Multilingual Turkish Dictionary

Turkish

Turkish
ŞEAFE : Ottoman Turkish

(C.: Şüuf-Şiâf-Şeafât) Dağ başı. * Her nesnenin âlâsı ve üstü

ŞEAİR : Ottoman Turkish

"(Şiâr. C.) Âdetler, İslâm işaretleri. İslâmlara ait kaideler. Allah'ı anmak, hamdetmek, ezan okumak, İslâmî kıyafet gibi. Bunlara Şeair-i İslâmiye denir. Bütün müslümanlarla alâkalı mes'eleler ve alâmetler, umumun hissedar olduğu işlerdir.(Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmi, İslâmiyyet alâmetleri olan ve şeaire de taalluk eden sünnetlerdir. Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nev'inden cemiyete âit bir ubudiyettir. Birisinin yapmasiyle o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemâat mes'ul olur. L.)(Nasıl ""Hukuk-u Şahsiye"" ve bir nevi ""Hukukullah"" sayılan ""Hukuk-u Umumiye"" nâmiyle iki nevi hukuk var. Öyle de: Mesâil-i şer'iyede bir kısım mesâil, eşhâsa taalluk eder; bir kısım, umuma, umumiyet itibariyle taalluk eder ki; onlara ""Şeair-i İslâmiye"" tabir edilir. Bu şeairin umuma taalluku cihetiyle umum onda hissedardır. Umumun rızası olmazsa; onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür. O şeairin en cüz'îsi (sünnet kabilinden bir mes'elesi) en büyük bir mes'ele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir. Doğrudan doğruya umum âlem-i İslâma taalluk ettiği gibi, Asr-ı Saâdetten şimdiye kadar bütün eâzım-ı İslam'ın bağlandığı o nurani zincirleri koparmaya, tahrip ve tahrif etmeğe çalışanlar ve yardım edenler düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hatâya düşüyorlar. Ve zerre miktar şuurları varsa, titresinler!.. M.)"

ŞEAL : Ottoman Turkish

Davar kuyruğunun beyazlığı

ŞEAMAT : Ottoman Turkish

(Şeâmet. C.) Uğursuzluklar, şeâmetler

ŞEAMET : Ottoman Turkish

Uğursuzluk, kötülük, bedbahtlık

ŞEANLA' : Ottoman Turkish

Uzun, tavil

ŞEARİR : Ottoman Turkish

Davar yanırına üşüşen sinek ve üvez. * Her yöne dağılmak

ŞEAS : Ottoman Turkish

Toz. * Tozlu olmak. * Yayılmak, münteşir olmak. * Dirilmek

ŞEAYİR : Ottoman Turkish

(Şâire. C.) Hac için hazırlanan nişanlı kurbanlar. Şâireler. Safâ. Merve, Mina ve Arafat gibi, menâsik-i haccın edâ edilecek yerleri ve dinin alâmetleri. Menâsik ve âyin rüsumu

ŞEB : Ottoman Turkish

f. Gece, karanlık

ŞEB'AN : Ottoman Turkish

Karnı doymuş, tok. * Emin

ŞEB-İ ARUS : Ottoman Turkish

Düğün gecesi. * Mc: Mevlana'nın vefat ettiği gece

ŞEB-İ FİRKAT : Ottoman Turkish

f. Ayrılık gecesi, firkat karanlığı

ŞEB-İ HİCRAN : Ottoman Turkish

Ayrılıkla geçirilen gece. Hicran gecesi

ŞEB-İ YELDA : Ottoman Turkish

f. En uzun gece

ŞEBAAT : Ottoman Turkish

Dolgunluk, tokluk

ŞEBAB : Ottoman Turkish

(Şebibe) Gençlik. * Yiğit, civan. * Gençler

ŞEBABANE : Ottoman Turkish

f. Genç ve yiğit olarak. Genç gibi, yiğitçesine

ŞEBABİYET : Ottoman Turkish

Gençlik, tazelik. Yiğitlik. Civanlık

ŞEBAH : Ottoman Turkish

(C.: Eşbâh) Cüsse, cisim, ceset. Şahıs. Karaltı

ŞEBAHET : Ottoman Turkish

Benzeme, benzeyiş

ŞEBAK : Ottoman Turkish

Şehvet galip olup cimaa çok hırslı olmak. * Koyu karanlık

ŞEBAKET : Ottoman Turkish

Kafes veya ağ gibi örülme

ŞEBAM : Ottoman Turkish

Anasını emmesin diye kuzu ve oğlak ağzına takılan ağaç ağızlık. * Araptan bir kabile

ŞEBAMAN : Ottoman Turkish

Paça bağı