damdan.Kışlalar,talimler, abaza kar günleri.Buzlarçözülürken de terkedildim.
Nâbekârkadın- diye haykırdım ve binlerceparçaya böldüm nikâh resmimi.Yaşamdökülüp gitti üstümden.Bir kadeh daha. Camları açın, camları açın!Yağmur: Ağıt ve Övgü, Tesellive Tövbe. Kim kime ne anlatabilir.Masana oturdum, çünkü yalnızlıkçürüttü ciğerlerimi. Artık insandayürek yok. Mansur'un boynundaakrep görüp öldürmek istemişler,"çekin elinizi" demiş, "oniki yıldırahbabımızdır". Ruhkaranlıktır, gerçek de Söz: MatrudRıza diye değil Albay Rızadiye geçtim üçüncü sınıfotellerin ve meyhanelerinkanlı tarihine.Dönüyor mevsim. Ah! eski bahçeler,geçerdikbir yaprak mahşerinden. Bir gülaldım dün kendime otele dönerken,bardağa koydum ve kokladım toprağı;aksın, aksın istedim içimdeki ufunet.Çünkü aklımda ve kalbimdeişledim bütün cinayetlerimi.Mevsim dönüyorartık yaşamak bir külfet

AKİF KURTULUŞ : Turkish Turkish Antoloji

YÜREK ALÇI TUTMAZesmerliğini unutulmuş dağlardan alan kızodalar da susabilir, duvarlar da ses vermez bakarsıngüneş çekilir camlardan, paylaşılmaz sessizlikler başlarsayılıdır bir günün, bir kapının sızdırdığı dostlarrüzgar kokusu da sinmez üzerine bütün bir güzsaçların da unutabilir bu kış ilk karın dokunuşunu(doktora bakılırsa bir omuzların açıkta kalacakmış,bir de küçük göllerin kıyısında dolunay ovulmayaalışmış yüzün, kara çocuğun gövdesine ırmaklartaşıyan parmakların, ellerin, kolların bir de.)belki aylarca doymayabilir alçı vücudunaunutma ama, bir yürek alçı tutmazbir o tutmaz, bunu sen kanıtladın biraz daesmerliğini kimsesiz köyevlerinden alan kızgüller ne kadar dayanabilir serum şişelerine

AKİF İNAN : Turkish Turkish Antoloji

MESCİD-İ AKSAMescid-i Aksa'yı gördüm düşümdeBir çocuk gibiydi ve ağlıyorduVarıp eşiğine alnımı koydumSanki bir yeraltı nehr çağlıyorduGözlerim yollarda bekler dururumNerde kardeşlerin diyordu bir ssesİlk kıblesi benim ulu Nebi'ninUnuttu mu bunu acaba herkesBurak dolanırdı yörelerimdeMiraca yol veren hız üssü idimKutsallığım belli şehir ismimdenHer yana nur saçan bir kürsü idimHani o günler ki binlerce mü'minTek yürek halinde bana koşardıHemşehrim nebi'ler hatırı içinCevaba erişen dualar vardı.Şimdi kimsecikler varmaz yanımaMü'minden yoksunum tek ve tenhayımRüzgarlar silemez gözyaşlarımıÇöllerde kayıp bir yetim vâhayımMescid-i Aksa'yı gördüm düşümdeGötür müslümana selâm diyorduDayanamıyorum bu ayrılığaKucaklasın beni İslâm diyordu

ALİ AKBAŞ : Turkish Turkish Antoloji

MAHZUN GÖNÜLLER NASİBİHep gezerim apar toparYıllar yılı göçebeyimYazarsam fırtına koparBen bir şiire gebeyimSevdâ gibi sancı gibiErmişin inancı gibiMahzûn gönüller nasîbiBen bir şiire gebeyimBahar koka buram buramDevden periyi kurtaramYüreğimde onmaz yaramBen bir şiire gebeyimKanuykularda seslenirOdam bir hoş nefeslenirBeni yiyerek beslenirBen bir şiire gebeyimZihnimde ayak izi varBitmez tükenmez gezi varBir gün gelecek sözü varBen bir şiire gebeyimGöğe demirkazık olurYolculara azık olurYazamazsam yazık olurBen bir şiire gebeyimBir yangının dumanıdırKılıcın keskin yanıdırAkbaş'ın küskün yanıdırBen bir şiire gebeyim

ALİ MÜMTAZ AROLAT : Turkish Turkish Antoloji

BİR GEMİ YELKEN AÇTIBir gemi yelken açtı hayal iklimlerine,Civarından çığlıkla yorgun martılar kaçtı;Rüzgâr sürüklenirken derinlerden derine,Hayal iklimlerine bir gemi yelken açtı.Beyaz yelkenlerinde ölgün bir kızıllığınTitrek son akisleri dalgalandı belirsiz;Toplanırken göklerde bulutlar yığın yığın,Hırçın bir fırtınayı düşünüyordu deniz.Ufuklarda solarken altın şafak gülleri,Yabancı âlemlerden saadetler, emeller,İhtiraslar bekleyen kimsesiz gönülleriGizlice sıkıyordu kızgın demirden eller.En katı yüreklinin bile bu sabah iki,Üç damla yaş kurudu solgun yanaklarında;Açılan yolcuların hepsi hissetmişti kiBugün de erişilmez o diyara, yarın da...Madem ki o iklime erişmeye imkâ yok,Neden böyle vakitsiz enginlere çıkışlar?Bulutlar toplanıyor, ufukta dalgalar çok,Kış geliyor, yelkenler emin bir yerde kışlar!Yolcular diyorlar ki:
Erişmek ümidi az;Biliriz, dalgaların her biri bir mezarlık.Belki de, içimizden hiçbiri ayak basmaz;Lâkin yolunda ölmek, bu da bir bahtiyarlık!Ufkun dört duvarına kanadını vurarakRüzgâr sürüklenirken derinlerden derine,Gümüş yelkenlerini yüksekten savurarakBir gemi yelken açtı hayal iklimlerine

ARİF AY : Turkish Turkish Antoloji

ELLERİNaslı yok ayrıntılarda kaldıkyosun tutmuş dilimanlamı yok artık sözcüklerinyoruldum firavunların tarihini okumaktanhaçlara çarpa çarpa geçiyorum sokaklardansaçlarım is ve katrantabutum üstüne kar yağıyoryalnızlığın dolunay vaktiyüzün nerde seçemiyorum günahtankuyularda çınlayan bakraçlar gibiiçimdeki gece deşimdi ellerin üşümüştür hasrettenhayra yorulmaz düşlerimdesinuçurum gibi uykularımseni düşündüğümdebir bir söndü lâmbalarkan damlıyor saatlerdengerçek değil birer yalandıkaslı yok ayrıntılarda kaldık

ARİF NİHAT ASYA : Turkish Turkish Antoloji

MASALLARLABenim de bir annem olsa anneminBeşiğini seve seve sallardım;Gülse güller açılırdı içimdeVe ağlasa inci inci ağlardım.Işılda ey mavi saray ışılda:Pırıl pırıl şehnişinler, kapılar...Senin kırk gün, kırk gecelik düğünün,Benim kırk gün, kırk gecelik yasım var.Sesler gelir sarnıçların dibinden:-Çıkayım mı, çıkayım mı? Çık da gör!Bir yakılmış, bir yıkılmış yerdeyiz...Daha neler yıkacaksın yık da gör!Çağlar yüksük dolusuymuş ve hayatİki iğne bir çuvaldız boyu yol...Söyle anne: Neye yarar, niçindirDemir çarık, demir asa, demir kol?Oğlun oldum ey anneler annesi...Türküce de masalca da bilirim,Şehnişinden sarkıtırsan saçınıSaçlarına tırmanarak gelirim

ASAF HALET ÇELEBİ : Turkish Turkish Antoloji

HEvurma kazmayıferhâaadhe'nin iki gözü iki çeşmeâaahhhdağın içinde ne var kigüm güm öterya senin içinde ne varferhâdejderha bakışlı he'niniki gözü iki çeşmeve ayaklar altında yam yassıkasrında şirin de böyle ağlıyorferhâaad

ATAOL BEHRAMOĞLU : Turkish Turkish Antoloji

BU AŞK BURADA BİTERBu aşk burada biter ve ben çekip giderimYüreğimde bir çocuk cebimde bir revolverBu aşk burada biter iyi günler sevgilimVe ben çekip giderim bir nehir akıp giderBir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehirSolarken albümlerde çocuklar ve askerlerYüzün bir kır çiçeği gibi usulca sönerUyku ve unutkanlık gittikçe derinleşirYan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenlerNe kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkıGeçerek bu dünyadan bütün ölü şairlerBu aşk burada biter ve ben çekip giderimYüreğimde bir çocuk cebimde bir revolverBu aşk burada biter iyi günler sevgilimVe ben çekip giderim bir nehir akıp gider

ATTİLA İLHAN : Turkish Turkish Antoloji

YAĞMUR KAÇAĞIelimden tut yoksa düşeceğimyoksa bir bir yıldızlar düşecekeğer şairsem beni tanırsanyağmurdan korktuğumu bilirsengözlerim aklına gelirseelimden tut yoksa düşeceğimyağmur beni götürecek yoksa benigeceleri bir çarpıntı duyarsantelâş telâş yağmurdan kaçıyorumsarayburnu'ndan geçiyorumakşamsa eylül'se ıslanmışsambeni görsen belki anlayamazsıniçlenir gizli gizli ağlarsıneğer ben yalnızsam yanılmışsamelimden tut yoksa düşeceğimyağmur beni götürecek yoksa beni

AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU : Turkish Turkish Antoloji

GÜZELLİĞİN ON PAR’ETMEZGüzelliğin on par’etmezBu bendeki aşk olmasaEğlenecek yer bulamanGönlümdeki köşk olmasaTabirin sığmaz kalemeDerdin dermandır yâremeİsmin yayılmaz âlemeÂşıklarda meşk olmasaKim okurdu kim yazardıBu düğümü kim çözerdiKoyun kurt ile gezerdiFikir başka başk’olmasaGüzel yüzün görülmezdiBu aşk bende dirilmezdiGüle kıymet verilmezdiÂşık ve maşuk olmasaSenden aldım bu feryadıBu imiş dünyanın tadıAnılmazdı Veysel adıO sana âşık olmasa

BAHATTİN KARAKOÇ : Turkish Turkish Antoloji

GERİ DÖNDÜAra dedinAma ne bir adres verdinNe de açık iz bıraktınZaman, mekân belirt dedimBenim soru yüklü sesimUlaşmadı, geri döndüSevdan ileGözlerimi kör eyledinYüreğime köz bıraktınSöndür dedimBenim dilek yüklü sesimUlaşmadı, geri döndüYürü dedinYüreğime kamçı vurdunİz bıraktın, toz bıraktınBana kılavuz ol dedimYâr sana yaralı ssesimUlaşmadı geri döndüYadın ileBir yanık harmana döndümSen su diye naz bıraktınDağa-taşa ün eyledimBir yol bulamayan sesimUlaşmadı, geri döndüDurma dedinAma tutmadın elimdenOrtaya bir söz bıraktınNe mânâya gelir dedimZamana takılan sesimUlaşmadı, geri döndüÜşür çiçer gönlüm üşürKimden kime mesaj taşırHavada kuş, yerde ceylanSen yarama tuz bıraktınBulmak için yol ne dedimYarı yola varan sesimUlaşmadı, geri döndü

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU : Turkish Turkish Antoloji

PARAMPARÇAAğaç bütünIşık bütünMeyve bütünBenim dünyam paramparça.Büyük bir ayna kırılmışKırılıp yere dökülmüşKâinat içine düşmüşDüşmüş ama paramparça.Yaprak yaprak yapıştırdımDiyar diyar dolaştırdımBir alevdir tutuşturdumYandım amma paramparça

BEHÇET NECATİGİL : Turkish Turkish Antoloji

KİTAPLARDA ÖLMEKAdı, soyadıAçılır parantezDoğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bittiKapanır parantez.O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadıBir parantez içinde doğum, ölüm yılları.Ya sayfa altında, ya da az ilerdeEserleri, ne zaman basıldığıKısa, uzun bir listeKitap adlarıCan çekişen kuşlar gibi elinizde.Parantezin içindeki çizgiNe varsa ordaÜmidi, korkusu, gözyaşı, sevinciNe varsa orda.O şimdi kitaplardaBir çizgilik yerde hapis,Hâla mı yaşıyor, korunamaz ki,Öldürebilirsiniz

BEKİR SITKI ERDOĞAN : Turkish Turkish Antoloji

KIŞLADA BAHARKara gözlüm efkârlanma gül gayriİbibikler öter ötmez ordayım.Mektubunda diyorsun ki "gel gayri"Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.Ah çekerim resmine her bakıştaBir mahzunluk var o boyun büküşteEmin ol ki her sigara yakıştaSanki duman tüter tütmez ordayım.Mor dağlara karargâhlar kurulurEteğinde bölük bölüm durulur.On dakika istirahat verilirTüfekleri çatar çatmaz ordayım.Dağlar taşlar bu hasretlik derdindeSabır sebat etmez gönül yurdundaAkşam olur tepelerin ardındaDaha güneş batar batmaz ordayım.Aramıza dağlar girmiş koskocaMeraklanma gönlüm dağlardan yüceBir gün değil, beş gün değil, her geceYatağıma yatar yatmaz ordayım.Bahar geldi koyun kuzu koklaştıİki âşık dört senedir bekleştiKara gözlüm düğün dernek yaklaştıVatan borcu biter bitmez ordayım

BEŞİR AYVAZOĞLU : Turkish Turkish Antoloji

GÜLNÂMEI.Âlemde ne var ki aşktan özgeBeyhude nefes tüketme şairBitmez diyerek sarıldığın ömrBir sade fasıldır aşka dairII.İftar yemeğim biraz tevekkülBir şeyler ölür çocuk doyuncaBir sancıyı bekleyiştedir aşkSessizlik içinde gün boyuncaIII.N'olur artık çocuklar ağlamasınUyusunlar verin gülüşleriniSize binlerce masal devşireyimGetirin bir gecelik düşleriniIV.Yine sessiz çakırkeyif bir günSatılır neşve çarşısında hüzünVe coşar bir gülümsemenle sularYeşerir Kerbelâ'sı ömrümüzünV.Ve bir akşam çalıp güzelliğiniDokusan bin güneşle gökyüzüneUyanıp baksalar ki gökyüzüsünSenil lâkin yine hiç görmeselerVI.Unutulmuş bir ihtişamla gelirYine birgün kemençe tellerineBir avuç türküdür güzelliğinizSöylenir ülkemin güzellerineVII.Gün olur devrisaltanat da biterGeceden kalmış ağlamaklığımızYine birgün bir akşamüstü gelirDolaşır gün hüzün karanlığınaBürünür dağ beyaz başörtüsünüArtık açmaz o lale sencileyinVe uçuşmaz küçük beyaz kuşlarGömülür bir güzün karanlığınaVIII.Annem nice yıllar yıkamış karla beniGöğsünde büyütmüş karakışlarla beniBulmuş sanırım bir güneş altında susuzBir gün çok uzaklarda kaçışlarla beni

CAFER TURAÇ : Turkish Turkish Antoloji

MASADA AĞIR KALKANLARLütfedin bu bezgin sardunyaları kullanayım. Aşk ölsünÖlsün çiğden gömleklerin giyildiği saatler, mahcup duruşlarDevralalım lütfedin bu acaip gülüşlerimiziMasanın altında yine epik kediler kalsınLütfen fırçalasın dişlerini seyyar çalgıcılar da.İşte o zaman kurutulmuş anılar ölsün, zor gülüşler, aktarlar.Aşk ölsün ve ölsün bütün şahitlerÇıkılsın gözkapaklaarının çağırdığı tenhalıklardanMor avlulardan geçilsin yine lütfen sargılansın kanayan yerlerimizAyla karşılaştırsın yüzünü fatma kızımız ve daimolsun mutluluğuHatıralar aynalara tutulmaz bilirsino halde söndürülmüş sigaralar olsun masada gözbebeklerimiz.Biraz konuşalım istersen, tırnaklarını yiyen çocuk dalgınlığıylaYağmur yağıyor nasılsa ve nasılsa ölüyor akşamları aşkNergis ve kumla uğraşmıyoruz çok zamandır, hadi konuşalımÇorap söküp tütün kıran kadınların mahzun sesini kullanayımLütfedin çözülmüş bağlarımızı tutayım örülmüş kederlerimiziSonra seninle suya değelim kalkındıralım yüzümüzüBu filmi bitirelim, özür dilerim

CAHİT KÜLEBİ : Turkish Turkish Antoloji

İSTANBULKamyonlar kavun taşır ve benBoyuna onu düşünürdüm,Kamyonlar kavun taşır ve benBoyuna onu düşünürdüm,Niksar'da evimizdeykenKüçük bir serçe kadar hürdüm.Sonra âlem değişiverdiAyrı su, ayrı hava, ayrı toprak.Sonra âlem değişiverdiAyrı su, ayrı hava, ayrı toprak.Mevsimler ne çabuk geçiverdiUnutmak, unutmak, unutmak.Anladım bu şehir başkadırHerkes beni aldattı gitti,Anladım bu şehir başkadırHerkes beni aldattı gitti.Yine kamyonlar kavun taşır,Fakat içimde şarkı bitti