Multilingual Turkish Dictionary

English To Turkish

English To Turkish
MAINTAIN : English Turkish Redhouse

main.tainmeyn.teyn' fiil
sürdürmek, devam ettirmek.
korumak: maintain one's reputation şöhretini korumak, adını bozmamak.
beslemek, bakmak, geçindirmek: maintain a family aile geçindirmek.
makine bakımını sağlamak.
iddia etmek: maintain that it is so böyledir diye iddia etmek

MAINTENANCE : English Turkish Redhouse

main.te.nancemeyn'tınıns isim
makine bakım.
koruma.
sürdürme.
geçim.
nafaka.
iddia

MAIZE : English Turkish Redhouse

maizemeyz isim, İngiliz İngilizcesi mısır

MAJESTIC : English Turkish Redhouse

ma.jes.ticmıces'tîk sıfat görkemli, şahane, muhteşem, heybetli

MAJESTICALLY : English Turkish Redhouse

ma.jes.tic.allyzarf görkemli bir şekilde

MAJESTY : English Turkish Redhouse

maj.es.tymäc'îsti isim
görkem, haşmet, heybet.
büyük harf ile kral veya eşine verilen unvan: Your/His/Her Majesty Maqesteleri, Maqeste, Haşmetmeap

MAJOR : English Turkish Redhouse

ma.jormey'cır isim
askeri binbaşı.
müzik maqör.
(üniversitede) asıl branş

MAJOR GENERAL : English Turkish Redhouse

askeritümgeneral

MAJOR KEY : English Turkish Redhouse

majör perdesi

MAJOR OFFENSE : English Turkish Redhouse

üyük suç

MAJOR PREMISE : English Turkish Redhouse

mantıkbüyük önerme

MAJOR PREMISS : English Turkish Redhouse

mantıkbüyük terim

MAJOR TERM : English Turkish Redhouse

mantıkbüyük terim

MAJORCA : English Turkish Redhouse

Ma.jor.camıcôr'kı isim Mayorka

MAJORCAN : English Turkish Redhouse

isimMayorkalı. sıfat
Mayorka, Mayorka'ya özgü.
Mayorkalı

MAJORITY : English Turkish Redhouse

ma.jor.i.tymıcôr'ıti isim
çoğunluk.
oy çoğunluğu.
erginlik, rüşt

MAJUSCULE : English Turkish Redhouse

ma.jus.culemıc^s'kyul, mäc'ıskyul isim büyük harf, maqüskül. sıfat
büyük (harf), maqüskül.
büyük harfle yazılmış

MAKE : English Turkish Redhouse

makemeyk fiil (made)
yapmak, etmek.
yaratmak.
olarak atamak, yapmak: The board made him president of the company. Yönetim kurulu onu şirketin başına getirdi.
anlamak, anlam çıkarmak: I can't make anything of this poem. Bu şiirden hiçbir anlam çıkaramıyorum.
göstermek.
girişmek.
kazanmak, elde etmek: make money para kazanmak.
etmek, tutmak: Two plus three makes five. İki artı üç, beş eder.
hesap etmek.
hazırlamak, düzenlemek, yapmak: Who made this plan? Bu planı kim yaptı?
zorlamak, mecbur etmek, yaptırmak: They made me do it. Onu bana yaptırdılar.
sağlamak.
olmak.
başarıya ulaştırmak: This will either make you or break you. Bu seni ya başarıya ulaştıracak, ya da batıracak.
(yol) almak, katetmek.
varmak, ulaşmak: The bus driver hopes he can make Adana by nine o'clock tonight. Otobüs şoförü Adana'ya bu gece saat dokuzda varabileceğini umuyor.
yetişmek: I wasn't able to make the eight-thirty boat. Sekiz otuz vapuruna yetişemedim.
erişmek.
elektrik (devreyi) kapatmak, tamamlamak.
inşa etmek

MAKE A BAD IMPRESSION ON SOMEONE : English Turkish Redhouse

akınız leave a good impression with someone leave a bad impression with someone

MAKE A BARGAIN : English Turkish Redhouse

anlaşmaya varmak, mutabık kalmak

MAKE A BED : English Turkish Redhouse

yatak yapmak

MAKE A BEELINE FOR : English Turkish Redhouse

-e hemen gitmek

MAKE A BEELINE TO : English Turkish Redhouse

-e hemen gitmek

MAKE A BIG SPLASH : English Turkish Redhouse

üyük bir sükse yapmak; dikkatleri üzerine çekmek

MAKE A BOLT FOR : English Turkish Redhouse

fırlayıp (bir yere) doğru koşmak