English To Turkish
BE WORTH : English Turkish Redhouse
in kıymeti/değeri (belirli bir miktar) olmak; (belirli bir miktar) değerinde olmak: This candlestick's worth approximately ten million liras. Bu şamdanın değeri aşağı yukarı on milyon lira. This house is worth six hundred million liras. Bu evin değeri altı yüz milyon lira.
(birinin) mal varlığı (belirli bir miktar) olmak: He's worth around ten billion liras. Onun mal varlığı on milyar kadar.
e değmek: Is it worth this much trouble? Bu kadar zahmete değer mi? Yes, it's worth the effort. Evet, zahmete değer. It's worth seeing. Görülmeye değer
BE WORTH ITS WEIGHT IN GOLD : English Turkish Redhouse
çok değerli olmak; çok işe yaramak
BE WORTH ONE'S KEEP : English Turkish Redhouse
konuşma dilialdığı maaşın karşılığını vermek
BE WORTH ONE'S SALT : English Turkish Redhouse
konuşma dilialdığı maaşın karşılığını vermek; işinin ehli olmak
BE WORTH ONE'S WEIGHT IN GOLD : English Turkish Redhouse
çok değerli olmak; çok işe yaramak
BE WORTH ONE'S WHILE : English Turkish Redhouse
irinin harcadığı zamana değmek
BE WORTH SOMEONE'S WHILE : English Turkish Redhouse
irinin vaktini ayırmasına değmek: It's worth your while to learn Italian. İtalyanca öğrenmeye değer
BE WORTHY OF : English Turkish Redhouse
-e değmek,
e layık olmak
BE WRACKED BY : English Turkish Redhouse
(ağrılar, hastalık v.b.) yüzünden çok çekmek: His body had been wracked by malaria. Vücudu sıtmadan çok çekmişti
BE WRACKED WITH : English Turkish Redhouse
(ağrılar, hastalık v.b.) yüzünden çok çekmek: His body had been wracked by malaria. Vücudu sıtmadan çok çekmişti
BE WRAPPED UP IN : English Turkish Redhouse
kendini (bir işe) kaptırmış olmak.
(düşüncelere) dalmış olmak.
(birine) sırılsıklam âşık olmak
BE WRITTEN ALL OVER : English Turkish Redhouse
yüzünden akmak: His innocence was written all over his face. Suçsuzluğu yüzünden akıyordu
BEACH : English Turkish Redhouse
eachbiç isim kumsal, plaq; kıyı, sahil
BEACH BUGGY : English Turkish Redhouse
plaj arabası
BEACHCOMBER : English Turkish Redhouse
each.comb.erisim
hayatını kıyılardan topladığı enkaz ile kazanan kimse.
okyanustan kıyıya vuran büyük dalga
BEACHHEAD : English Turkish Redhouse
each.headisim, askeri düşman kıyıları üzerinde ele geçirilen çıkarma yeri
BEACON : English Turkish Redhouse
ea.conbi'kın isim işaret ışığı; fener; çakar
BEAD : English Turkish Redhouse
eadbid isim
boncuk.
(silahta) arpacık
BEADS : English Turkish Redhouse
eadsbids isim
ipe dizilmiş boncuk.
boncuklar
BEADY : English Turkish Redhouse
eadybidy sıfat boncuk gibi
beady eyes boncuk gibi gözler
BEAK : English Turkish Redhouse
eakbik isim gaga
BEAKER : English Turkish Redhouse
eak.erbi'kır isim geniş ağızlı büyük bardak
BEAM : English Turkish Redhouse
eambim fiil
yaymak, saçmak (ışık).
(yüzü sevinçle) parlamak
BEAMING : English Turkish Redhouse
eam.ingsıfat parlak, sevinçle parlayan (yüz)
BEAN : English Turkish Redhouse
eanbin isim
fasulye.
tane, tohum
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani