Multilingual Turkish Dictionary

English

English
HOISTER : English Turkish

n. kaldıran, kaldırıcı, yükselten, kaldıran veya yükselten kimse veya şey

HOISTING CAGE : English Turkish

n. maden asansörü

HOISTING CRANE : English Turkish

n. vinç

HOISTING ENGINE : English Turkish

n. vinç, asansör motoru

HOISTING OF THE FLAG : English Turkish

ayrağın göndere çekilmesi, ülke bayrağının göndere yükseltilmesi

HOISTING THE FLAG : English Turkish

ayrağı göndere çekme, ülke bayrağını göndere yükseltilme

HOITY TOITY : English Turkish

adj. kibirlilik, kendini beğenmişlik, hoppalık

HOITY-TOITIES : English Turkish

n. kendini beğenmiş, kibirli, burnu büyük

HOKE : English Turkish

v. aşırı duygusal bir şekilde hareket etmek, bir şeye açık bir şekilde sahte ve daha önceden planlanmış özellik görüntüsü vermek, bir şeye yapmacık bir görüntü vermek

HOKEY : English Turkish

adj. aşırı duygusal, duygularıyla hareket eden; sahte, yapay, yapmacık, uydurulmuş

HOKEY POKEY : English Turkish

n. hokus pokus, el çabukluğu, hile, üçkâğıt, sokakta satılan dondurma

HOKEYPOKEY : English Turkish

n. hokus pokus, kandırmaca, alavere dalavere, düzenbazlık; sokakta satılan dondurma

HOKKAIDO : English Turkish

n. Hokkaido, Japonya'nın ikinci büyük adası

HOKKAIDO ELECTRIC POWER CO., INC. : English Turkish

n. Hokkaido Electric Power Ltd. Şti., 1951'de kurulan Hokkaido bölgesine elektrik sağlayan Japon şirketi

HOKUM : English Turkish

n. seyirci çekici oyunlar, saçmalık, boş lâf

HOKUSAI : English Turkish

n. Hokusai, Katsushika Hokusai (
1849), 1814'te Manga'yı yaratan Japon sanatçı ve kitap resimleyicisi

HOKY POKY : English Turkish

n. hokus pokus, el çabukluğu, hile, üçkâğıt, sokakta satılan dondurma

HOL HAMOED : English Turkish

Musevi bayramlarının ara günleri, Passover (İsrailoğullarının Mısırlılardan kurtuluşlarını kutladıkları bahar bayramı) ve Succot Bayramı'nın ilk ve son tam günleri arasında kalan günler

HOLA : English Turkish

interj. selam, merhaba (İspanyolca)

HOLBROOKE : English Turkish

n. Holbrooke, soyadı

HOLD : English Turkish

n. tutma, tutunma, gemi ambarı, tutunacak yer, etki, nüfuz, durdurma, ambar, bagaj bölümü (uçak)

HOLD : English Turkish

v. tutmak, kavramak, tıkamak, kaldırmak, el koymak, alıkoymak, gözaltına almak, devam etmek, almak, barındırmak, muhafaza etmek, karara bağlamak, çekmek, dayanmak, sadık kalmak, geçerli olmak, durmak

HOLD : English Turkish

interj. dur

HOLD A BLACK BELT IN KARATE : English Turkish

karatede siyah kuşak almak, kara kuşak almak, karatede usta olmak, en üst düzey karate becerilerini edinmek

HOLD A BRIEF FOR SMB : English Turkish

v. mahkemede savunmak, savunma avukatlığını yapmak