English Turkish
ISOGONY : English Turkish
n. açıların eşitliği
ISOGRAFT : English Turkish
n. izograft, genetik olarak alıcı ile benzer olan bireyden alınan organ/doku nakli (Tıp)
ISOLATE : English Turkish
v. izole etmek, ayırmak, tecrit etmek, soyutlamak, yalıtmak, arıtmak, ayrı tutmak
ISOLATE ONESELF : English Turkish
v. kendini izole etmek, kendini inzivaya çekmek, kendini yalnızlığa bırakmak
ISOLATED : English Turkish
adj. ayrılmış, ayrı, yalnız, soyutlanmış, yalıtılmış, ıssız
ISOLATED CASE : English Turkish
n. ayrı olay, diğerlerinden ayrılmış olan konu, diğerleri gibi olmayan durum
ISOLATED RAIN SHOWERS : English Turkish
ara sıra meydana gelen sağanak yağışlar, dönemsel yağmur, arada bir meydana gelen sağanak yağışlar
ISOLATING : English Turkish
adj. ayrı tutulan, ayıran; kelimelerin dilbilgisel ilişkisi onların cümle içindeki yerleştirilmesi tarafından belirlenen dile ait veya ilgili (Dilbilim)
ISOLATING GLASS : English Turkish
izole eden cam, soğuktan veya sıcaktan koruyan büyük oyukları olan özel cam
ISOLATION : English Turkish
n. ayırma, tecrit, izolasyon, karantina, soyutlanma, ayrı durma
ISOLATION FROM OTHERS : English Turkish
diğerlerinden izole olma, inziva, diğer insanların arkadaşlığından kaçınma, kendini diğer insanlardan uzakta tutma
ISOLATION HOSPITAL : English Turkish
karantina hastanesi, enfekte olmuş kişilerin ayrı tutuldukları hastane
ISOLATION PERIOD : English Turkish
ayrı tutulma dönemi, izolasyon dönemi, karantina dönemi, enfekte olmuş kişinin veya bölgenin soyutlanmış bir şekilde tutulduğu dönem
ISOLATION WARD : English Turkish
n. karantina odası
ISOLATIONISM : English Turkish
n. soyutlanma politikası
ISOLATIONIST : English Turkish
n. soyutlama taraftarı
ISOLATIONIST POLICY : English Turkish
tecrit politikası, birlikler veya uluslararası anlaşmalar yapmadan kendi ülkesini diğer ülkelerden izole etme politikası
ISOLATOR : English Turkish
n. ayıran kimse veya şey, tecrit eden kimse veya şey, izole olan kimse veya bir şey; ayıran kimse veya şey, kaldıran kimse veya şey; karantinaya koyan kimse
ISOLD : English Turkish
n. Isold, kadın ismi; Iseult, Cornwall kralının karısı ve Tristan'ın sevgilisi olan İrlanda prensesi (Cornwall kralının şövalyesi)
ISOLDE : English Turkish
n. Isolde, kadın ismi; Iseult, Cornwall kralının karısı ve Tristan'ın sevgilisi olan İrlanda prensesi (Cornwall kralının şövalyesi)
ISOLECITHAL : English Turkish
adj. izolesital, homolesital, sitoplazma boyunca eşit olarak dağıtılmış yumurta sarısı olan (Embriyoloji)
ISOLEUCINE : English Turkish
n. izolesin, proteinlerde temel besin maddesi olan amino asit (Biyokimya)
ISOLOG : English Turkish
n. eş tür, iki veya daha fazla aynı genetik yapıya ait olan bileşiklerden biri (Kimya)
ISOLOGOUS : English Turkish
adj. izologus, kimyasal olarak ilişkili fakat bileşiminde biraz farklılık olan iki veya daha fazla bileşikle ilgili (Kimya)
ISOLOGUE : English Turkish
n. eş tür, iki veya daha fazla aynı genetik yapıya ait olan bileşiklerden biri (Kimya)
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani