English Turkish
ALLOT : English Turkish
v. paylaştırmak, bölüştürmek, hisselere ayırmak; tahsis etmek, ayırmak; kura ile belirlemek
ALLOT TO : English Turkish
v. birine tahsis etmek,
e dağıtmak,
e paylaştırmak, birisi için ayırmak
ALLOTHEISM : English Turkish
n. allotheism, başka tanrılara ibadet etmek
ALLOTMENT : English Turkish
n. paylaştırma, pay etme, bölüştürme; tahsis, pay, hisse, kiraya verilen küçük arazi
ALLOTRANSPLANT : English Turkish
n. allotransplant, aynı türden olan alıcıya genetik yönden farklı olan aynı türdeki donörden transplantasyon yapılan organ veya vücut dokusu
ALLOTRANSPLANT : English Turkish
v. allotransplant, aynı türden olan alıcıya genetik yönden farklı olan aynı türdeki donörden transplantasyon yapılan organ veya vücut dokusu
ALLOTRANSPLANTATION : English Turkish
n. allotransplantasyon, aynı türden olan alıcıya genetik yönden farklı olan aynı türdeki donörden organ veya vücut dokusu parçası transplantasyon yapma eylemi
ALLOTROPE : English Turkish
n. alotrop, bir elementin iki ya da daha fazla şeklinden biri (Kimya)
ALLOTROPIC : English Turkish
adj. alotropik, iki ya da daha fazla şekli olan (Kimya)
ALLOTROPICALLY : English Turkish
adv. alotropik olarak, (Kimya) alotropik bir şekilde (kimyasal bir elementin iki ya da daha fazla farklı şekillerde var olması)
ALLOTROPISM : English Turkish
n. çokbiçimlilik, kimyasal bir elementin iki ya da daha fazla farklı şekillerde var olması (Kimya)
ALLOTROPY : English Turkish
n. alotropi, kimyasal bir elementin iki ya da daha fazla farklı şekillerde var olması (Kimya)
ALLOTTABLE : English Turkish
adj. tahsis edile bilinen, hisselere ayırıla bilinen, dağıtıla bilinen
ALLOTTED : English Turkish
adj. tahsis edilmiş, dağıtılmış, paylaştırılmış, hisselere ayrılmış
ALLOTTEE : English Turkish
n. pay sahibi, hisse sahibi
ALLOTTER : English Turkish
n. tahsis eden kimse, hisselere ayıran kimse, pay dağıtan kimse
ALLOVER : English Turkish
adj. her yönden, bir şeyin tamamını kapsayan; tüm yüzeyde görünen (ayrıca all-over)
ALLOW : English Turkish
v. izin vermek, bırakmak, kabul etmek, imkân vermek; koyvermek, vermek, itiraf etmek; indirim yapmak; hesaba katmak, göz önüne almak, düşünmek, fikrinde olmak; ayırmak
ALLOW BAIL : English Turkish
kefaletle serbest bırakmak, kefalete izin vermek
ALLOW FOR : English Turkish
fırsat vermek, göz önünde bulundurmak, hesaba katmak, akılda tutmak, öngörmek
ALLOW FOR TARE : English Turkish
v. darasını düşmek
ALLOW ME : English Turkish
ana izin ver,
eyim, izin verin; izninizle
ALLOW OF : English Turkish
v. imkânı olmak, meydan vermek, olanak tanımak
ALLOW TIME : English Turkish
v. zaman ayırmak
ALLOW TO BREATHE : English Turkish
nefes almaya izin vermek, teneffüs etmeye imkân vermek, nefes almayı sağlamak
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani