Multilingual Turkish Dictionary

Turkish

Turkish
İSMAİL KARAKURT : Turkish Turkish Antoloji

LEKESİZ DAĞ NERGİSİBitti. çağır beniSu sesli. hem tütsü hem zehirSararmış kitaplarınTozlu nesnelerin arasındanUzak, ıssız bir yereLekesizliğe!Dağlara dağlara bakmaİçimdeki dağ nergisiSensizliğe ısınamam üşürümSavur kara gözlü güvercinleriniSavur bahar ile.Ah küçük sevgili. ah dili yokLekesiz bir resim gibi yapıştırdımYüreğimin defterine seniYüzünü kopardım kırlardanYeni açan çiçeklerdenYüzüne bak!Ağır çatısı altında güneşinAl götür, eşsiz ve ebedî rüzgârınlaAl bu ruhu yorumlaBu kımıltısız ruhuİç çekişleri ve fısıltıları taze tutRuhununIşıldayan, güzel bahçesinde.Seni seniİçimdeki dağ nergisiLekesizliğe çağır beniAnla ki ben ne çok yaralandımYaşamak denen bu dumanlı çalkantıdaNasıl olsa ölümü seçeceğim bir günHiçbir şey eskitmiyor ölümü

İSMET ÖZEL : Turkish Turkish Antoloji

MÜNACATBu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımıölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâkbüklümlerinin içten ve dışardansarmaladığı günlerdebir zamandıheves ettim gölgemi enginde yatano berrak sayfada gezindirsem diyeölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydigenç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek içinhalbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazeretidemedim dilimin ucuna gelen her ne isevay ki gençtimölümle paslanmış buldum sesimi.Hata yapmakfırsatını Adem'e veren sendinbilmedim onun talihinden ne kadar düştü banagençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımdagergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idihaykırınca çeviklik katardım gökyüzünebir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarakbulutu kapsayarak açmadan buluta içtekinitanıdım Ademoğlu kimin nesiymişter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.Çeşme var, kurnası murdaryazgımkendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdimnehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı dagözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya veremne farkeder demişimbilmeden farkı istemişim.Vay beni leylâk kokusundan çoban çevgeninearastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!Yola madem çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştımhava bozar, yüzüm eğik giderdim yineyaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlaryola devam ederdim.Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendimgelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgınonunla benhep sevişecek gibi baktık birbirimize.Bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.Oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyarne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizdehani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralıkbütün vadilere indik bir kez öpüşmek içinkalmadı hiç bir tepe çıkılmadıkeriyeydik nesteren köklerine sindiğimizcealıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydıkah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydıdoğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamızama kendi çeperlerimizi böyle kana buladıkgönendi dünya bundan istifadedünya bayındırladı:Bir yakış, bir yanış tasarımı berideöte yakada bir benî âdemher gün küsülü kaldık.Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılanartık bu yaşa erdirdin beni, anladımgençken almadın canımı, bilmedimdemek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmişçünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yerçiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymışinsanın insana raptolduğu cevher.Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbitaşınacak suyu göster, kırılacak odunukaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimdebileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemintütmesi gereken ocak nerde?

ŞABAN ABAK : Turkish Turkish Antoloji

NE ÇARENe çare ah, dert olmuş şimdi derman ne çareAğlayışı yar bilmişim; ömür harman ne çareHasret yola hasrettir, Leyla'dan eser yokturHasret kâinat oldu, bana vuslat yürümekKi, yollarda doğmuştum, yollar büyüttü beniGül hatırın sorulmazken ey sevgili ne çare-Müsveddelerimi şahit tutmuştur umutlarım-Ben yola niyetlendim yollar tüketti beniİçimde sürgün çiçek kan süzerken ne çareHer nefeste bin perişan dağlara göz bileyen-Ki bu dağlar Ferhat'tan bile utanmamıştır-Sensizliğim bağdaş kurup oturmuştur zamanaNe çare her ölüme evet demekten başkaAğlasın derim zaman saçını yolsun geceYalnızlıkların nabzı vururken nabzımızdaİşlerken yüreğime hasretin kuraklığıSana gelen yollarda otlar bitmiş ne çareNe çare ah dert olmuş şimdi derman ne çareSen asi ol diye gelmiş dağa ferman ne çareKarı erimiş oysa güvendiğim dağlarınYeniden uyanmışım bir umut sabahınaSana gelen yollarda biten otlara inatKalbim sana yeşerir utanmazken bir baharUtanmazken bir bahar, bin sitemle yürürümVefasız bir yağmurun ana rahmine doğruBir yola niyetlendim, pir yola niyetlendimHasret idi bahanem, yol yürüdü ne çare

ŞÜKUFE NİHAL BAŞAR : Turkish Turkish Antoloji

YOLLAR BOZULDUNerden esti bu bakış yılların gerisine;Neye bu hasret çekiş o uzak yaz sesine?Hani yolunda gümüş lâleler açacaktı;Altın renkli güneşler diyarıydı o eller...Yola düşmek hevesi elinde bir bıçaktı;Vurdun, koptu, dağıldı bizi bağlayan teller...Şimdi neden bu dönüş o eski rüyalara?Kanat açmış gibisin gene başka rüzgâra...Yeşil yolunda seni yalnız mı bıraktılar;Yoksa, güneş yerine bir çıra mı yaktılar?..Dönmek... Tatlı bir rüya... İnanıyor gibiyim;Koy elini alnıma; bak, yanıyor gibiyim...Işıklandı başımda altın renkli bir gece;Ruhuma eter gibi doldu ekin kokusu...Gene esti ruhuma o rüzgâr ince ince;Yıldızlı bir rüyaya daldı uzaklarda su...Gene dünya çok güzel çılgın hayalimizden;Gene ay yükselirken biz gülüştük, ağladık;Gene geçtik sularda kehkeşanlı bir izden;Gene sonsuz bir aşka ömrümüzü bağladık...Bizi kızıl kalbine çekti akşam suları;Sararan yüzümüzü gizledi çam yolları...Yeşil gölgelerine karıştığımız yollar;Sabah darılıp akşam barıştığımız yollar...Ürperdim ısrar eden bakışlarınla gene;Ses verdim enginlerden sesi gelen kalbine...Karanlıkta ağlayan çeşmenin kırık taşı;Yolun bir kenarında dua eden serviler;Beyazlanan ufuklar, yıldızların telâşı;Bulutlu gözlerimde titredi birer birer...Ah, o yaz günlerinde uykuya varan tarla;Bahçeler güldü gene penbe erguvanlarla...Bahçede güller açtı; sünbüller açtı gene;Papatyalarla baktık saadet niyetine...Yıldızlı tepelerde ilk eşi gibi arzın,Gene hiç yaşanmamış sevdaları yarattık;Kuş uçmaz yolumuzda bir sesi vardı yazın;Bu sese ruhumuzun musikisini kattık;Söyledin, ben dinledim; yemin ettin, inandım;Gene alev saçların alnıma değdi; yandım...Tekrar buluş bu peri, efsane dünyasını;Bir an olsun unutmak bu hasretin yasını,Evet, tatlı bir rüya; inanıyor gibiyim;Koy elini alnıma, bak, yanıyor gibiyim...Lâkin, yok mu haberin, senden sonra bu yerdeYıldırımlar gürledi; kasırgalar dolaştı;Gökten kara bulutlar alçaldı perde perde;Mavi deniz coşarak altın kumlara taştı...Artık ne gül, ne bülbül, ne de yeşil bir bahar...Sönmeyen bir alevle gezelim diyar diyar...Kırılan ruhumuzu bir ince matem ezsin,Çünkü yollar bozuldu, sevgilim, dönemezsin!

ABONDONE : Turkish Turkish Arqo

pes etmek

ABANMAK : Turkish Turkish Arqo

birine yük olarak onun sırtından geçinmeye bakmak

ABTESTİNİ VERMEK : Turkish Turkish Arqo

azarlamak

AFİ : Turkish Turkish Arqo

gösteriş

AFİ KESMEK : Turkish Turkish Arqo

gösteriş yapmak

AFTOS : Turkish Turkish Arqo

metres,oynaş

AKLINA TÜKÜRMEK : Turkish Turkish Arqo

birinin düşüncesini beğenmemek

AKMAK : Turkish Turkish Arqo

çabucak savuşmak,ortadan kaybolmak

ALABANDAYI YEMEK : Turkish Turkish Arqo

adamakıllı azarlamak

ALARGA : Turkish Turkish Arqo

uzaktan,açıktan

ALARGA ETMEK : Turkish Turkish Arqo

geri çekilmek,uzaklaşmak

ALAY GEÇMEK : Turkish Turkish Arqo

alay etmek

ALENGİRLİ : Turkish Turkish Arqo

gösterişli,yakışıklı

ANAM AVRADIM OLSUN : Turkish Turkish Arqo

birini kesin olarak inandırmak için söylenen söz

ANAM BABAM : Turkish Turkish Arqo

teklifsiz bir seslenme

ANANIN ÖREKESİ : Turkish Turkish Arqo

saçma bir söze karşı verilen karşılık

ANASININ GÖZÜ : Turkish Turkish Arqo

çok kurnaz,çok açıkgöz

ANAFORDAN : Turkish Turkish Arqo

yolsuz veya emeksiz olarak

ANAFORCU : Turkish Turkish Arqo

yolsuz veya emeksiz kazanç peşinde olan

ANAFORLAMAK : Turkish Turkish Arqo

yolsuz veya emeksiz kazanç elde etmek

ANAHTARCI : Turkish Turkish Arqo

kapı,kasa gibi yerlere anahtar uydurarak hırsızlık yapan kimse