Turkish
ŞEYT : Ottoman Turkish
Helâk olmak, mahvolmak. * Yanmak. * Kaynamak
ŞEYTAN : Ottoman Turkish
"İblis. (Cenab-ı Hakk'ın emrine isyan ettiğinden rahmetinden kovulmuş, şerleri ve muzır şeyleri temsil eder ve ateşten yaratılmıştır. Bütün melekler Cenab-ı Hakk'ın emriyle Hazret-i Âdem'e secde ettiği halde Şeytan: ""O, topraktan yaratılmıştır, ben ateşten yaratıldım. Ben ondan daha kıymetli ve yükseğim"" diye kibirlenerek, Cenab-ı Hakk'ın emrine karşı gelmiş ve Hazret-i Âdem'e secde etmediğinden, Allah'ın rahmetinden kovulmuştur.(Melâikelere şeytanlar musallat olmadıkları için, terakkiyatları yoktur. Makamları sâbittir, tebeddül etmez. Keza, hayvânâtın dahi, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sâbittir, nâkıstır. Alem-i insaniyette, ise; merâtib-i terakkiyât ve tedenniyât, nihayetsizdir. Nemrutlardan, firavunlardan tut, tâ sıddıkin-i evliya ve enbiyaya kadar gâyet uzun bir mesâfe-i terakki var.İşte kömür gibi olan ervâh-ı sâfileyi, elmas gibi olan ervâh-ı âliyeden temyiz ve tefrik için, şeytanların hilkatiyle ve sırr-ı teklif ve ba's-i enbiya ile, bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış. Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, mâden-i insaniyyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidatlar, beraber kalacaktı. Alâ-yı illiyindeki Ebu Bekir-is Sıddık'ın ruhu, esfel-i sâfilindeki Ebu Cehil'in ruhuyla bir seviyede kalacaktı. Demek şeyatin ve şerlerin yaratılması, büyük ve küllî neticeye baktığı için, icadları şer değil, çirkin değil; belki su-i istimalâttan ve kesb denilen mübaşeret-i hususiyeden gelen şerler, çirkinlikler, kesb-i insana aittir, icad-ı İlâhîye ait değildir. M.)Bu mevzuya dair tafsilât: Risale-i Nur Külliyatından ""Lem'alar"" adlı eserin
Lem'asındadır."
ŞEYTANET : Ottoman Turkish
Şeytanlık. Aldatıcılık. Kurnazlık, hilekârlık
ŞEYTANÎ : Ottoman Turkish
Şeytanla alâkalı. Şeytana yaraşır
ŞEYTANÎ PİŞE : Ottoman Turkish
f. Şeytanın yolu. Şeytana ait meşguliyet
ŞEYYAD : Ottoman Turkish
(Şeyd. den) Riyâkâr. Yüze gülen. * Sıvacı
ŞEYYEBET : Ottoman Turkish
(Şeyb. den) İhtiyarlattı (meâlinde fiildir.).Şeyyebetnî
Beni ihtiyarlattı, beni ihtiyar etti (mânâsında)
ŞEYYİR : Ottoman Turkish
(C.: Şiyâr) Semiz ve besili hayvan
ŞEYZEM : Ottoman Turkish
Katı ve uzun
ŞEYZENUK : Ottoman Turkish
şahin kuşu
ŞEYZUMAN : Ottoman Turkish
Kurt
ŞEZA : Ottoman Turkish
Kokulu şeylerin şiddetle kokması
ŞEZA' : Ottoman Turkish
Sinirin yarılması
ŞEZAT : Ottoman Turkish
Budak kırmak. * At sineği. * Bir gemi cinsi. * Tuz. * Kuvvet ve şiddet bakiyyesi. * Ağaç ismi
ŞEZAZE : Ottoman Turkish
Çok kurumak
ŞEZB : Ottoman Turkish
Ağaçtan budanan kuru odun. * Geçmek, intikal etmek. * Sınır. (Bu mânâya C.: Eşzâb)
ŞEZEBE : Ottoman Turkish
(C.: Şüzub ) Ağacın çeşitli budaklarından budanıp kesilmiş olan
ŞEZEN : Ottoman Turkish
Nahiye, cânip, taraf. * Kaba ve sağlam yer
ŞEZERAT : Ottoman Turkish
(Şezre. C.) İşlenmeden mâdenin içinden toplanılan altın parçaları. * Süs olarak kullanılan altın ve inci tâneleri
ŞEZF : Ottoman Turkish
Şiddet. * Darlık
ŞEZİM : Ottoman Turkish
Sağlam, muhkem ve uzun
ŞEZİYYE : Ottoman Turkish
(C.: Şezâyâ) Bir parça nesne
ŞEZR : Ottoman Turkish
Kızgınlık ve hiddetten dolayı gözucuyla bakmak
ŞEZR (ŞEZİR) : Ottoman Turkish
Altın mâdeninden toplanan altın ufağı. * İnci parçaları
ŞEZRE : Ottoman Turkish
Bir kimseye yüz yüze bakmayıp şiddet ve öfke ile yandan bakış. Hasmâne bakış. Dargın bakışı gibi bakma. Göz değdirme. * İpi soluna bükme. * Tersine bükülmüş ip, urgan. * El değirmenini sola doğru çevirme. * Şiddet, suubet, zorluk
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani