Multilingual Turkish Dictionary

English To Turkish

English To Turkish
SERVE : English Turkish Redhouse

servesırv fiil
hizmet etmek.
as
.. vazifesini görmek.
üye olmak: serve on a committee komite üyesi olmak.
servis yapmak: When should I serve the salad? Salata servisini ne zaman yapayım?
işe yaramak.
(hapis cezası) çekmek.
spor servis atmak

SERVE A SUMMONS : English Turkish Redhouse

celpnameyi eline vermek

SERVE A SUMMONS ON : English Turkish Redhouse

(birinin eline) celpname vermek

SERVE NOTICE : English Turkish Redhouse

hizmetinden çıkacağını bildirmek

SERVE ONE'S SENTENCE : English Turkish Redhouse

cezasını (hapiste) doldurmak

SERVE THE PURPOSE : English Turkish Redhouse

işi görmek, ihtiyacı karşılamak

SERVIA : English Turkish Redhouse

Ser.vi.asır'viyı isim bakınız Serbia

SERVIAN : English Turkish Redhouse

isim, sıfatbakınız Serbian

SERVICE : English Turkish Redhouse

ser.vicesır'vîs isim
hizmet, görev.
iş.
ayin, ibadet.
askerlik.
yarar, yardım.
memuriyet.
spor servis

SERVICE STATION : English Turkish Redhouse

enzin istasyonu

SERVICEABLE : English Turkish Redhouse

ser.vice.a.blesır'vîsıbıl sıfat
işe yarar, elverişli.
dayanıklı

SERVICEMAN : English Turkish Redhouse

ser.vice.mansır'vîsmän isim (servicemen)
asker.
tamirci

SERVIETTE : English Turkish Redhouse

ser.vi.ettesırviyet', sırvyet' isim, İngiliz İngilizcesi peçete

SERVILE : English Turkish Redhouse

ser.vilesır'vayl, sır'vîl sıfat
köle gibi; kul köle olan.
köleye yakışır.
aşağılık

SERVING : English Turkish Redhouse

serv.ingsır'vîng isim, ahçılık porsiyon. sıfat bakınız serving fork serving spoon

SERVING FORK : English Turkish Redhouse

servis çatalı

SERVING SPOON : English Turkish Redhouse

servis kaşığı

SERVITUDE : English Turkish Redhouse

ser.vi.tudesır'vıtud isim kölelik

SESAME : English Turkish Redhouse

ses.a.meses'ımi isim susam

SESSION : English Turkish Redhouse

ses.sionseş'ın isim oturum, celse

SET : English Turkish Redhouse

setset fiil (set, setting)
koymak, komak.
tayin etmek, tespit etmek, saptamak.
(birine) (bir ödev) vermek.
(saati) ayarlamak.
(sofrayı) kurmak.
(kırık bir kemiğin uçlarını) yerine koyup sarmak; (kırık bir kemiğin uçları) (birbirine) kaynamak: The bone has set. Kemik kaynadı.
e yol açmak: His remark set her to thinking. Onun lafı düşünmesine yol açtı.
(reçel, pelte, muhallebi v.b.'ni) jöle kıvamına getirmek, koyulaştırmak; (reçel, pelte, muhallebi v.b.) qöle kıvamına gelmek, koyulaşmak.
(gökcismi) batmak.
(ıslak saçı) bir şekle sokmak, sarmak; (saça) fön çekmek; (saç) şekle girmek.
(bir hikâye v.b.'ni) (belirli bir mekân ve zaman içinde) geçirmek

SET A CLOCK BACK : English Turkish Redhouse

saati geriye almak

SET A CLOCK FORWARD : English Turkish Redhouse

saati ileriye almak

SET A GOOD EXAMPLE : English Turkish Redhouse

iyi örnek olmak

SET A HIGH VALUE ON : English Turkish Redhouse

-e çok kıymet vermek