English Turkish
HAZINESS : English Turkish
n. pusluluk, sis, bulanıklık, belirsizlik, kararsızlık
HAZING : English Turkish
n. kabul sınaması, yeni gelen öğrencileri aşağılama başlatma ayinine tabi tutma geleneği (kolejlerde, erkek öğrenci birliklerinde, vs.)
HAZMAT : English Turkish
n. tehlikeli madde, güvenlik önlemleri alınmadan bırakıldığı durumda yaşam ve çevre için tehlikeli olabilecek madde, tehlikeli materyal, tehlikeli madde (alevlenebilen ve zehirli madde)
HAZOR : English Turkish
n. Hazor, İsrail'de antik şehir
HAZY : English Turkish
adj. sisli, puslu, dumanlı, bulanık, belirsiz, kararsız, kafası dumanlı, çakırkeyif
HB : English Turkish
yarım pansiyon (yp)
HBR : English Turkish
Harvard Business Review, Harvard Üniversitesi tarafından yayımlanan işle ilgili konular ele alan dergi (ABD)
HC : English Turkish
hidrokarbon, karbon ve hidrojenden oluşan bileşim (Kimya)
HCFC : English Turkish
hidrokloroflorokarbon, bir sera gazı türü, ozon tabakasındaki deliğe neden olduğu düşünülen gazlardan biri (Ekoloji)
HD : English Turkish
sabit disk, hard disk, bilgisayar verisi saklamak için kullanılan manyetik sert disk
HDBK : English Turkish
el kitapçığı, manüel, kılavuz, belirli bir konuya yönelik referans kitabı
HDD : English Turkish
sabit disk sürücüsü, ana kumanda, manyetik sert disk üzerinde okuyan ve yazan sürücü (Bilgisayarlarda)
HDQRS : English Turkish
karargâh, ana kumanda merkezi, merkezi kumanda operasyon merkezi
HDSL : English Turkish
yüksek bit hızlı DSL, geniş bantta her iki yöne eşit oranda veri ileten dijital simetrik telefon hattı
HDTV : English Turkish
yüksek tanımlı televizyon, daha iyi görüntü kalitesi sağlayan yeni televizyon teknolojisi
HDWD : English Turkish
sert kereste, bazı ağaç türlerinin (meşe, akçaağaç, kiraz, maun, vb. gibi) sert kısmından yapılan
HE : English Turkish
n. erkek
HE : English Turkish
pron. o, kendisi
HE : English Turkish
pref. erkek
HE CAN : English Turkish
o yapabilir, o yapma yeteneğine sahip, o yapma kabiliyetine sahip
HE CAN'T TAKE A JOKE : English Turkish
şaka kaldırmaz, şakadan anlamaz
HE CANNOT : English Turkish
o yapamaz, o yapma yeteneğine sahip değil, o yapma kabiliyetine sahip değil
HE CAT : English Turkish
n. erkek kedi
HE COULDN'T BRING HIMSELF TO BELIEVE : English Turkish
o kendini inandıramadı, onun inanması zor, onun kendini ikna etmesi güç
HE COULDN'T CARE LESS : English Turkish
o önemsemiyor, o umursamıyor, o ilgilenmiyor
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani