English Turkish
DICTATE : English Turkish
v. dikte etmek, söyleyerek yazdırmak; zorla kabul ettirmek, emretmek, etkilemek; belirlemek
DICTATION : English Turkish
n. dikte, dikte etme, dikte edilen yazı, imlâ; emir
DICTATOR : English Turkish
n. diktatör; dikte eden kimse, yazdıran kimse
DICTATORIAL : English Turkish
adj. diktatörce; amirane
DICTATORIAL REGIME : English Turkish
diktatörlük rejimi, dikta yönetimi, despotik yönetim sistemi, tiranlık liderliği
DICTATORIALLY : English Turkish
adv. tiranca, diktatörce, despotça, baskı uygulayarak
DICTATORIALNESS : English Turkish
n. tiranlık, diktatörlük, despotluk, baskıcılık
DICTATORSHIP : English Turkish
n. diktatörlük
DICTATRESS : English Turkish
n. kadın diktatör
DICTION : English Turkish
n. diksiyon, söyleyiş şekli
DICTIONARY : English Turkish
n. sözlük; ansiklopedik sözlük
DICTIONARY DEFINITION : English Turkish
sözlük açıklaması, sözlükteki tanımı, bir kelimenin sözlükte bulunan anlamı
DICTIONARY OF ECONOMIC TERMS : English Turkish
ekonomik terimler sözlüğü, ekonomi alanından kelimeler ve terimler içeren sözlük
DICTIONARY PROGRAM : English Turkish
sözlük programı, yazım kontrolü veya çeviri için kullanılan program
DICTOGRAPH : English Turkish
n. diktograf, telefon dinleyici
DICTOPHONE : English Turkish
n. diktafon, dikte makinesi, yazdıraç, çoğunlukla daha sonra tekrar dinlemek amacıyla konuşma kaydı yapan ses kayıt cihazı
DICTUM : English Turkish
n. resmi açıklama; hüküm; vecize, özdeyiş
DICTYOSOME : English Turkish
n. diktiyozom, (Hücre Biyolojisi) Golgi aparatının bileşeni, iki veya daha fazla yığın sisterna (bir vücut sıvısı için depo görevini gören boşluk); bitkilerin hayvanlarda Golgi aparatına karşılık gelen hücre organeli
DID : English Turkish
n. "Direct Inward Dialing (Doğrudan İçeriye Arama)", bir şirketin az sayıda gerçek telefon hattıyla erişilebilen bir telefon numaraları kütlesi aldığı telefon hizmeti (ilave hat gerektirmeden özel dâhilî hatlara olanak sağlar)
DID : English Turkish
n. "Dissociative Identity Disorder (Çoklu Kişilik Rahatsızlığı)", çoklu kişilik, bölünmüş kişilik, çözülmüş kişilik, bir kimsenin kendisinin en az iki farklı ve bağımsız kişiliği olduğuna inandığı rahatsızlık
DID A BAD JOB : English Turkish
kötü bir iş çıkardı, özensiz bir iş yaptı, işini baştan savma yaptı, işini ciddiye almayarak yaptı
DID A CAT GET YOUR TONGUE : English Turkish
dilini kedi mi yedi?, dilini mi yuttun?, neden konuşmuyorsun?
DID A FAVOR : English Turkish
ir iyilikte bulundu, bir iyilik yaptı, bir lütufta bulundu, iyi bir şey yaptı
DID A GOOD JOB : English Turkish
iyi iş çıkardı, iyi iş yaptı, işini iyi yaptı, mükemmel iş yaptı
DID A LOT : English Turkish
çok şey yaptı, çok çaba sarf etti
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani