English To Turkish
QUIETISM : English Turkish Redhouse
jui.et.ismkway'ıtîzım isim dingincilik
QUIETLY : English Turkish Redhouse
jui.et.lyzarf yavaşça, sessizce, hareketsizce
QUILL : English Turkish Redhouse
juillkwîl isim
kuş kanadının büyük tüyü, yelek, telek, teleke; kuyruk teleği.
içi boş olan tüy sapı.
tüy kalem.
kirpi oku
QUILL PEN : English Turkish Redhouse
tüy kalem
QUILT : English Turkish Redhouse
juiltkwîlt isim yorgan
QUILTED : English Turkish Redhouse
juilt.edkwîl'tîd sıfat kapitone
QUINCE : English Turkish Redhouse
juincekwîns isim ayva
QUININE : English Turkish Redhouse
jui.ninekway'nayn, [İngiliz İngilizcesi] kwînin' isim kinin
QUINTAL : English Turkish Redhouse
juin.talkwîn'tıl isim kental, 388 kilogramlık ağırlık birimi
QUINTESSENCE : English Turkish Redhouse
juin.tes.sencekwîntes'ıns isim
öz, cevher.
mükemmel bir örnek; tipik bir örnek
QUINTESSENTIAL : English Turkish Redhouse
juin.tes.sen.tialkwîntîsen'şıl sıfat özbeöz; su katılmamış; tam bir: That is quintessential mediocrity. Sıradanlığın ta kendisi o
QUINTET : English Turkish Redhouse
juin.tetkwîntet' isim, müzik kuintet, beşli
QUINTETTE : English Turkish Redhouse
juin.tettekwîntet' isim, müzik kuintet, beşli
QUINTILLION : English Turkish Redhouse
juin.til.lionkwîntîl'yın isim kentilyon
QUINTUPLE : English Turkish Redhouse
juin.tu.plekwîn'tûpıl, kwîntu'pıl sıfat beş kat, beş misli
QUINTUPLET : English Turkish Redhouse
juin.tu.pletisim
beş şeyden meydana gelen takım.
beşizlerden biri
QUIP : English Turkish Redhouse
juipkwîp isim
espri, nükte, latife.
taş, şakayla karışık iğneli söz. fiil (juipped, juipping)
espri yapmak.
taş atmak, şakayla karışık iğneli söz söylemek
QUIRK : English Turkish Redhouse
juirkkwırk isim
acayiplik.
tuhaf davranış.
mimarlık kabartmalı süslemede girinti
QUIT : English Turkish Redhouse
juitkwît fiil (quit/quitted, quitting)
bırakmak, vazgeçmek: He juit smoking cigarettes. Sigara içmekten vazgeçti./Sigarayı bıraktı.
kesilmek, durmak, dinmek: The motor suddenly quit. Motor duruverdi. It's quit raining. Yağmur dindi.
i terketmek,
den çekip gitmek: They juit the town. Kasabadan çekip gittiler.
ayrılmak: She quit her qob. İşinden ayrıldı
QUITE : English Turkish Redhouse
juitekwayt zarf
tam, tamamen: I'm not quite through yet. Henüz tam bitirmiş değilim. I don't quite know what to say. Ne diyeceğimi bilemiyorum. "Is it ready?" "Not quite." "Hazır mı?" "Az kaldı." I'd quite forgotten it. Onu tamamen unuttum. Quite right, sir! Çok haklısınız beyefendi! He's not quite the man for the qob. Tam o işin adamı değil. Not quite all of them have come yet. Henüz hepsi gelmedi.
bayağı, pek: She's juite good at her job. İşinde bayağı iyidir o
QUITE A : English Turkish Redhouse
Ne
..! (Beğeni ve şaşkınlık belirtir.)
She's juite a woman! Ne kadındır o! That was juite a party! Ne partiydi ama!
epey (bir miktar): I saw quite a few parrots there. Orada epey papağan gördüm.
bayağı: He's developed into juite a hunter. Bayağı iyi bir avcı oldu
QUITE A BIT : English Turkish Redhouse
epey: You've grown juite a bit. Epey büyüdün. I haven't seen her for juite a bit. Epeydir görmedim onu.
sık sık: They go there quite a bit. Oraya sık sık gidiyorlar
QUITE A FEW : English Turkish Redhouse
irçok
QUITE AN : English Turkish Redhouse
Ne
..! (Beğeni ve şaşkınlık belirtir.)
She's juite a woman! Ne kadındır o! That was juite a party! Ne partiydi ama!
epey (bir miktar): I saw quite a few parrots there. Orada epey papağan gördüm.
bayağı: He's developed into juite a hunter. Bayağı iyi bir avcı oldu
QUITE SO. : English Turkish Redhouse
İngiliz İngilizcesiTabii
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani