Turkish
HÂCEGÂN : Turkish Risale
(Hâce. C.) f. Hocalar. * Eskiden yüzbaşı rütbesi karşılığında sivil rütbe. * Bâb-ı Âli kalemleri efendilerinden hususi bir rütbe taşıyan adam
HÂCEGÂN-I DİVAN-I HÜMAYUN : Turkish Risale
Eskiden devlet dairelerindeki yazı işlerinin başında ve bir takım mühim memuriyetlerde bulunanlar hakkında kullanılan bir tâbirdi. İkinci Mahmud zamanında yenilikler yapılıp memuriyete mahsus rütbeler ihdas olunurken hâcegânlık da rütbe sayılmış ve bunlara ait nişanla, resmi günlerde giyecekleri elbise de tâyin olunmuştu. Bu suretle hâcegân-ı divân-ı hümâyun tâbiri de tarihe karışmıştı. (O.T.D.S.)
HÂCET : Turkish Risale
(C.: Hâcât) İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık
HÂCET-MENDÂNE : Turkish Risale
f. Muhtaçcasına, ihtiyaçlı olarak
HÂCET-MENDÎ : Turkish Risale
f. Muhtaçlık, ihtiyaçlı olma
HÂCETAŞ : Turkish Risale
f. Eskiden bir efendinin müteaddit kölelerinden her biri
HÂCETMEND : Turkish Risale
f. İhtiyaç sahibi, muhtaç
HÂCETREVA : Turkish Risale
İhtiyacı gideren, ihtiyaç olan bir şeyi te'min eden
HÂCİB : Turkish Risale
Perde. * Perdeci. Kapıcı. * Eskiden Osmanlı İmparatorluğu zamanında Devlet Reisinin en yakın me'muru. Vezirler veya âmirler. * Kaş
HÂCİB-İ BÂRİ : Turkish Risale
Cebrail (A.S.)
HÂCİB-İ YEMİN : Turkish Risale
Sağ kaş
HÂCİB-İ YESAR : Turkish Risale
Sol kaş
HÂCİBEYN : Turkish Risale
İki kaş
HÂDÎ : Turkish Risale
Hidayete ermiş. Mürşid. Rehber, delil. Hidayet yolunu gösteren. Hidayete, doğruluğa eriştiren. Önde giden
HÂDİFE : Turkish Risale
Halktan bir kısım
HÂDİL : Turkish Risale
(Hadl. den) Aşağıya sarkıtılmış. * Gözlerinde ve ağzında çıban olan deve yavrusu
HÂDİM : Turkish Risale
(Hidmet. den) (C.: Huddâm) Hademe, hizmetçi, hizmet eden, işe yarayan. * İmân ve İslâmiye'te ve millete faydalı olmağa çalışan. * Erkekliği yok edilmiş olanlar. Bunlardan saraylarla büyük kişilerin konaklarında çalışanlara Hadim ağası denilirdi. Osmanlı İmparatorluğunda bunlardan, büyük mevkilere yükselenler olmuştur. Hattâ sadrazam olanlar bile vardır
HÂDİM-ÜL FUKARA : Turkish Risale
Fakirlere hizmet eden
HÂDİM-ÜL HAREMEYN-İŞ ŞERİFEYN : Turkish Risale
Hilâfeti haiz olmaları hasebiyle Osmanlı Padişahlarına verilen ünvandır. Haremeyn; Mekke ile Medine'ye denilir. İslâm âleminin bu iki şehre hürmet-i mahsusaları sebebiyle ve daha fazla tâzim kasdiyle şerif sıfatını da ilâve ederek "Haremeyn-iş şerifeyn" denilmiştir. Haremeyn'in Hâdimi mânasına gelen bu tâbir ise ilk evvel Yavuz Sultan Selim hakkında kullanılmış, daha sonra bütün padişahlar hakkında istimal olunmuştur. Yavuz Sultan Selim Han Halep'i fethettiği haftanın ilk cum'a namazını Melik Zâhir camiinde eda ederken, hatib hutbede "Malik-ül Haremeyn-iş Şerifeyn" şeklinde adını anar anmaz, Yavuz Selim derhal yerinden kalkarak: "Haremeyn'in maliki olmak ne haddimdir. Ben Haremeyn'in hizmetkârı olmakla iftihar ederim." demek suretiyle tevazu göstermiş ve bu tabir ondan sonra, hutbelerde o suretle söylenmiştir
HÂDİM-ÜL LEZZAT : Turkish Risale
Lezzetleri mahveden, yıkan. (Ölüm)
HÂDİS : Turkish Risale
Yeni. Sonradan olan şey. Değişen. Hudus eden
HÂDİS-ÜS SİNN : Turkish Risale
Yaşı taze. Genç delikanlı
HÂDİSAT : Turkish Risale
(Hâdise. C.) Yeni olan şeyler. Hâdiseler
HÂDİSE : Turkish Risale
(C.: Hâdisat, Havadis) Vâkıa, olay. Yeni bir şey, ilk defa olan. Haber
HÂDİY-ÜT TARİK : Turkish Risale
Hidayet yoluna sevkeden, mürşid. Doğru yolda giden
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani