Multilingual Turkish Dictionary

Turkish Turkish Antoloji

Turkish Turkish Antoloji
HÜSREV HATEMİ : Turkish Turkish Antoloji

ZAMANIN SESLERİIVHışırtılı plâkların çalındığı,Çamurlu bir çarşının ortasında, SenBütün insanlarsız kalmayı bilir misin?Bir kişisizken.Bir sıfır...Bir sıfır çöreklenmiş yüreğine,Ve burgu burgu bir sual:Başı neydi, sonu ne.Olsun, biz sevsek de ne olur ki?Düşünmeden sonu nedir.Haykırsam o zaman hakkım değil mi?Heeeeyyy ölüme mani ne? Gelebilir,Haykırsam ve kapkara gözlerindenÇocuksulaşıp yansısa sevincim..Masmavi bir gülüşle dolar içim.Bu kapkara ve sınırsız uzaydaDeğilmi ki bütün ikiler bir,Sen ve ben olarak ikimiz ancak,Bir göz kırpma zamanı beraberiz.Olsun, madem yan yana serpilmişizDüşünmesek de olur sonu nedir.Haykırsam o zaman hakkım değil mi?Bir: Ölüme mani ne, gelebilirİki: Kişi düşünmeden de sevebilir

KEMAL SAYAR : Turkish Turkish Antoloji

ASYA İÇİN HENÜZ VAKİT VARsen bu şarkıları söylemezsin ayşegülçocukların ömrü çiçeklerinki kadardır derdin yaGanj'ın kenarına oturmuş ağlarken kathyasen dilini kanatan şarkıları söylemezsinhayat bilgisi kırık çocuklarınyani hangi ırmağın hangi denize döküldüğünübir türlü sökemeyenve yağmurlu günlerdebisikletleri aşklara toslayan çocuklarınşarkısını sen söylemezsin.kim söyler peki o yabanıl kuşların çağrısını?kim dillendirir nehre verilen ölüyü?uzağa salınan kandili?asya için henüz vakit varasya derin uykusunda, onu uyandırmayalım kathyabir prens nasıl olsa onu öpecekve filler kaldıracaktır o ağır uykuyu dağaırmak yolunu şaşırıp bizim sokağaçıkacaktır nasıl olsao halde gel biz de çıkalımiçine yağmurlar yağan bu şarkıdanhenüz okyanusa varmadaninelim bu trenden kathya.bavulunu toplar ve gider Ganj.bir gülü saçlarına iliştirirve sorarım ona:- ey ırmak her sabahyanıbaşında bir cesetle uyanmak nasıl ha?

KEMAL ÖZER : Turkish Turkish Antoloji

AĞITAnnem mi bir kadınGeciken bir kadın gece yatısınaÖlüm kendini göstereli babamın saçlarındanGünübirlik bir kadınÜsküdar'la İstanbul arasındaBabamdı sakalıydı babamınBir akşam göle batırdıÇıkmamak üzere bir dahaHepsi de ekmek kokardıSayısı unutulan parmaklarınınAkşam bir attır bütün ülkelerdeSerin esmer bir attırTerkisine çocukların bindiği

KEMALETTİN KAMİ KAMU : Turkish Turkish Antoloji

KİMSESİZLİKYıllardır ki bir kılıcım, kapalı kında;Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi.Muztaribim, bu duvarın dış tarafında,Şefkatine inandığım biri var gibi.Sanıyorum saçlarımı okşuyor bir el,Kıpırdamak istemiyor göz kapaklarım,Yan odadan bir ince ses diyor gibi: GelVe hakikat bırakıyor, hülyamı yarım.Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,Kulaklarım komşuların ayak sesinde,Varsın gene bir yudum su veren olmasın,Baş ucumda biri bana su yok desin de

LALE MÜLDÜR : Turkish Turkish Antoloji

KADİFE ŞAİRLERölüyor kadife şairler...pazarların tozunda ve kulelerin sisinde gömülügün geceye akıyor... gece güne...ölüm yaşama akıyor yaşam bilince...bilinç de akar/daha karar vermedilergitse odalarından/gitse odalarından birileri...Yalnızlık ve melankoli...heryerdeydiler...dönecek yerleri yok şimdi

MEHMET AKİF ERSOY : Turkish Turkish Antoloji

RESMİM İÇİNToprakta gezen gölgeme toprak çekilince,Günler şu heyûlâyı da er, geç, silecektir.Rahmetle anılmak, ebediyyet budur amma,Sessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecektir?

MEHMET RAGIP KARCI : Turkish Turkish Antoloji

ÇOCUKLARI ARAMAKGöğe en yakın bir ıslaklıkla inerken toprakHani o anda bir ağız kavgasıdır başlarÇocuğun bir kar büyüsü gibi gidişini görürken anaBeşikte dağılan bir dumandırDokuz ayın dinmez sancılarıVe ölüm işte o andaGerinip gerinip deYığınca taş sessizliğini üstüneEğilip eğilip deBir kadın saçının düştüğü yerde aramalı çocukları

MEHMET TANER : Turkish Turkish Antoloji

DÜŞ KIRGINI
Kardeşler, ben şehrinizi pek beğendimAynalarınızı, içlerindeki umudu, yolları pek beğendimAma üstelemeyin daha fazla ne olurKardeşler, bırakın beni gideyimDoğru, artık yok özlediğim bir kıyıYok, gözümü kamaştıran bir iklim.Yollarda dünya bin perişan, bilirim.Ama üstelemeyin daha fazla ne olur.Kardeşler, bırakın beni gideyim.Artık ne bir sırdaş ses duyuyorum kalmam içinNe tuşlara damlıyor gece ve CibrîlÜfürmez oldu bir tüy bile arasına iki sessizliğin.Yangınlara yetişen ben değilim artıkYangınlardan kurtulan ben değilimÜstelemeyin daha fazla ne olurKardeşler, bırakın beni gideyim.Yel durmadan getiriyor ölümsüz deniziKara paçalarına yelDurmadan getiriyor ölümsüz deniziBundan hafif bir heyecan alıyor sabahFırdönüyor gövde, hafif bir özgürlüğün içindeVe gövdenin maviliklerine kadarYel durmadan getiriyor ölümsüz deniziKaplıyor ovayı bir yandan, o çıkışsız, hoş kokuNergis kulak kesilmiş gelincikte toz çığlığı..Gidiyor, bir kervan bulutuyla, vadiden getirdiğimO gül, güzel ot, alınlar süsü..Kardeşler, ben deKardeşler, bırakın gideyim..Gözümü bir yumsam giderimBir yumsamİnançtan gölgeye, tozdan ay ışığına.Bin yüzlü bir levha salınır gönlümdeBir türlü salınır, incinir, dinlenir öyle.Kardeşler, bir düğmeye basmaktan kolayTez, bir tetiği düşürmektenYüzümün hilâlinde kağnıyla kemençe.(Ah, ben çelengimi kurdum kötü araziyeHeykellerimde çirkinlik aşısı, bacaklarımda gölgelerAh, yoktu bir çiçek bile bahçelerinde erincinYoktu bir damla kan, erincin bahçelerinde..)İşte kalsam da artık tanınmam aranızda şimdiUykunun içinde uykuMeltemin koynunda tayfun gibiÖz kalbinin içine sürgün bir şeyim..Yaşamına sürgün,yaşamının sürgünü..Daha saygılı olabilmem için aranızdaVerin de parçalarını dünyanın, verin de bitmez karanlığıBırakın da beni, gideyim

MEHMET ÇINARLI : Turkish Turkish Antoloji

ONLARSustuk sabırla, her şeyi söylettiler bize.Sevdikçe, nefret etmeyi öğrettiler bize.Bir silkinişte ülkeye peygamber oldular,Çektik, bütün günahları yüklettiler bize.Bin bir düzenle saygıyı, imanı öldürüp,İnkârı, kini, şüpheyi devrettiler bize.Kaynarken ortalıkta cehennem kazanları,Cennet, barış masalları dinlettiler bize.Bizsiz ayakta durmaya yetmezdi güçleri,Her gün bizimle güçlenerek, yettiler bize

MELİH CEVDET ANDAY : Turkish Turkish Antoloji

RAHATI KAÇAN AĞAÇTanıdığım bir ağaç varEtlik bağlarına yakınSaadetin adını bile duymamışAllahın işine bakınGeceyi gündüzü biliyorDört mevsimi, rüzgârı, karıAy ışığına bayılıyorAma kötülemiyor karanlığıOna bir kitap vereceğimRahatını kaçırmak içinBir öğrenegörsün aşkıAğacı o vakit seyredin

MURAT KAPKINER : Turkish Turkish Antoloji

MENSUHTUR BÜTÜN ŞİİRİMhükmü mensuhtilaveti bâkîkıyamete kadar bütün şiiriminhurufî değilim artıkkafam aydınlıkhurafelerden kurtuldumHarut ve Marut'a sihir öğretmiyorcin tutmuyorremil atmıyorfal bakmıyorumkafam aydınlıkperi masalları anlatmıyorumergen kızlaradelikanlılarşövalye değil artık rivayetlerimdemedyumyogi yahut şaman değilimkafam aydınlıkplâkaları sökmeye çalışmıyorumad ve adres çıkarmayadöviz endekslerini izliyorumher sabahasansöre de alıştımyırtık da olsa koltuğumona kendimi yakıştırabiliyorumbelediyekaldırmaya kaldıracak cenazemimedfen bulamıyor lakin/hangi dindendi/hükmüm mensuhtilavetim bâkîkıyamete kadarsöylenecekyalnız söylenecek bütün şiirim

MUSTAFA AYDOĞAN : Turkish Turkish Antoloji

KURDELAkızım ince ve hafif sesinigezdiriyoriçeriye boşalan ayışığındababa diyor öp beniöp beni sesimde bir ağrı varipin üstünde cambaz bembeyazçoğaltıyor annemin yüzündeki geceyiçocukların gülüşlerine öykünen yazbaba, neden her şey sağlam ve böylesine yenikızım saatin en ucundasaçlarında mavi bir akışbaba diyor, bir melek miyim benavuçlarımda uyuyor tombul dolunayeteğimde sarı yıldızlarbaba, bir kelebek miyim benışık mıyım, neden ağrıyan bir kalbim varsaksılar çiçeği boğacak biliyorumkara kediler emiyor parmakuçlarımdansütçü neden çalıyor kapımızı evde ben yoksambaba, neden herşey tuhaf ve böylesine sağlamkızım, elinde gümüş bir çaydudaklarında bakırsı tebessümbaba diyorr, saçlarıma düşen karannemi neden üşütüyorçocuklar ölse ne yapar sokaklardökülse elimdeki gümüş çaybiliyorum yağmur işte böyle yağartrenler geçiyor düş tünellerindensenin göğünde parçalanan nar gibi trenlerkoşuyorum çıkmak üzreyim işte çocukluğumdanbaba, neden her şey dışımızda ve hızlı bu kadarkızım açmış toprağın bütün kapılarınıkayıp kurdelasını arıyor prensesinbaba diyor, çek üzerimdençek ve arala geceyibu kadar karanlığa dayanamam benorman bütün ağaçlarını öpüyor tek tekprensesin kurdelası bulunmuş besbelliaçmış gördüm kalbimdeki son çiçekbaba, neden her şey güzel ve böylesine görkemlikızım bütün ruhunuyumuşak tenine bağılşıyor ayıngeceyi yıkanmış güneşe seriyor çocuklaruçup dağılıyor ruhuma üflenen nefesbaba diyor ölsem acı çekmemayışığına gömer beni meleklerbaba, neden her şey içli ve böylesine sevecen

MUSTAFA SEYİT SUTÜVEN : Turkish Turkish Antoloji

KOŞMALARXIVÇelik ağlarla örmeliBütün ufkun gerisini.Ne bu yer ayrılık görsünNe ayrılık, burasını.Nice evin kışlar, yazlarHaset, kibir dolu gözlerOvalar, dağlar, denizlerDoldurmasın arasını.Keder bana olsa elmassN'ideyim, götürmez kafesEy kara bahtım, sesi kesAlma canın sırasını.Acep hasta bir umutlaÇekmeye takat mi olaAlnımı ağartsa bileYüzde hasret karasını?Düşmesin bir damla yağmurErişmesin güneşten nûrBahçemde, hey Tanrım, n'olurBesleme gam sürüsünü

NAZIM HİKMET RAN : Turkish Turkish Antoloji

BUGÜN PAZARBugün pazar.Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.Ve ben ömrümde ilk defaGök yüzünün bu kadar benden uzakBu kadar maviBu kadar geniş olduğuna şaşarakKımıldanmadan durdum.Sonra saygı ile toprağa oturdum.Dayadım sırtımı beyaz duvaraBu anda ne düşmek dalgalaraBu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.Toprak, güneş ve ben...Bahtiyarım

NECAT ÇAVUŞ : Turkish Turkish Antoloji

ANIT ÖPÜŞLERMimar Sinan Kostantiniyye'yi en güzel yerindenTutup öpmüş öpmüş İstanbul yapmıştırBelki bir Şehzâdebaşı'da belki Süleymaniye'deBir öpüş rüzgâra karşı çınarBir öpüş çağlara karşı simyaBir öpüş müziğin gül açımıBir öpüş denizin içindeki sesYa Üsküdar'daki ŞemsipaşaTanrım O ne öpücüktür, belki deİstanbul hiç böyle öpülmemiştir

NECİP FAZIL KISAKÜREK : Turkish Turkish Antoloji

OTEL ODALARIBir merhamettir yanan, daracık odaların,İsli lambalarında, isli lambalarında.Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış,Küflü aynalarında, küflü aynalarında.Atılan elbiseler, boğazlanmış bir adam,Kırık masalarında, kırık masalarında.Bir sırrı sürüklüyor, terlikler tıpır tıpır,İzbe sofalarında, izbe sofalarında.Atıyor sızıların, çıplak duvarda nabzı,Çivi yaralarında, çivi yaralarında.Kulak verin ki, zaman, tahtayı kemiriyor,Tavan aralarında, tavan aralarında.Ağlayın, aşinasız, sessiz, can verenlere,Otel odalarında, otel odalarında!

NEVZAT YALÇIN : Turkish Turkish Antoloji

ANAHTARNe sen gelirsin bir yerlerden, ne çınlayan sesinUzun çok uzun sürdü bu oyun, küçüğüm, bilesin.Kaybettiğim o son anahtar sendeyse ey çocukÇık artık gel resimlerden, sıtmanla, benzin uçuk.Bir akşam üstü ardında kaybolup gittiğin o çit,Sıra dağlar gibi şimdi, ne bir yol, ne bir geçit.Aradım her köşede her geçen yıl, didik didikSaklambaç oynayacaktık, sırra kadem bas demedik.Yedi dağın, gökkuşağının ardında bu kaçıncı yıl,Bu kaçıncı kapı yumrukladığım, açıl susam açıl!Senden söz etti her görüşümde anam, seni sordu;Babam Yâkub'un son sözleri: 'Ne bitmez oyunmuş bu!''Nerde Yusuf'um, oğlum' diyen âdemoğlunaKanlı gömlek mi gerek inanmak için yokluğuna?Ben hâlâ Körebeyim, sen o saklanan çocuk... çok kezKollarım telâşta, gözlerim bağlı, ellerim görmez.Gel ki çözülsün bu zorlu denklem, gel elimden tut,Vakit geç olmadan, hala âh şu yaklaşan bulutO son sağnakla bahçemizi târümâr etmeden;Gel gör ki neler olmuş, buralardan gitti giden.Uçurtmamız gitti gelmez, kamış atlar sabırsız, eyAk-pak sütüyle bizi emziren incir ağacı, hey!Kuytularda paçamızdan yine bir yol o sıkıntıBoşalsa... gözlerimizde rahatlamanın ıslaklığı.Sen ey çocuk, yiten altın anahtarla, ner dersin haAralayıp geceyi bir ucundan, mümkün mü bir dahaKeyfince esnemek ve gerinmek doğan güne karşı,Varabilmek yol almadan, kucaklamak güneşi?Uzar mı dersin gölgeler, o zaman da uzar mı kiYeni bir mânâ kazansa doğumla ölüm, kaderdeki...'Mükemmel yaratık' insanoğluna revâ-yı Hak,Böyle akşamla eriyip giden gölgeler olmakmı Tanrım, yoksa doğmak mıdır katında ölüm;En büyük gerçeği perdeleyen o son düğüm;O kördüğüm, sessizce çıktığımız o son kapı?Ne yaz gelende gül, ne güz zamanı kasımpatı,Ne tövbe istiğfar, ne akşam namazında niyaz...Yürünmüş mesafeler, küçüğüm, yürünmemiş olmaz.Sen, her hâtıramda hoşca kal o anahtarla ey çocuk,Ben, eriyen gölgemle kalayım, sürdükçe yolculuk

NİHAT HAYRİ AZAMAT : Turkish Turkish Antoloji

SON ŞİİRhayatı şiirden çıkardım-bu ölüm tarihimdir ebcedle-ve cebimi ellerimde unutup alkışlara sığındımkupkuru toprağa düştü çılgın sözlerimyerin göğün havanın suyunve yok olmanın yorgun külleri üstündebitiveren başlangıçsız ve solgun bir çiçekdiye bir söyleve başlamak üzereykensesim savruluyor rüzgârayana yakılave yorumsuz bir ormandayürüyorumartıkşiiri kaldırmıyorkırık dökükincilerimincecik tengeçiyorum kanlıcayakıyılarıma vuruyor yalnızlığı bütün denizlerinbiz bu şiirlerikimler için yazmıştık

NURETTİN ÖZDEMİR : Turkish Turkish Antoloji

FARKINDA MISIN?Gecenin tadı yok farkında mısınSaçların bambaşka karanlıklardaVe sanki unutmuş gözbebeklerinHuzuru en eski hatıralardaSırrını kaybettik mesafelerinBilmem uzakta mı yakında mısınGecenin tadı yok farkında mısınGecenin tadı yok farkında mısınBakışların garip, mahzun, ümitsizSöylediğin bütün şarkılar yarımArtık bu bahçede mesut değiliz.İşte son dâveti hâtıralarınGeriye dönecek çağında mısınGecenin tadı yok farkında mısın?

OKTAY RİFAT HOROZCU : Turkish Turkish Antoloji

ULUDAĞ’DA SOKAK SATICILARIGirin satıcılar evimin bülbülleriGirin girin aydınlık bahçemden içeriÜzüm satın armut satın nar satın bizeDağlar görünürken kapıda ardınızdanİndirin tüy gibi küfeyi sırtınızdanBir elmada bir mevsim dolsun evimizeYa sen ey karınca taciri gazeteciAğzının içinde bir sap ebegümeciKaşlarında macera gözlerinde oyunŞeytan gibi kaçan yollu bisikletinleYırtık çizmelerin kadife kasketinleGetir o eski sevincini çocukluğunAkşamla bacada mavileşince dumanBiten türkü gibi uzaklaşın kapımdanKayın ağır ağır gündüzden geceyeEy İstanbul ağzıyle mal satan simitçiÇocukları eşeğine bindiren sütçüHalil İbrahim bereketi kesenize

ORHAN SEYFİ ORHON : Turkish Turkish Antoloji

VEDAHani o, bırakıp giderken seni;Bu öksüz tavrını takmayacaktın?Alnına koyarken veda buseni,Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?Hani ey gözlerim, bu son vedada,Yolunu kaybeden yolcunun dağda,Birini çağırmak için imdada,Yaktığı ateşi yakmayacaktın?Gelse de en acı sözler dilime,Uçacak sanırdım birkaç kelime...Bir alev halinde düştün elime,Hani ey gözyaşım, akmayacaktın?

ORHAN VELİ KANIK : Turkish Turkish Antoloji

OARISTYSEy hâtırası içimde yemin kadar büyük,Ey bahçesinin hoş günlere açık kapısı,Hâlâ rüyalarıma giren ilk gözağrısı,Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük.Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk,Kanımın akışını yenileştiren damar,Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlarİçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk.Ey tahta perdenin üzerinden aşan hatmiVe havaları seslerimizle dolu bahar,Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular,Kâğıttan teknesinde sevinç taşıyan gemi.Duyup karşı minarede okunan yatsıyıYatağıma sıcaklığını getiren rüya,Denizlerinde onunla yaşadığım dünyaVe ey ufku beyaz cennetlere giden kıyı.Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacıVe o, ilk yolculukla başlayan hasret, zindan:Atları çıngıraklı arabanın ardından,Beyaz keten mendilimde sallanan ilk acı

OSMAN ATTİLA : Turkish Turkish Antoloji

ŞADIRVANAnam, babam hâlâ uykusundadır,Nasıl özenç duymam müezzinlere?Yıldızlar şafağın korkusundadır,Selviden ilk ışık düşüyor yere.Tanrı âşinadır ses âhengine,Gölgesi değil mi şu süzülen nur?Güvercinsiz kalsa şadırvan, yineRuhuma bir sükûn bağışlar durur.Yolculuğa kuşluk vakti çıkılır,Bu ak şadırvanda yıkanır yüzler,Sular yükseldikçe düşer yığılır.Burada geceye döner gündüzler.Melekler kadar sâf, temiz ve sessizTek tek geliyorlar abdest almağa.Ağaçlar uykuda, dallar nefessiz;Onlar da hevesli uyuklamağa.Ak sakallı, yeşil sarıklı dedem,Ellerimi yıllar var ki bıraktı;Ne testim var artık, ne kuşlara yem,Bu gece şadırvan içime aktı

OSMAN SARI : Turkish Turkish Antoloji

HABER VERSEM TOPRAĞAI.Bütün varım toplasam sonra varsam toprağaHepsin üstüne atsam ve savursam toprağaEr geç basar bağrına sevgili gibi beniNe denli meydan okur gibi dursam toprağaElbet bilir uğruna niçin öldüğümüzüVe bir bir söyler bana bir gün sorsam toprağaAnlatsam üzerinde ne olup bittiğiniÇıkar toprak olmaktan hhaber versem toprağaKimse karşı koyamaz alır götürür bir birÇeker bizi ne denli göğüs gersem toprağaUğraşıp biriktirip döksem alın terimiBir özgürlük evreni varıp kursam toprağaII.Bütün varım toplasam sonra varsam toprağaSenin çağınla olsam senle girsem toprağaSenin doğduğunu ve geldiğini seninAtılır yerden yere haber versem toprağaBulsam ve saptasam bir bir ayak izlerinÖpsem öpsem ve sonra alnım vursam toprağaKutlu ayaklarındır değdi diye sevgiliYalnız senin adına bir kapansam toprağaİncinmesin diye sen taşlara dikenlereDiz çöküp de önünde ve yakarsam toprağa

RIFKI MELUL MERİÇ : Turkish Turkish Antoloji

AKŞAMAşkını içinden duyan gönülle,İmana benzeyen bir tevekkülleSeni bekliyorum kollarım açık.Aşıyor bir ılık bahar rüzgârı,Bir yarım daire çizen dağları..Bir hulya içinde şimdi Yakacık.Eteklerine mor gölgeler inenKına rengindeki dağın üstündenSisler dağılıyor, güneş batıyor..Akşam garibliği çöktü her yana..Gurubun bu öksüz siması bana.O donuk benzini hatırlatıyor.Günün uzaklaşan son ışıkları,Ardından sürüyor hasta rüzgârıKalbinin kalbimi çektiği gibi.Kim bilir ne kadar tatlı hâtıraTaşıyor "koru"da bu sıra sıraKollarını açan her ağaç dibi.Kol kola gezinen çiftlerle doluBu saatte şimdi "Ayazma yolu.."Bu yoldan tek geçen yalnız ben varım.Şimdi bir hüzün var tahassüsümde:Şekl alıyor birer birer gözümdeAnnesi olduğun hâtıralarım.Ağır adımlarla uzaklaşırkenBir damla süzüldü kirpiklerimden,Bir damla çiy gibi toprağa düştü.Belirdi gözümde çok uzak bir gün:Benim ağladığım, senin güldüğünO gün ki, bir damla yaş süzülmüştü.Gözümden bir gönül ürperişiyle