Turkish
ŞİRE : Ottoman Turkish
f. Süt. * Şıra
ŞİREC : Ottoman Turkish
Şırılgan yağı. * Üzüm suyu. Şira
ŞİRHAR : Ottoman Turkish
"f. Tar: Acemiliğe alınmayan veya sayısı beşten az olan esirlerden bir kısmı. Pencik kanuni hükümlerine göre esirler: Şirhâr, beççe, gulamçe, gulâm, sakallı ve pir olmak üzere sınıflara ayrılır ve bu tertibe göre vergiye tâbi tutulurdu. Üç yaşına kadar olan çocuklara, süt emen mânâsına gelen şirhâr; üç yaşından sekiz yaşına kadar olanlara, yavru demek olan beççe; sekizle oniki yaşındakilere gülâmçe; büluğa erenlere gulâm; epeyce traşı gelenlere sakallı; yaşlılara da pir denilirdi. (O.T.D.S.)"
ŞİRİN : Ottoman Turkish
f. Tatlı. Sevimli. Cana yakın
ŞİRİN-CEMAL : Ottoman Turkish
f. Sevimli yüzlü
ŞİRİN-EDÂ : Ottoman Turkish
f. Lâtif ve şirin edâlı
ŞİRİNKÂM : Ottoman Turkish
f. Tadı damağında kalmış
ŞİRİNKÂR : Ottoman Turkish
f. Hoş ve tatlı muamele eden
ŞİRİNZEBAN : Ottoman Turkish
f. Tatlı dilli
ŞİRİNÎ : Ottoman Turkish
f. Tatlılık, cana yakınlık, sevimlilik
ŞİRK : Ottoman Turkish
"En büyük günah olan Allah'a (C.C.) ortak kabul etmek. Allah'tan (C.C.) ümidini keserek başkasından meded beklemek. (Şirkin mânası mutlak küfürdür.) (Politeizm)(Evet, küfür mevcudatın kıymetini ıskat ve mânasızlıkla ittiham ettiğinden bütün kâinata karşı bir tahkir ve mevcudât âyinelerinde cilve-i Esmâyı inkâr olduğundan; bütün Esmâ-i İlâhiyeye karşı bir tezyif ve mevcudâtın Vahdâniyete olan şehâdetlerini reddettiğinden, bütün mahlukata karşı bir tekzib olduğundan istidad-ı insanîyi öyle ifsad eder ki: Salâh ve hayrı kabule liyâkatı kalmaz. Hem bir zulm-ü azimdir ki; umum mahlukatın ve bütün Esmâ-i İlâhiyenin hukukuna bir tecavüzdür. İşte şu hukukun muhafazası ve nefs-i kâfir hayra kabiliyetsizliği küfrün adem-i afvını iktiza eder. $ şu mânâyı ifade eder. S.)(Mâdem bir hâkimiyet-i mutlaka hakikatı vardır, elbette şirkin hakikatı olamaz. Çünki, $ âyetinin hakikat-ı katıasiyle; müteaddid eller müstebidâne bir işe karışsalar, karıştırırlar. Bir memlekette iki padişah, hattâ, bir nâhiyede iki müdür bulunsa; intizam bozulur ve idare herc ü merc olur. Halbuki, sinek kanadından tâ semâvat kandillerine kadar ve hüceyrât-ı bedeniyeden tâ seyyârâtın burçlarına kadar öyle bir intizam var ki: Zerre kadar şirkin müdâhalesi olamaz. Ş.)"
ŞİRK-İ HAFÎ : Ottoman Turkish
İhlâssızlık, riyakârlık. Allah rızası için değil de başkalarının rızâsı için ibâdet etmek
ŞİRK-ÂLUD : Ottoman Turkish
f. Şirk karışık, sapıtmış. Şirk bulaşmış. Cenâb-ı Hak'tan gaflet edip başkasından meded bekler surette
ŞİRKET : Ottoman Turkish
Ortaklık, iş ortaklığı. * Huk: İki veya daha fazla şahsın emek ve malları ile müştereken, iktisadî bir gayeye erişmek için bir akidle birleşmeleri. (Bak: Cem'iyyet)
ŞİRKET-İ A'MÂL : Ottoman Turkish
Çalışmayı sermaye olarak kabul eden şirket
ŞİRMERD : Ottoman Turkish
f. Arslan yürekli, cesur
ŞİRPENÇE : Ottoman Turkish
(Şir-pençe) f. (Aslan pençesi) Vücutta ve daha ziyade sırtta çıkan çok tehlikeli bir çıban
ŞİRRET : Ottoman Turkish
Terbiyesizlik, hayasızlık, edebsizlik. * Geçimsiz, huysuz ve kavgacı
ŞİRRİB : Ottoman Turkish
Şaraba karşı hırsı olan
ŞİRRİR : Ottoman Turkish
(C.: Eşrâr-Eşirrâ) Çok şer işleyen, pek çok şerir
ŞİRVAZ : Ottoman Turkish
Yoğun, kalın ve büyük
ŞİRYAN : Ottoman Turkish
(Şeryân) Kırmızı kan damarı. Atar damar
ŞİRZİME : Ottoman Turkish
Küçük, ehemmiyetsiz cemaat. Bir miktar insan grubu
ŞİS (ŞİSÂ') : Ottoman Turkish
Çekirdeği katılaşmış olmayan hurma. (Hurma aşılanmasa çekirdeği katılaşmaz.)
ŞİS' : Ottoman Turkish
(C.: Şüsu') Nâline tasma vurmak. * Nâlin tasması
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani