Turkish
ORHAN VELİ KANIK : Turkish Turkish Antoloji
OARISTYSEy hâtırası içimde yemin kadar büyük,Ey bahçesinin hoş günlere açık kapısı,Hâlâ rüyalarıma giren ilk gözağrısı,Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük.Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk,Kanımın akışını yenileştiren damar,Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlarİçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk.Ey tahta perdenin üzerinden aşan hatmiVe havaları seslerimizle dolu bahar,Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular,Kâğıttan teknesinde sevinç taşıyan gemi.Duyup karşı minarede okunan yatsıyıYatağıma sıcaklığını getiren rüya,Denizlerinde onunla yaşadığım dünyaVe ey ufku beyaz cennetlere giden kıyı.Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacıVe o, ilk yolculukla başlayan hasret, zindan:Atları çıngıraklı arabanın ardından,Beyaz keten mendilimde sallanan ilk acı
OSMAN ATTİLA : Turkish Turkish Antoloji
ŞADIRVANAnam, babam hâlâ uykusundadır,Nasıl özenç duymam müezzinlere?Yıldızlar şafağın korkusundadır,Selviden ilk ışık düşüyor yere.Tanrı âşinadır ses âhengine,Gölgesi değil mi şu süzülen nur?Güvercinsiz kalsa şadırvan, yineRuhuma bir sükûn bağışlar durur.Yolculuğa kuşluk vakti çıkılır,Bu ak şadırvanda yıkanır yüzler,Sular yükseldikçe düşer yığılır.Burada geceye döner gündüzler.Melekler kadar sâf, temiz ve sessizTek tek geliyorlar abdest almağa.Ağaçlar uykuda, dallar nefessiz;Onlar da hevesli uyuklamağa.Ak sakallı, yeşil sarıklı dedem,Ellerimi yıllar var ki bıraktı;Ne testim var artık, ne kuşlara yem,Bu gece şadırvan içime aktı
OSMAN SARI : Turkish Turkish Antoloji
HABER VERSEM TOPRAĞAI.Bütün varım toplasam sonra varsam toprağaHepsin üstüne atsam ve savursam toprağaEr geç basar bağrına sevgili gibi beniNe denli meydan okur gibi dursam toprağaElbet bilir uğruna niçin öldüğümüzüVe bir bir söyler bana bir gün sorsam toprağaAnlatsam üzerinde ne olup bittiğiniÇıkar toprak olmaktan hhaber versem toprağaKimse karşı koyamaz alır götürür bir birÇeker bizi ne denli göğüs gersem toprağaUğraşıp biriktirip döksem alın terimiBir özgürlük evreni varıp kursam toprağaII.Bütün varım toplasam sonra varsam toprağaSenin çağınla olsam senle girsem toprağaSenin doğduğunu ve geldiğini seninAtılır yerden yere haber versem toprağaBulsam ve saptasam bir bir ayak izlerinÖpsem öpsem ve sonra alnım vursam toprağaKutlu ayaklarındır değdi diye sevgiliYalnız senin adına bir kapansam toprağaİncinmesin diye sen taşlara dikenlereDiz çöküp de önünde ve yakarsam toprağa
RIFKI MELUL MERİÇ : Turkish Turkish Antoloji
AKŞAMAşkını içinden duyan gönülle,İmana benzeyen bir tevekkülleSeni bekliyorum kollarım açık.Aşıyor bir ılık bahar rüzgârı,Bir yarım daire çizen dağları..Bir hulya içinde şimdi Yakacık.Eteklerine mor gölgeler inenKına rengindeki dağın üstündenSisler dağılıyor, güneş batıyor..Akşam garibliği çöktü her yana..Gurubun bu öksüz siması bana.O donuk benzini hatırlatıyor.Günün uzaklaşan son ışıkları,Ardından sürüyor hasta rüzgârıKalbinin kalbimi çektiği gibi.Kim bilir ne kadar tatlı hâtıraTaşıyor "koru"da bu sıra sıraKollarını açan her ağaç dibi.Kol kola gezinen çiftlerle doluBu saatte şimdi "Ayazma yolu.."Bu yoldan tek geçen yalnız ben varım.Şimdi bir hüzün var tahassüsümde:Şekl alıyor birer birer gözümdeAnnesi olduğun hâtıralarım.Ağır adımlarla uzaklaşırkenBir damla süzüldü kirpiklerimden,Bir damla çiy gibi toprağa düştü.Belirdi gözümde çok uzak bir gün:Benim ağladığım, senin güldüğünO gün ki, bir damla yaş süzülmüştü.Gözümden bir gönül ürperişiyle
SADETTİN KAPLAN : Turkish Turkish Antoloji
ÇIĞLIKcinnet hesaplarında çarmıha gerin beniikrarında yol bulmaz karanlık hüviyetimkentin meydanlarına apansız serin beni-çoluk çocuk görmesin çağın çoban faresi-katlinden sual olmaz garip bir cinayetim...duydunuz mu
camlarda ölü bir kadın başıçılgın kahkahalarla yarasını sarıyorsavrulan temmuzlarda iki örgü saçlarıgünahlara uzanmış çeliğin ciğerineneveser makamında tabutunu arıyor...gece- bir çığlık olup kalmıştır ikiye birarabesk şarkılarda namus uğruna yetimbir de yağmur hafiften yorgun pencerelerdeuzunyol şoförünün sabrında gül büyütürgelir sonra harami gözlerini götürür-benim bu devran içre bak budur şikâyetim-neden bütün hayatımız ısmarlama bir şiirve neden leylâk rengi bir hüzün memleketim...bizimkisi bir sevdâya geçmiş günler aramaksaçlarımın ucunda bağımsız siyah bir gülkatli vacip ömürlere merhabalar sunuyoroysa sınır boylarında alevden üç-beş yaprakiçin için hasretin kıblesinde yanıyorbiraz ıhlamur kasrı üstüne biraz toprak...gözlerin neden ıslak bir meydan saatindeinkârı sevmiyorum hayır hiç sevmiyorumbu iklimde biraz daha yaşamaksa niyetimsana yelkenlerini bırak gel demiyorumçünkü med-cezir vakti ne olur allah bilirkahve köşelerinde neveser şahsiyetimorda taşkent sabahı burda kırgın uçurum...cehennem telâşının eflâtun kırbacındaitibar hükmündeki zulümlere düşmüşsüntrenler mütevekkil geceler devşirirkenerzincan yollarında muavin koltuğundaahrete selâm verip ne güzel büyümüşsün...ve çünkü leylâ artık leylâ değirmenleriüstü biraz muhacir altı hepten göçebekalbim ağıt gecesi
ambulans sirenlerigeriye çekmek için devrilen trenlerisaklambaç oynuyorlar ama benim hep ebeben sizi çok görmüştüm
isminiz neydi- sobebizim çağımız gülüm neden böyle göçebe
SEZAİ KARAKOÇ : Turkish Turkish Antoloji
SABUN YASIIKadın azaltır çocukları içinKullanmasını yabancıları genç gördükçeAdam konuşurken eli kaybolur kızlarlaNeden getirmeyi unutmasınNişanlı sabun demesini Bilmeyenlere denirBen yaşarken kirliNe kirli adamlar vardıYıkadılar sonra anladımÖlü olduğumuIIYıkadılar sonra anladık ölü olduğunuAlıp götürdük gelin gibi öğleyinKesip durduk geyikleriKuşları balıkları eski çiçekleriNişanlı ölü nedirBilmeyenlere denirDalgın bir vaktinizdeBozmayasınız diye geleneğiTaşlara bağladığımızSiz yunmuş ölüleriNe aşkı ne neşesiyleDünya Onmakta biziGelin gömün bari
SÜLEYMAN ÇOBANOĞLU : Turkish Turkish Antoloji
TÜRKÇE"Siz hâlâ annenizin dilini mi konuşuyorsunuz?"-Bir İngilizce Kursu ilânı'ndan-Bağbancı! ben baharda Kafkule'ye giderkenBağına bir cevheri verdim idi ne ettinMahzenine bakındım; mahzen boş, kova, dirgen...Ben ona ne zorlukla erdim idi ne ettinBen onunçin habire belâlara katıştımBen onunla dellendim, ben onunla yatıştımYetmiş dilli yılanla yetmiş kerre çatıştımNe kibirli beyleri yerdim idi ne ettinTarhanaydı kuruttum ak damlarda unuttumÇaylıklara bandırıp yaylaklarda soluttumEli sayıp yârımın eller üstünde tuttumYay gibi ankâlara gerdim idi ne ettinOlmayıncak olmuyor ne curalar, ne de tarÇıkmıyor olmayıncak kalbe tıkanan mantarÇekmiyor içtekini çeliği çürük kantarHohladım da örslere verdim idi ne ettin
SÜREYYA BERFE : Turkish Turkish Antoloji
BAZI YARALILARANereye bakıyorsunİşte yaralı insanların fotoğraflarıİşte yangınlardan çıkarılan çocuk cesetleriBu, savaşmış bir atlının sakat kalan ayağıBu kesik kol, önemsiz bir iş kazasıKime bakıyorsunİşte bacağından alınan üç parça kemikİşte bombardımandan sonraki yaralılarBu, sınırı geçemeyenin aldığı yaraBu yarım adam, küçük bir işkence hatâsıNeye bakıyorsunSayamazsın o ciğerdeki yaralarıKime bakıyorsunBilemezsin geçmişindeki yaralarıNereye bebeyken nazar boncuğuKime büyüyünce kurşun yarasıAma senYine de verirsin çiçeğini yaralı ağaçUçarsın yaralı keklikKan diner yol açılırGün döner gece kısalırİsteyen denize isteyen kendine baksın
TAHSİN BANGUOĞLU : Turkish Turkish Antoloji
ÖLMEMİŞ OLMAKBir yaslı topluluk dönüyor bir cenazeden,Bir uhrevi hava içinde ezik genç ve ihtiyar.Sürmez bu belki elli adım, herkes ayrılır,Onlarda şimdi ölmemiş olmak sevinci var
TALAT SAİT HALMAN : Turkish Turkish Antoloji
CANEVİDün Kadıköy'e eski eve gittim.-Diyordu Annem son mektubunda-Bahçe kapısının kilidi paslanmış,Yağmurdan olsa gerek-Tanrının rahmetinden sual olunmaz.Yeni bir komşu sarktı pencereden:"Onlar kaç senedir yoklar." dedi.Üşüdü elimde anahtar,Pancurlar bize dargın mı, ne,Kırk beş yıldır ilk defaBahçedeki can eriği kurumuş...Ama hünnap duruyor yerli yerinde:Onun dibinde kurban kestirdikti hani;Depreşen koyundan kan fışkırırken"Kurbanın Bayramı olmaz." diye ağlamıştın da,Bize güneşe bakmağı günah gibigösterenlerin abdesti bozulmuştu.Şimdi yerden göğe anlıyorum seni.Neyse, alt katta Babanın Mevlûdu okunduğunda,Şadırvandan uzak düşmüş güvercinlerin sesiyleSen de katılınca "Allah hümme salli alâ"ya,Su serpildi onların kavruk yüreklerine.Belki inanmayacaksın:Bilirsin, ne kadar iğrenirdim,Ama bugün eve girerkenSevdim örümcekleri-Çatlakları hep içe doğru kanayan duvarlarda,Bunca düğün, bunca tabut ardındanÇirkin de olsa bir kımıltı kalmış yine.Dört mevsim açan güller gibiSonsuz olamazdı ki gülücükler-Bu kadarı da canıma minnet.Baban öldüğünde, gözleri hâlâ ufuk dolu,Seni avutmuştuk"Yine bir uzun yolculukta." diye-Uyuyan bir kuşu gömer gibi.-Belki biliyordunUykusuz kuşlarındır en uzun mezarBiz yokken, sanırım bir usta girmiş içeri,Birçok basamaklar eklemiş merdivenlere-Yine de tavanarasına çıktım.Dam hep akardı ya-Ne de olsa ahşap yapı, köhne-Başa çıkamazdık aktarmakla.Artık kiremitler iyice aralanmış:Gökyüzünü görmez miyim ansızın?Biz esski kadınlarCenneti hep çatımız altında arardık.Şimdi, ölüme yakın,Çatımız bir avuç gökyüzü sunuyor bize.Kalfanın biri "Yıkalım," diyormuş, "Yerine beş katlı..."Doğrusunu isstersen, onarmaktan umut yok.Onarsak bile sen oturmazsın ki, çocukların oturmaz ki.Bir beddua sanma bunu-Çünkü değil:Keşki ben ölseydim, diyorum,Evimiz ölmeden önce
TURGUT UYAR : Turkish Turkish Antoloji
UYANINCA ÜŞÜMEKKurutulmuş bir çiçektiniz sanki, göğünüzü getirdimKarşılıklı bakışan sulardan ve en iyisiSırmayla süslenmiş bir eski zaman ceketi örttümüstlerinizeısındınız, uyudunuz, ölmediniz gülümsemeyleuzun bir araba atlarını itiyordu ve size baktım.Yaprağın bir soğuğu yadırgayan yeşili ancak üstümüzdeydiDumandan karanlıktan uykunuz uzuyordu, sıcaktanuyuyordunuz...ve evler birbirlerinden eskirlerseve eskiden olmak tükenirse,ve yalnızlığınızın bütün yakılmış mumları erirse,ve sırmalı uykudan usul usul uyanırsanızkorkmayın...O zaman lokantalar var daha başkaAkşamla. Ve dindiren şarkısı kendi olmanınBüyük ve kesin cezalanışı yani sevincinUzun içkilerde, uykulu zehirlerde, bir yıl sonra ve heryerdeYaşamak yani,bağırmak, gürültüler geçip gitmesi bir beyaz resmin veçökmek,Sizi titreten taşra aydınlığı yahut birdenbireKarışıp yalanışıltısına yaşamanın hani...solgun gece, uzun ve yuvarlak gece ve o suve o çıplanmış bedenlerin sonu gelemez buğususizi alır ve bırakırsa,sizi bırakırsakorkmayın...o zaman uzun antikacılar var gene ve onların dükkânlarıkullanılmış takvimlerden artan hüzünlersizi alır götürürüm, yirmidört parça tentene alırsınızörtünürsünüz
TÜRKAN İLDENİZ : Turkish Turkish Antoloji
BEKLEYİŞSayısını unuttuğum günlerce bekleyiştenBen yorgunum, rıhtım taşları yorgunArdarda geçen gemiler durmuyor bu limandaDuranlardan sen çıkmıyorsun.Bil ki katıksız sancılara razıyım yokluğun olmasaBil ki bir avuç biber gözlerime serpilenEllerimde silinmemiş ellerinin izleriDurup şiirler okuyorum yoluna.İçimde sıkıntının en dayanılmaz şekliKaçıncı kere saatleri susturuyorumBensiz çözülüp, sensiz bağlanması yok mu halatlarınTükeniyorum
YAHYA AKENGİN : Turkish Turkish Antoloji
ÖTELERDENAhretten geliyorlar güzün gitmişlerdiDirilir ölü sevdalar da bir gün ansızınKar altında sıladır gurbet dediğinGül üstüne gül demesi yok mu şu yüreğinKa'lübelâda bağlar, kerbelâda sular işitmişlerdi.Hani son verir de çiçekler sultanlığına eylülDönüp dolanırdı varoşlarında solgun bir gülünDar mevsimlerde kalan bir dünyadanVe saçaklarında kalbin sarkıtları asılanBu iklimden, uçup gitmiş o bülbül.Sordum, uzayda bir yerde mi ayda mıDolmuşlar kalkacakmış venüs istikametinden,Donatıp özlem ve hatıralarla çantamıBeklerken çıkageldiler güzün gitmişlerdiGül üstüne gül demesi var ya her dilinKa'lübelâda bağlar, kerbelâda sular işitmişlerdi.Sana sitem bana şiir söyleten dağğlarDuruyor yerli yerinde yücesinde ümitlerleAlevden lâleler açmada ocağında gurbetinLâleler, ondan dirilir böyle her bahar.Anladım, seni ben ezel meclisinde görmüşümÖtelerden gelen çiçekler kadar gerçekHem azâbım hem saltanatlı düşümBen yaşadıkça dünyada bülbüle ne gerek
YAHYA KEMAL BEYATLI : Turkish Turkish Antoloji
GEÇMİŞ YAZRü'yâ gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle,Her ânını, her rengini, her şi'rini hazdan,Hâlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle!Bir gün, bir uzak hâtıra özlersen o yazdanKörfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden;Mehtâb... iri güller... ve senin en güzel aksin...Velhâsıl o rü'yâ duruyor yerli yerinde!
YAVUZ BÜLENT BAKİLER : Turkish Turkish Antoloji
ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTESözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarlaBazan sessiz sedasız ipekten kanatlarlaAma sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarlaKarşıma çıkıyorsun en serin imbatlarlaAdını yazıyorsun bulduğun fırsatlarlaYüreğimin başına noktalarla, hatlarlaBaşbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarlaSözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla.Ne olur bir gün beni kapında olsun dinleÖldür bendeki beni sonra dirilt kendinleÇarpsan karasevdayı en azından yüzbinleNasıl bağlandığımı anlarsın kemendinleKaç defa çıkıp gittim buralardan yeminleAma her defasında geri döndüm seninleHangi düğüm çözülür, nazla, sitemle, kinleNe olur bir gün beni, kapında olsun dinle.Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin?Bazan kızkardeşimsin, bazan öpöz annemsinSultanımsın susunca, konuşunca kölemsinEksilmeyen çilemsinOrada ufuk çizgim, burda yanım yöremsinBeni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsinÇaresizim çaremsin.Şaşırdım kaldım işte bilmem ki n'emsin?
ZEKİ ÖMER DEFNE : Turkish Turkish Antoloji
SEVMEK SENİSeni sevmek gece gezmek gibidirBilmediğiniz büyük, görklü bir şehri.Diyelim haydi, dilinden anlıyorsunuz birazVe diyelim ki neonlarla pilânlarGötürdüler bir zaman bir yere kadar sizi.Ya buralardan ötesi, öteleri?Nerelere doğru uzanır giderŞu yollar, sizin gördüm, sizin bildim dediğinizElvan ışıklı üç beş meydanın ötesindenHangi lâbirentlere, hangi kör sokaklara?Ve daha günün, ayın bile görmediğiHangi yeraltı yollarına ve daha nerelerden?Kolay mı böylesi bir şehri tanımak öyle?Kaldı ki sen...Getirip bırakmış sizi bir kara gemi bu şehre,Daha ilk iskelede kamaşmış gözleriniz..Ve ilk meyhanesinde içmişiniz üstelikEn nefis, en afsunlu şarabını dünyanın!Artık ordan oraya bir deli yellerde siz...Sen gel de bu hâlinle ben seni gezdim, gördüm de!
ZİYA OSMAN SABA : Turkish Turkish Antoloji
HER AKŞAMKİ YOLUMDAHer akşamki yoluma koyulmuş gidiyorum.Her akşamdan vücudum bu akşam daha yorgun.Öyle istiyorum ki bu akşam biraz sükûn,Bir cami eşiğine yatıversem diyorum.- Rabbim, şuracıkta sen bari gözlerimi yum!Sen, bana en son kalan, ben senin en son kulun;Bu akşam, artık seni anmayan İstanbulunBomboş bir camiinde uyumak istiyorum.Sonsuz sessizliğini dinlemek istiyorum.Bilirim ki taşlığın bir döşek kadar ılık,Sana az daha yakın yaşamak için artık,Rabbim, ben yalnız zeytin ve ekmek istiyorum
ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI : Turkish Turkish Antoloji
DENİZ HASRETİGözümde bir damla su deniz olup taşıyor,Çöllerde kalmış gibi yanıyor, yanıyorum.Bütün gemicilerin ruhu bende yaşıyor;Başımdaki gökleri bir deniz sanıyorum.Nasıl yaşayacağım ey deniz, senden uzak?...Yanıp sönüyor gibi gözlerimde fenerin!..Uyuyor mu limanda her gece sallanarak,Altundan çivilerle çakılmış gemilerin?...Sevmiyorum suyunda yıkanmamış rüzgârı;Dalgaların gözümde tütüyor mavi, yeşil...İçimi güldürmüyor sensiz ay ışıkları;Ufkundan yükselmeyen güneşler güneş değil!Bir gün nehirler gibi çağlayarak derindenDağlardan, ormanlardan sana akacak mıyım?Ey deniz, şöyle bir gün sana bakacak mıyım?Elma bahçelerinden, fındık bahçelerinden?
ÜLKÜ TAMER : Turkish Turkish Antoloji
GÜNEŞ TOPLA BENİM İÇİNSeheryeli çık dağlaraGüneş topla benim içinHaber ilet dört diyaraGüneş topla benim içinUmutların arasındanKirpiklerin karasındanDöşte bıçak yarasındanGüneş topla benim içinYazdan kıştan ilkbahardanMahpuslarda dört duvardanDoludizgin sevdalardanGüneş topla benim içinSeheryeli yâr gözündenHavadaki kuş izindenGeceleyin gökyüzündenGüneş topla benim için
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN : Turkish Turkish Antoloji
BU ŞEHİRBir sabah evden çıktımSokaklar ışıl ışıldıDört yanım günlük güneşlikTertemiz bir hava ciğerlerimdeNereye baksam mutluluk umut sevgiNereye gitsem bir uçarılık yüreğimdeAlışmadığım iyimser duygularGökyüzü inadına maviYaşamak inadına güzelBu nasıl şehirdir böyleBütün sokaklar Utrillo'nun ellerinden çıkmışBütün evlerde Dufy'nin renkleriBeyaz beyaz güvercinler damların üzerindeHava ılık mı serin mi belli değilKadife gibiGözleri namuslu namuslu parlar insanlarınGökyüzü inadına maviYaşamak inadına güzelBu şehirde sen varsın
İBRAHİM KİRAS : Turkish Turkish Antoloji
YIRTILAN KÂĞIT GİBİ ON YILŞimdi anlıyorum insanlarNeden ölümsüz olmak isterÇünkü yetmez yaşanacaklarÇünkü bitmez özleneceklerBindokuzyüzseksenyedideÖlümsüzlük akla gelmezdiBindokuzyüzseksenyedideÇünkü ölüm düşünülmezdiBindokuzyüzseksenyedideGelecek yoktu aklımızdaŞimdi gelecek geçmiş olduGeçmiş gelmeyecek olsa daBindokuzyüzseksenyedideGökyüzü daha mı geniştiDaha çok insan ısınırdıGüneşler açtığında sankiBindokuzyüzseksenyedideDünya bitmez görünüyorduÇay tabağında şeker gibiOn yıl geçmez görünüyorduBindokuzyüzseksenyedideHerşeyi biliyor gibiydimYırtılan kağıt gibi on yılGürültüyle geçti bilmedimBindokuzyüzseksenyedideÖlümsüzlük akla gelmezdiBindokuzyüzseksenyedideÇünkü ölüm düşünülmezdiŞimdi anlıyorum insanlarNeden ölümsüz olmak isterÇünkü yetmez yaşanacaklarÇünkü bitmez özlenecekler
İBRAHİM TENEKECİ : Turkish Turkish Antoloji
BİR Kİ DENEMEzar tutuyorsun ey hayat bu kaçıncı sevgiliyanlış ata oynamışım gözlerim öyle dedi.pır pır diye ses çıkardı yürürken yüreğimdendenizleri sulardım tozmasın diye denizsporu çok severdim çiçeğe yem vermeyikulşlara binerdim ve kaçardım basındanbak buraya yazıyorum diye milyar kelimeyiziyan eden de bendim hem de hiç sıkılmadangüzeldim degaliba bunu nasıl söylesem:eline sağlık Tanrım leyla çok güzel olmuşTanrım eline sağlık dünya da güzel olmuşkeşke biraz ölmesem
İHSAN DENİZ : Turkish Turkish Antoloji
MEALGeceyi kalbine dokuduğu mevsimde geçti.. O asûde hayâl! Kaç kezbir gölge oyunu gibi yeşerttiateşini. Ve dilini kemiren sesinemühürlenmiş hep aynı sual: Kime yârolacak, kimden meded umacak? Bir çocukgibi avunurken rûhunu hicvedenaynanın serinliğinde; odalarda neyikonuşacak, bahçeyenasıl çıkacak?.Kıskanç zaman: Balkonların kalbedönüştüğü zehirli aşı!. Başıboş, uçuşansaatler..Hoş şimâ!. Gök fecre kadarakkor tenine lehimli, yıldızlar birer uyurgezerdi.. Ya nasıl boğulurdubir gümüş tepside kendini çaysaatiyle soğuturken ay? Yüzünü sihriylegölgelerken fışkıran nidâ?Boynu uyumaktan tutulmayacak..Âh, mâzî!. Bir gönle râm olmanın titrekmelâli. Derdol!. Çözüldü artık sırrı âşığınbir gülü mürekkep sanınca.. O altınsaçılış ve rûhtaki yanma.. Ve camlardapıhtılaşan o lâtifve ıstıraplı bakış:H â t ı r a !
Âh, o tasvir.. Sonsuzakış..M u a m m â !
İLHAMİ ÇİÇEK : Turkish Turkish Antoloji
SATRANÇ DERSLERİIInicoldu onca oyuncuoyarakette oyuk seyirmesindenoyun kurarlardıkaçıp da süleymandankaf dağında otururduanka nicolduo mağrur gemiler ki açıklardagüneşin şanla her akşam ufala ufala battığısuların kabarıp taşarak savrulduğu oradankesik bir insan başı gibi taşra düşüphelâk oldularün geldi ey iskenderçok acaip gördün ömrün tükendigeri dönürktüki endişedünyadandır ve hayal hiçtirsözü onun...avdayine geri dön bu sonyoksa öleceksin gurbettededi ses ve işitip ağladıo koca iskender kituhaf matlar yapardımat oldu olağan biçimdeartık anlaşılmıştır günün akşamlılığıkesin mat yokiyi oyun vardır sadeceve satranç aslında dalgınların oyunudurdalgının ölüm karşısındaki sükûnetidüşmana ölümün dehşetinden korkuludureğilip o oyuncuuzatsa boynunu buyruğataşlar sürüldüğündekaleyi buyruksuz düşündü mü kişidemek ki bütündür sallantıdademek ki gök de anlaşılmaz bir biçimde ölücinayetler de yeryüzüne paramparça dağılmıştıraşk ve umut dağılmıştırkoygun bir gece gibi günü kaplayansevgilinin gözlerindeki zeytin siyahınıo oylum oylum kabarık şiirikaplayanbir şeyse buyruksuzluktaşlar sürüldüğündealıp kişiyi kayalara çarpar buyruksuzlukçağı binipcübbesinden gözükara süvariler çıkarano beyaz taş oyuncusunu nerde bulmalıtutup üzengisinden öpüp koklamalı
İLHAN BERK : Turkish Turkish Antoloji
İBN-İ HACER HEYTEMİ’YE GÖRE BİR ULUNUN HAYATI ÜSTÜNE KONUŞMALAR
Babam düzgün kıyafetliydi.Çok koku ssürünürdü.IV. Henri gibi görünmeden önce kokusundan bilinirdi.
'Adı yırtıcı bir kuşun adıyla birlikte anılırdı.'Unutkanlığına karşı günlük sakızı çiğnerdi.
Onunla bir yıl birlikte kaldıkYatağa yaslandığını görmedim.
Borçlusunun ağacının gölgesinde oturmazdı.Sözleri ağzında akide şekeri gibi dağılırdı.
Yazları ipek ticareti yapardı.Kârının hepsini dağıtırdı.Yemin ederim ki soyunda köle yoktur
Hiç cariye kullanmamıştır.Namaza başlamadan önce ağlardı.
O günlerin birinde bir askerin et yediğini gördüVe balığın kaç yıl yaşadığını sordu
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani