Turkish Turkish
GELDEK : Turkish Turkish
dokunan halı için hazırlanmış iplik çileleri
GELE : Turkish Turkish
tavla oyununda elinde kırık taşı bulunan oyuncunun attığı uygun olmayan zar
GELECEK : Turkish Turkish
zaman bakımından, ileride olması, gerçekleşmesi beklenen
GELECEK : Turkish Turkish
daha gelmemiş, yaşanacak zaman, °istikbal, °ati
GELECEK ZAMAN : Turkish Turkish
eylemin belirttiği zaman kavramının, içinde bulunduğu zamandan sonraya ait olması. türkçede bu zaman başlıca "-e,
ecek
esi,-se" ekleriyle kurulur
GELECEK ZAMAN GÖRÜNÜMÜ : Turkish Turkish
gelecek zaman ortacıyla yardımcı eylemin birlikte kullanılmasından ortaya çıkan ve niyet kavramı veren görünüm
GELECEK ZAMAN KİPİ : Turkish Turkish
eylemin belirttiği zaman kavramının, içinde bulunulan zamandan sonraya ait olduğunu sınırlı bir biçimde gösteren kip. türkçede bu kip
ecek ekiyle kurulur
GELECEK ZAMAN ORTACI : Turkish Turkish
ad ya da sıfat gibi kullanılan ve gelecek zaman kavramı veren ortaç. türkçede bu ortaç
ecek
esi ekleriyle kurulur
GELECEKBİLİM : Turkish Turkish
toplumsal, ekonomik ve teknik evrimin yönünü, gidişini öngörme ereği güden araştırmaların tümü, °fütüroloji
GELECEKBİLİMCİ : Turkish Turkish
gelecek bilim uzmanı, °fütürolog
GELECEKÇİ : Turkish Turkish
gelecekçilik yanlısı, °fütürist
GELECEKÇİLİK : Turkish Turkish
1909 yılında ıtalyan ozanı marinetti'nin yayınladığı bildiriyle ortaya çıkan, yeni yaşamı övmek, geleneksel yazın kurallarını yıkmak amacını güden ve dadacılık, gerçeküstücülük gibi akımlara öncülük etmiş olan yazın çığırı, °fütürizm
GELECEKÇİLİK : Turkish Turkish
esimde, bütün sanat geleneklerini yadsıyarak, çağdaş dünyayla ilgili görüntüleri, devimli olay ve nesneleri tek resim yüzeyinde göstermek isteyen akım, °fütürizm
GELECEKİ VARSA, GÖRECEĞİ DE VAR : Turkish Turkish
kötülük yapmaya kalkışacak olan, bunun karşılığını elbette görür
GELEĞEN : Turkish Turkish
ana ırmağa karışan (akarsu)
GELEMBE : Turkish Turkish
koyun yatağı, ağıl
GELEME : Turkish Turkish
ıki yıl sürülmeyen boş tarla
GELEN : Turkish Turkish
gelmek eylemini yapan (kimse ya da nesne)
GELEN : Turkish Turkish
ir ışık kaynağından çıkıp bir aynanın yüzüne ya da saydam bir cismin yüzeyine düşen (ışın)
GELEN AĞAM GİDEN PATAM : Turkish Turkish
yönetim kimde olursa olsun benim için fark etmez
GELEN GEÇEN : Turkish Turkish
gelip geçenler, gelenler, uğrayanlar
GELEN GİDEN : Turkish Turkish
gelenler, uğrayanlar, ziyaret edenler, gelip geçenler
GELEN GİDENİ ARATIR : Turkish Turkish
eğenmediğimiz, işten ayrılmasını dilediğimiz bir kişi yerine gelen daha başarısız ve geçimsiz olabilir
GELENEK : Turkish Turkish
ir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar, °anane
GELENEK : Turkish Turkish
yinelenerek benimsenen olgu
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani